22.

31 2 0
                                    

Selamm bu bölüm portekizden olacak ve kısa bir bölüm olacak. Amaç bebeğin ne olduğunu görmemiz. İnanın ne olacağını ben bile bilmiyorum...

22 bölümdür bölümlere şarkı koymadığımı daha ye fark ediyorum ahwhhzhshz

bu bölüme özel olarak bir şarkı koymak istiyorum.

İyi okumalaarrr...

Hamileliğimin altıncı ayındaydım ve henüz daha tedavi adına hiçbir şeye başlamamıştık. Hala daha araştırmaya devam ediliyordu. Aynı zamanda bebeği doğurabilmek için doktora ihtiyacım vardı ve bunun çözümünü arıyorduk. Çünkü kimse dokunamıyordu.

"Kemoterapiye başlayıp artık görmemiz gerekiyor. Neler olacağını." Ecem'in konuşmasıyla ona döndüm.

"Nasıl olacak. Onunla?"

"Evet hala gelişiyor ama bir aydan çok daha kısa bir sürede bebeği alacağız. Daha çok erken ama senin yaşaman için onu almamız gerekiyor. İkinizi de yaşatmalıyız. Ve sonrasında senin sürecin başlayacak. Çok uzun bir süreç bizi bekliyor Ahu. Bu zaman gelene kadar telefonla ailenle arkadaşlarınla herkesle konuş. Daha sonra telefon ya da herhangi bir teknolojik alet ile aynı ortamda bulunmana dahi izin vermeyeceğim." başımı salladım.

"Bebeğin cinsiyetini öğrenmemekte kararlı mısın? İsim düşünmelisin." yutkundum. İsmine zaten karar vermiştik. Uygar karar vermişti.

"Aslında çok merak ediyorum. Ama o doğana kadar öğrenmek istemiyorum. Ya ona bir şey olursa?" bakışlarımı kaçırdım. Korkuyordum işte.

"Pekala. Artık birkaç ilaca başlayacağız. Daha rahat bir doğum yapabilmen için." onu onaylayıp telefonumu elime aldım ve annemleri aramaya başladım.

"Güzelim?" babamın sesiyle gülümsedim.

"Nasılsınız babacığım? Annem nerede?"

"Biz iyiyiz, asıl sen nasılsın? Annen duşta." gülümsedim ve kamerayı biraz daha aşağı indirerek karnımı gösterdim.

"Biz de iyiyiz." hemen ardından kamerayı tekrar kendime çevirdim. Babam özlem dolu bir gülümsemeyle bakıyordu.

"Ne kadar yakışmış sana. Çok güzel gözüküyorsun." Güldüm. Buraya geldikten bir süre sonra anneme de hamile olduğumu söylemiştim. Ama Uygar'a kesinlikle söylememesini söyleyip hastalığım dışındaki olayları anlatmıştım. Bir süre öyle bilmesi gerektiğini söylemiştim. Onaylamasa da kabul etmişti.

"Tedavi?"

"Baba!" uyarımla kapıya bakmıştı.

"Daha yeni girdi."

"En fazla iki haftaya doğuracağım. Sonra başlayacağız."

"Daha uzun süre telefonla ilgilenince Ecem kızıyor. Kapatıyorum." vedalaştıktan sonra telefonu kapattık.

Elim sürekli onun sohbetine gidyordu fakat bir türlü arayamıyordum. Bu kez aramalıydım. Onu son kez görüp sonra bir daha aramayacağımı söyler kapatırdım. Elim görüntülü arama kısmına çoktan basmıştı bile.

Birkaç çalmanın ardından ekrana yüzü düştüğünde kalbim heyecanla çarptı.

Biraz çökmüş görünüyordu. Onu en son havaalanında görmüştüm ve bir daha hiç konuşmamıştık. Aylar olmuştu. O kadar çok özlemiştim ki. Yorgun gözüküyordu. Göz altları mosmordu ve gözlerinin içi de kıpkırmızı gözüküyordu. Uykusuz olduğu çok belliydi.

"Selam, uyuyor muydun?" bir süre beni inceledi. Çok kilo vermiştim. Benimde onun gibi göz altlarım mosmordu fakat benim ki hastalık yüzündendi. Çok fazla uyumama rağmen düzelmiyordu. Yanaklarım artık zayıflıktan sadece kemik olarak kalmıştı. İskelet gibiydim.

"Uyumuyordum. Nasılsın?" çatallaşmış sesi kulaklarımı doldurduğunda kalbim bir kez daha heyecan ve özlemle sancıladı.

"İyiyim, sen nasılsın? Pek iyi gözükmüyorsun." Ona diyordum ama asıl iyi gözükmeyen bendim. Muhtemelen bir süredir uykusuzlukla savaşıyordu.

"İyiyim, sadece bir kaç gündür uyuyamıyorum. Nöbetteydim bir de. Çok zayıflamışsın." bakışlarımı kaçırdım. Sürekli kusuyordum. Bir türlü geçmiyordu.

"Alışma süreci, buranın yemekleri pek benlik değilmiş. O yüzden yemek yiyemiyorum." başını salladı anladığını belirtir gibi.

"Normalde seni aramayacaktım ama." durdum. Ama ne? Ama neydi?

"Bu gerçekten bir veda Uygar. Ben artık olmayacağım, havaalanında bana beni bekleyeceğini söylediğin için bunu söylüyorum." gözlerinin dolduğunu gördüm.

"Uzun bir süre yokum, biraz önce babamla görüştüm annemle görüşemedim bile. Ama çok uzun bir süre olmayacağım. Ve son kez seninle de konuşmak istedim." Sustuğumda gözünden bir damla yaş aktı.

"Son kez." sesi çok kısık çıkıyordu. Başımı salladım yalnızca.

"Neden? Ahu bana bunu neden yapıyorsun?" boğazımda oluşan yumruyu yutkunarak geçirmeye çalışmıştım ama nafileydi. O yumru oradan asla gitmeyecekti. Çaresiz sesi kulaklarımdan asla gitmeyecekti.

"Özür dilerim. Ben, ben bilerek yapmıyorum yemin ederim ki. Ben sadece son kez sesini duymak istemiştim."

"Son kez. Niye bu kadar çok tekrar ediyorsun bunu? Ne oluyor ölüyor musun?" alaylı bir şekilde çıkmıştı sesi ve söylediklerinden sonra kaşlarını çatmıştı. İstemsizce söylüyordu biliyordum. Kızgındı neden böyle olduğunu bilmemek onu delirtiyordu ve sebebini bilmediği bir sinir vardı üzerinde. Anlayabiliyordum.

Tam cevap vereceğim anda bir şey oldu. Karnımda hissettiğim sancıyla yüzümü buruşturdum. Babasının sesini mi duymuştu?

"Tekme." sesimi duymuş muydu? İstemsizce konuşmuştum.

"Ne? Ne tekmesi? İyi misin?"

"İyiyim bir şey yok." Ve ardından tekrar konuşarak alaylı cümlesine cevap verdim.

"Evet ölüyorum desem o alaylı cümleni unutabilir miyiz?" donup kaldı.

"Ne?"

"Ölmüyorum ama ölüyorum desem diyorum yine de unutmayacağım o ses tonunu. Ve bir gün dönersem sen bana beni affettiğini söylediğinde ben hala bu ses tonunu hatırlamaya devam edeceğim. Ama yine de seni özlemekten hiç vazgeçmeyeceğim. Çünkü seni o kadar çok seviyorum ki hiçbir şey umrumda değil. Yapmak istediğim tek şey seninle olmak. Sana sarılmak elini tutmak seni öpmek."

"Ne yazık ki istedğimiz her şey olmuyor."

"Hoşçakal sevgilim. Ben seni hiç unutmayacağım, ölsem dahi. Sende beni unutmazsın değil mi? Sana olan sevgim asla dinmeyecek ve hatta her geçen gün artarak devam edecek. Daha ne kadar artabilirse Uygar. Daha ne kadar fazlası olursa. Beni unutsan bile bunu asla unutma." derin bir nefes aldı.

"Özür dilerim. Özür dilerim gerçekten seni özlemekten gözüme bir gram uyku girmiyor. Sinirleniyorum ama neye olduğunu bilmiyorum. Gittin ve üniversite okumaya olmadığına çok eminim ama neden olduğunu bilmemek beni delirtiyor. Seni unutmak mı? Ahu sen dalga mı geçiyorsun? Seni unutmak mümkün mü? Ben aylardır neredeyse her gün size gidiyorum. Belki gitmemişsindir diye belki hala oradasındır diye ya da belki biraz da olsa kokunu duyabilirim diye her gün sizin eve gidiyorum. Annene bakıyorum uzun uzun sonra babana, senin yüzünü görebilirim onlarda diye. Fotoğraflardan bir an bile gözlerimi ayıramıyorum. Gözlerim neden böyle sanıyorsun? Saatlerce bir fotoğraftan sana bakıyorum da ondan. Saatlerce seni izliyorum, gülümseyen yüzünü. Sonra aklıma giderken ağlayışın geliyor. Kahroluyorum, seni affetmeye çalışıyorum. Unutmaya çalışıyorum. Ben galiba-" sözünü kestim.

"Hayır, söyleme. Tutunacak bir dalımı kırma benim. Ne olursun. Bunu benim yüzüme söyle. Yüzüme söyle ki sen cümleni bitiremeden öpebileyim. Benden bunu alma." yutkunduğunu gördüğümde göz yaşlarım olabilirmiş gibi daha hızlı akmaya başladı.

"Kapatmam gerekiyor Uygar. Bir daha arayamayacağım. Kendine çok dikkat et, uyu olur mu? Seni çok seviyorum bunu da asla unutma." gülümsemeye çalıştı.

"Bende seni çok seviyorum sende unutma. Ne olursa olsun. Çok seviyorum. Ve sende dikkat et. Hoşçakal." ve hiç bekelemeden telefonu kapadım.

Bu bir vedaydı.

TUTSAK// yarı textingWhere stories live. Discover now