XIX🪻

1.5K 202 186
                                    

Yazardan~



Koskoca hiçlik.

Etrafında onca insan varken Jimin'in hissettiği şey koskoca hiçlik iken, sadece Jungkook varken hissettiği koca bir dünyaydı.

Çiçekli bir dünya.

Sanki Tanrı ona bir çiçek bahçesi bahşetmişti.

"Tanrı'm... Jungkook'u kazanmak için miydi tüm kaybedişlerim?"

Buna razıydı. Kazandığı şey koca galaksilere bedeldi. Ancak gerçekten bunun için miydi? Ya değilse?

O zaman sebebi neydi bunca kaybedişlerinin?

Doktorun sorunun daha derinlerde olduğunu demesi sanki yaralarındaki kabukları kazıyıp yüzeye çıkarmıştı.

Sorun gerçekten nereden başlıyordu?

"Anne..."

Elleri titredi. Hastanenin otogarında, arabasında oturmuş bu sonuca varırken neredeyse yarım saatini harcamıştı artık.

En büyük sorun Omega gibi hissetmemesiydi. Ve kurduyla bağlarını, annesi kabuğuna çekildiğinde kaybetmişti.

"Sen sadece bir evladını kaybetmemişsin, anne"

Gerçeği derinden fark etmek öyle öfkelendirmişti ki. Hiç düşünmeden arabayı çalıştırıp yola koyulmuştu. Yol boyu titremesin diye direksiyonu sıkan elleri bembeyaz olmuştu. Neyse ki, yol çok uzun değildi. Ya da Jimin hızı en başından aşmıştı.

Umurunda da değildi. En fazla kaza yapıp ölecekti. Ama soracak hesabı o kadar çoktu ki, o hıza rağmen sapasağlam baba evine varmıştı.

Kapıdaki görevli saniyeler içinde yolu açtığında hızlı adımlarla eve girmişti. Salona adımladığında sadece babasını görmüştü.

Alfa onu gördüğüne sevinerek ayaklanıp "Oğlum, ne iyi ettin de geldin. Uzun zamandır uğramıyorsun eve" dediğinde oğlunun solgun bakışlarını fark etmişti anında. Zaten o sevinci umursamadı Jimin.

"Karın nerede?"

Dondu kaldı adam. Zaten fazla işlevi olmayan kalbi öyle sızlamıştı ki. Acıdan konuşamaz oldu. Titreyen eli bahçeyi işaret ettiğinde Omega ardına bakmadan sürgülü kapıdan geçip gitmişti.

Verandanın sol kısmında, gri kanepede oturmuş kitap okuyan kadını gören Jimin neredeyse kahkaha atacaktı. Fakat dizginlediği öfkesiyle kadına adımlamıştı.

Önünde durduğunda başını kaldıran kadın oğluna gülümsemişti. Jimin için anlamını yitirmiş gülümsemeden başka bir şey değildi oysa ki.

Ağladığı için kısılmış gözleri bomboş bakıyorken kadının elinden aldığı kitabı bahçeye fırlatmıştı. Ne olduğunu anlamayan Omega oğluna öylece bakarken yanı başına oturmuştu Jimin.

Sorun neydi bilmiyordu. Ama oğlunu gördüğü için mutluydu. Belki de Jungkook ile kavga ettiği için sinirliydi.

Dudaklarındaki hafif kıvrımla eğilerek oğlunun dizlerine yatmaya yeltendiğinde eliyle onu durdurarak buna engel olmuştu Jimin. Bir şey demeden kendisi kadının dizlerine başını koymuştu.

Şaşırmıştı kadın. Otuzuna aylar kalan oğlu en son ne zaman dizlerine yatmıştı hatırlamıyordu. Buruşmuş elleri Omega'nın başına konduğunda konuşmak Jimin'e cefa oldu. Boğazındaki düğüm gitsin diye kaç kez yutkundu bir kendi bir Tanrı bilir. Pek işe yaramadı.

"Okşanacak saçlarım yok"

Gözyaşları ihanet etti Jimin'e. Zaten ona ihanet eden kimse kalmamıştı. Gözyaşlarından da zarar gelmezdi.

Bluebell JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin