twenty-three

59 8 3
                                    


İkisi birbirine bakıp ciddi iç acısı bakış attılar annesiyle kendisi.

"Sen önce söyle lütfen." Kadın yalvarır bir şekilde söyleyince dayanamayıp konuştu.

"Anne babam ölmemiş ama şu an evde senin kaldığın odada yatıyor."

"Ne? Ben öldü sanmıştım o kadar emindim. Şimdi şirketi alamayacak mıyız?"

"Hala bir umudumuz var aslında, Büyükannemin payı sayesinde şirkette bir hakkımız tamamen olacaktır."

Kadın heyecanlandı ve başıyla onayladı. "Ne yapmak gerekiyorsa yapalım elimizden ne geliyorsa."

Chan gülümsedi ve. "Var benim aklımda bir kaç şey. Şirkete bu hakla beraber ben girerek bütün yönetimi değiştireceğim."

Kadın sevindi ve Chan'a sarıldı. "İyi ki varsın oğlum, tek kurtuluş noktam sensin. Babana bu şirket kalmasını istemiyorum."

"Merak etme her şeyi düzelteceğim eskisi gibi olmasak ta mutlu olabileceğimize inanıyorum."

Chan sinirle bir hışımla odadan çıktı kendini evlerinin önünde buldu. "Hoş geldiniz efendim."

Koruma vardı ve kendisinden haberi olduğu kesindi. "Babamla görüşeceğim müsait mi?"

"O da sizi bekliyordu zaten." Eliyle kapıyı açıp içeri gösterdi girmesi için.

Girdiğinde üst kata çıktı kapıyı çalıp girdi. Oksijen tüpünü kullanıyordu ciğerine denk gelmiş olabilirdi bıçak.

"Tehdit ettiğine değdi mi? Annemi alıp gelmedim ama, sana kısa bir sözüm olacağı için geldim."

Adam yüzündeki aldığı havayı çekip piç bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. "Çıkart ağzındaki baklayı."

"Zaman kaybetmek istemiyorum diyorsun öyle mi?" Chan başıyla onayladı kendini.

"Peki söylüyorum o zaman, Büyükannemin payı var ve o payı kullanıp şirketin yarı hak sahibi olacağım."

"Ne?" Öksürme tutmuştu tekrar ağzına koydu havayı. "Ne saçmalıyorsun öyle bir hak yoktu."

"Vardı hiç okumadın mı sözleşmeyi imzalarken." Adam öksürmeye devam ederken yan tarafta duran çekmeceli yeri açıp sözleşmeyi eline aldı.

Okumaya başlayınca göz bebekleri büyüyüp küçüldü. "Nasıl gözden kaçırabilirim, kahretsin olamaz."

"Ne demek olamaz bal gibi de olur, istediğin gibi gitmeyince nasıl da sinirleniyorsun."

"Bak oğlum anneni getir her şey eskisi gibi olsun, sevdiğin o ucubeyi de hapisten çıkartırım."

"İlla zoru mu oynamak istiyorsun. Ayrıca ona böyle ithamlarda bulunmaya devam edersen."

Dibine yaklaştı yumruğu sıkıp duvara vurdu. "Seni bu sefer kendi ellerimle gebertirim."

Adam tırsmıştı ama belli etmemeye çalışırken daha da belli olmuştu. "Tamam ne istediğini anladım. Ama bir anlaşma yapacağız."

"Hala neyin anlaşması be adam, daha ne istiyorsun?!" Bağırmıştı ilk kez bu kadar nefret doluydu babasına karşı.

Öksürüklerin arasından zar zor konuştu. "Annen bildiğin gibi hala hastalığını atlatamadı, onu eve geri getirirsen seninkini salarım."

"Ne hastalığı mı var hala? Bana yalan söylemeden direkt söyle artık."

Adam uzandığı yerde zar zor doğrulur pozisyona geldi. "Bunu söylersem anneni geri getirecek misin eve?"

"Evet söyle ki getireyim lanet olsun." Adam öksürdü yine ve bu sefer kan gelmişti ağzından.

"Annenin beyin tümörü var o yüzden yıllarca uyanamamıştı." Chan şok olmuş bir yüzle baktı.

"Bana bunu söylemedi emin misin?" Adam düşündü ve.. "Neden söylemediği belli değil mi? Üzülme diye söylemedi sana."

"Tekrar geri geleceğim söz verdiğim gibi annemi alıp geleceğim. Ama sende şimdi sözünü tutup Minho'yu sal."

"Peki." Adam telefonunu eline alıp bir kaç numara tuşlayıp kulağına koydu.

"Lee Minho'yu salabilirsiniz ben şikayetçi değilim." Babası aramayı sonlandırıp telefonu kenara koydu.

"Oldu mu?" Chan bir şey demedi içten içe sevinse de bir tarafı annesinin hasta olması yüzünden kötüydü.

"Tamam ben gidiyorum annemi getirmeye." Odadan tam çıkacağı sırada adam bir şey dedi.

"Böyle olsun istemezdim, annen beni boşamakla tehdit edince dımdızlak kalmaktan korktum."

Chan sinirli bir bakışla dudağının kenarı kalktı. "Senden nefret ediyorum."

Odadan çıkıp evden çıkması bir oldu, Taksiye elini kaldırıp bindi.

Otele geldiğinde annesinin olduğu odaya çıktı. Kapıyı çaldığında açıldı.

"Anne bir yere gitmemiz lazım acilen." Kadın afallamış bir şekilde baktı.

"Nereye?"  "Benimle nereye olursa olsun geleceğini söylemiştin. Sorgulama ve benimle gel lütfen."

"Tamam." Eşyaları yoktu ve hemen beraber çıkıp aşağıda bekleyen taksiye bindiler.

Minho'nun salındığına dair gelen aramayla anlamıştı ama geri dönmedi.

"Seni kim arıyor?" Chan telefona bakıp annesine baktı. "Dünkü arkadaşım arıyor ama sonra ararım."

Kadın gülümseyerek yola baktı. "Nereye gidiyoruz?" Chan ciddi yüzüyle annesine baktı.

Ağlayamıyordu ama içten içe üzülüyordu. "Gidince göreceksin anne."



i fell in love with my boss's son. (minchan)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin