twelve

97 15 2
                                    


Derin nefes alıp verdi spor aletinin üzerindeydi koşu bandından başka bir alete geçti.

Kulaklığına bildirim gelince cebinden telefonu çıkartıp gelen aramaya baktı. Hyunjin'indi arayan.

Açıp açmamak arasında gidip geliyordu ama rahat bırakmayacaktı kendisini o yüzden kabul etti gelen aramayı.

"Alo neredesin?" Chan alnındaki terini havluyla silip. "Spordayım başka nerede olacağım bu saatte."

Karşı taraftan gülme sesi gelmişti. "Terim soğuyacak, ne söyleyeceksen çabuk söyle."

"2 Gün önce buluşmuştuk ya o mekanda parti düzenliyorum yarın gece. Gelebilirsen mutlaka gel olur mu?"

Chan sessizleşmişti o günü hatırladı Minho'nun kendisini gizlice takip etmesini.

"Neden orası başka yer yok muydu?" Hyunjin lafı başka yere götürdü.

"Gelmeyi düşünüyorsan, beni mutlaka ara görüşürüz!" Diyerek aramayı sonlandırdı Hyunjin.

Chan suyundan 2-3 yudum aldı ve devam etti sporuna. 

Soyunma odasına girdiğinde arka tarafta kaslı vücutlu birini gördü.

Bazen gözlerini alamıyordu o taraftan ama boş verip duşa girdi.

Duştan hemen çıkıp üzerini giyip saçlarını kurutacağı sırada.

Yan tarafta kendisine bakan kişiye baktı. "Yok artık yine mi?"

Minho bir adım attı kendisine, "Yemin ederim seni takip etmiyordum."

Buna nasıl inanacağını bilmiyordu Chan. "Bu sıralar çok karşılaşıyoruz." Dedi sinirli tonda çıkan sesiyle Chan.

Minho gülümseyerek havlusunu omzuna koydu ve. "Hala düşünmedin değil mi?"

Chan anlamıştı ama anlamamazlıktan geldi. "Neyi?"

Minho kafasını iki yana salladı ve omzundan aldı havlusunu. "Boş ver.. yarın işte görüşürüz."

Chan onun gidişine engel oldu bir cümleyle. "Neden bugün sorun çıkartıyormuşum,  gibi kadına beni şikayet ettin?"

Minho tekrar önünü Chan'a döndü ve gülümsemesi kesilmişti. "Seninle beraber kuytu köşelerde olmamdan rahatsız olabileceğini düşündüm."

"Niye rahatsız olayım ki?" Minho omuzlarını silkeledi ve bir şey demedi.

"Hem benden hoşlandığını söylüyorsun hem de kaçmaya çalışıyorsun. Aklınla zorun mu var senin?"

Minho alaycı bir gülümseme ile başıyla onayladı. "Valla seninleyken kendimde olamıyorum maalesef."

Chan sinirlenmişti. "Bunun suçlusu ben miyim yani?" Minho başıyla reddetti.

"Bunun suçlusu baban Chan." Bunu dedikten sonra Minho yanından gitmişti.

Saçlarını kurutacağı sırada telefonu çalmaya başladı. 

Evdeki annesiyle ilgilenen hemşireydi. "Alo?" Duraksadı. "Tamam hemen geliyorum eve."

Uzun taburede duran spor çantasını hemen alıp spor salonundan hızla çıktı.

Bunu Minho fark etmişti ama spor yapmaya devam etmesi gerekiyordu.

Chan eve geldiğinde annesinin kaldığı odaya geldi. "Anne?" Kadın hafif doğrulmuş bir şekilde hastane yatağındaydı.

"Chan.." Chan bir adımla annesinin dibindeydi sarılamadı ilk başta kendisine ama.

Ellerini öptü annesinin. "Sonunda anne, seni çok özledim."

Kadının göz yaşları yüzüne süzülüvermişti. "Baban nerede?" Chan bir şey demek istemedi ama.

"İşte olmalı birazdan evde olur, ona da sürpriz olacak." Kadın endişeli gözleriyle Chan'a baktı.

"Babanın haberi olmasın uyandığımdan." Chan şaşırmıştı. "Niye? Bir şey mi oldu yoksa."

Hemşirenin çıkmasını istedi annesi kadın dışarı çıkıp ikisi baş başa kalmıştı.

"Beni bu hale getiren kişi baban Chan." Chan şaşkın bir şekilde olduğu yerde kalmıştı.

"Bunu yapmış olamaz.. niye yapsın ki?" Kadın yere eğdi kafasını.

"Servetime göz koydu Chan bütün bunlar bana ait babanın isteği olmayınca beni bu hale getirdi."

Chan duyduklarına inanamamıştı. "Senden başka kimseye güvenemem Chan."

Chan başıyla onayladı annesini. "Ne yapmam gerekiyor?" Kadın endişeli bir şekilde baktı etrafına.

"Öncelikle beni buradan daha güvenli bir yere götürmeni istiyorum."



i fell in love with my boss's son. (minchan)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin