twenty-two

73 11 12
                                    

Hotele giriş yapmıştılar Bang Chan cebinden parayı çıkartıp resepsiyonda durana uzatıp.

"Yan odadaki odayı alabilir miyiz?" Adam şaşkın bakışla başıyla onayladı.

"İlk defa mı iki erkek görüyorsun öyle baktın." Adam başıyla reddedip gülümsedi.

"Üzgünüm yanlış anladım galiba, ikiniz kalacaksınız sandım."

Minho şiş gözleriyle sinirli bir bakış attı adama. "Sana ne sen işine baksana."

İkisi de asansörü bekledi. "Ben annemin yanında kalacağım sende o odada rahat edersin."

"Tamam ama eğer rahat edemezsen yanımda da kalabilirsin." Chan gülümsedi.

"O adam pek hoşuma gitmedi, bizi kapı dışarı edebilir." Chan önden bindi asansöre.

Sonra Minho'da bindi dudak altı gülümsedi. Asansör o kata geldiğinde ikisi de yürüdü aynı yere.

Odaya giriş kartını Minho'ya uzatıp verdi. "İyi geceler, yarın görüşürüz." Minho burukça gülümseyerek. "Pek uyuyamam ama sana da iyi geceler."

Chan kartı kapıya yerleştirip açıp içeri girdi çok geçmeden Minho'da girdi kendi odasına.

"Oğlum sen misin?" Chan hemen annesinin yattığı yere uca oturdu. "Bir şey yok arkadaşımı diğer odaya aldım."

"Babandan haber yok kanallarda çıkmamış." Chan ciddi yüzüyle annesine baktı.

"Şu adamdan bahsetme artık, önüne bakman için elimden geleni yapacağım."

"Nasıl olacak o? Tüm hisseleri kendi üzerine geçirdi." Chan bir şey diyemedi.

"Planın varsa bana da söyle oğlum, yardım edebilirim." Chan ellerini saçlarına götürüp çekiştirdi.

"Aslında tüm hisseler onda değil, büyükannemin hakları da var." Kadın hemen oturduğu yerden kalktı.

"Annemin nasıl hakkı olabilir, bunu daha önce nasıl düşünemedim ben."

Chan annesinin ellerini tutup oturttu yanına. "Sakin ol sadece var dedim ama olamaz da."

"Ne demek istiyorsun?" Chan nefesini sesli bir şekilde dışarı verdi. "Avukatla konuşmam gerekiyor ona göre her şeyi anlayacağız."

"Tamam yarın görüşelim." Chan gülümsedi ve başıyla reddetti annesinin gözlerine bakarak.

"Anne senin görülmemen gerekiyor, o yüzden bu işi bana bırak arkadaşımla beraber halledebilirim."

"Tamam peki öyle olsun, sana güveniyorum oğlum." Annesine sarılıp uyumak için yatağa geçtiler.

Sabah olduğunda kapının çaldığın duyunca kalkıp baktı. "Selam gitmem gereken bir yer var, haber vermek istedim."

Üstü başı dağılmış bir şekildeydi Chan ve gözlerini ovuşturup kendisine gülümseyen Minho'ya baktı.

"Tek başına hareket edersen polislere yakalanabilme ihtimalin var." Minho eliyle hayır anlamıyla salladı.

"Sosyal medyaya baktım hiç bir haberde yok, öldüğüne dair veya hastane de olduğuna dair."

"Yine de tedbirli olmak gerek, neden harekete geçip kendini tehlikeye atmak istiyorsun ki."

"Çünkü evime arabama gelirime ihtiyacım var." Chan oflayıp elini ensesine götürüp sıvazladı.

"Sana söz vermiştim beraber halledecektik nereden çıktı bu? Biraz bekle beni beraber çıkalım olur mu."

"Olmaz tek başıma gitmem gerekiyor." Chan sinirlenmeye başlamıştı Minho'ya ne olmuştu böyle.

"Bana yardım ettin bir şey demedim, sıra bende ve karşı geliyorsun."

"Çünkü utanıyorum." Chan şaşkın yüzüyle baktı Minho'ya. "Neden utanıyorsun? Utanılacak bir şey yapmadın."

"Babanı vurdum, düşünebiliyor musun sevdiğim adamın babasını vurdum."

"Umurumda değil babam, bana babalık hiç bir zaman yapmadı."

Bir adım attı Chan ve aralarındaki boşluk kapandı. "Ne yapıyorsun?" 

Chan gülümsedi ve elini Minho'nun yüzünde gezdirdi. "Uzun zamandır yapmam gereken şeyi yapıyorum."

Chan gözlerini kapatıp Minho'nun o güzel dudaklarına kendi dudaklarını dokundurdu.

Ve geri çekildi tekrar gözleri buluşunca ikisi de birbirinin kafasının arkasını kavrayıp dudaklarına bastırdılar.

2-3 saniyelik tutkulu öpüşmeyi başardılar. 1 adım geri gidip aralarındaki boşluğu oluşturdular.

"Tamam hazırlan sen, ben seni aşağıda bekliyorum." Chan gülümseyip başıyla onayladı.

Kapıyı kapatıp üstüne beyaz gömleğini altına krem renginde pantolonunu geçirip.

Dışarı çıktı annesi hala uyuyordu o yüzden haber vermek istemedi.

Aşağıda lobide oturan Minho'yu gördü adımlarını oraya doğru atarken yanına bir adam gelip cüzdanını çıkartıp gösterdi Minho'ya.

"Lee Minho?" Minho ayağa kalktı ve adama ciddi yüzüyle baktı. "Buyurun benim?"

"Benimle karakola kadar gelebilir misiniz? Hakkınızda soruşturma var."

Minho kelepçesiz adamı takip etti ve Chan ile göz göze gelince. "Bensiz halleder misin?"

"Memur bey erkek arkadaşımı nereye götürüyorsunuz?" Adam diğer polislere söyleyip Minhoya eşlik etmesini sağladı.

"Bang Chan olmalısınız, babanızı öldüren kişiyi karakola götürüyoruz."

"Babamı evet vurdu ama kasten değildi, babamın iğrenç bir insan olduğunu bilmiyor musunuz."

"Babanızın nasıl birisi olduğunu bilmiyorum Bay Bang o yüzden zorluk çıkartmayın."

Adam arabaya binip harekete geçti araba. "Minho!!" Diye bağırmaya başladı ve bağırırken koşturmaya.

Tam her şey yoluna oturmasa da sonunda ona güvenmişti her şey yolunda gitmeyişi de koymuştu Chan'a.

Telefonu bir kaç kez çaldığında açtı. "Sana söylemiştim o evden çıktığında her şey iyi olmayacak diye."

Babasının sesini işittiğinde gözleri şaşkınlıktan büyümüştü. "Sen ölmedin mi şerefsiz."

"Anneni al ve eve gel, konuşmamız gerekiyor." Chan başıyla reddetti görmeyecek olsa bile.

"Gelmeyeceğiz senin o suratını görmek istemiyoruz." Adam gülmüştü Chan kendisini zor tuttu.

"Gelmezsen o sevgili Minho parmaklar arasında çürür. Karar senin çabuk ver kararını."

Arama sonlanınca telefonu yere hızlı bir şekilde attı kırılması umurunda değildi.

Hotel odasına tekrar girdiğinde annesinin balkonda olduğunu gördü.

"Anne sana kötü bir haberim var." Kadın önce davrandı. "Oğlum sana kötü haberim var."

İkisi de birbirine bakarak şok geçirdiler. "Ne?" 

i fell in love with my boss's son. (minchan)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin