"VATAN SAĞOLSUN" (22. BÖLÜM/1. SEZON)

175 24 2
                                    

(1 GÜN SONRA)

Pençe timi sabah erkenden hazırlanıp karargaha geçmiştir. Hepsi harekat merkezinde oturmuş olası saldırılar hakkında konuşuyorlardır
ERDEM: Elimizdekiler neler
ALİ: Komutanım henüz güncel bir bilgi elimize ulaşmış değil. En son aldığımız istihbarat yeni bir saldırı hazırlığında olduklarıdır
SERDAR: Nereye saldırı olacak
MUSTAFA: Bir çok olasılık var komutanım. Pazar yerleri, hastaneler, toplu taşıma durakları
ALİ: Şu an bir çok nokta hedef olabilir komutanım, güncel bir bilgimiz yok şu an
Onlar öyle konuşmaya devam ederken içeriye asker girer
ASKER: (selam durur) Komutanım
ERDEM: Evet
ASKER: Tören alanından bekleniyorsunuz komutanım, hazırlıklar tamamlandı
ALİ: Komutanım bu durumda ödül alacak...
ERDEM: (Ali'nin sözünü keser) Benim de elim kolum bağlı Ali, savunma bakanlığı bizzat emir verdi. İkiniz de madalya alacaksınız
ALİ: Emredersiniz komutanım
ERDEM: (askere döner) Tamam geliyoruz (asker odadan çıkar) pençe timi gözünüzü kulağınızı dört açın. Gözleriniz şahin gibi keskin olsun, sürekli teyakkuz halinde olun. Kimse kahramanlık yapma peşine düşmesin, haber vereceksiniz olası bir saldırı durumunda
TİM: (hepsi ayağa kalkar ve aynı anda bağırır) EMREDERSİNİZ KOMUTANIM
Herkes harekat merkezinden çıkıp törenin yapılacağı alana gelirler. Ali ve Serdar da hazırlıklarını yapıp alana gelirler ve kendilerine ayrılan bölüme geçerler. Üst düzey komutanlar da geldikten sonra tören başlamıştır. Önce şehitler için saygı duruşunda bulunulur ardından İstiklal marşı okunur ve an itibariyle tören başlamıştır. Madalya verilmeden önce üst düzey komutanlar konuşma yapar.
ATAKAN: (savunma bakanı) Saygıdeğer misafirler, değerli konuklar, silah arkadaşlarım. Bugün burda özel ve bir o kadar da güzel bir şeye şahit olmak için toplandık. Konuşmama geçmeden önce şunu belirtmek isterim ki bu ülkeyi bölmek isteyenler asla emellerine ulaşamayacaklardır. Yıllardır gece gündüz demeden silahlı kuvvetlerimiz şehrimizin ve bu cennet vatanı ülkemizin güvenliği ve huzuru için canla başla canhıraş bir şekilde mücadele ediyor. Çocuklarımızın parklarda rahatça oynayabildiği, gençlerimizin rahatça gezip dolaşabildiği, büyüklerimizin rahatça ve güvenli bir şekilde vakit geçirmeleri için silahlı güçlerimiz durmadan terör örgütüyle mücadele içindedir. Yüzbaşı Ali Vefa ve yüzbaşı Serdar Önder'i sahneye davet ediyorum (ikili alkışlar eşliğinde sahneye çıkarlar o sırada Atakan konuşmaya devam eder) görmüş olduğunuz bu iki vatan evladı büyük uğraşlar, büyük mücadele sonucu büyük bir başarı elde ettiler. Yüzbaşı Serdar'ın verdiği istihbaratlar ve yüzbaşı Ali Vefa'nın da büyük emekleri sonucunda üst düzey bir Amerikalı etkisiz hale getirilmiştir bunu bizzat Ali Vefa yapmıştır. Bu ülkemiz için çok büyük bir başarı. Bu başarı onların başarısı, bu ülkenin sizin gibi evlatları, askerleri var olduğu sürece bu ülkenin sırtı hiç bir zaman yere gelmez. Dış güçler hiç bir şekilde bizi ayıramaz bizi bölemez. Bu iki kahraman askerinin komutanı olmaktan büyük gurur ve onur duyuyorum. Ve şimdi sizlerin huzurunda da bu iki kahraman askere madalyalarını vermekten büyük gurur ve onur duyuyorum
Atakan yanında bir görevli ile Ali ve Serdar'ın yanına gelir. Önce Serdar'a madalyasını takar ardından fotoğraf çekilir.
ATAKAN: Üstün çabaların ve başarılarından dolayı seni tebrik ediyor başarılarının devamını diliyorum
SERDAR: Sağolun komutanım
Atakan aynı işlemi Ali'ye de yapar. Önce madalyasını takar sonra fotoğraf çekilir
ATAKAN: Üstün çabaların ve başarılarından dolayı seni tebrik ediyor başarılarının devamını diliyorum
ALİ: Sağolun komutanım
Ödüller verildikten sonra önce Serdar'ın konuşma yapması istenir, Serdar ise mikrofon başına geçer. Önce önünde ki kalabalığa ardından dalgalanan Türkiye bayrağına bakar
SERDAR: Sayın komutanlarım, saygıdeğer misafirler, kıymetli silah arkadaşlarım. Öncelikle hepinize hoşgeldiniz diyerek başlamak istiyorum. Böyle güzel bir günde bizleri yalnız bırakmadığınız için çok teşekkür ediyorum sizlere. Size Ali Vefa'dan bahsetmek istiyorum. Aynı mahallede doğup büyüdük çocukluğumuz yıllarımız beraber geçti. Küçüklüğünden beri hep gözü kara biriydi Ali. Silah arkadaşım ve aynı zamanda çocukluk arkadaşım ile aynı anda ödül almak çok gurur verici. Hep asker olmak isterdi Ali en büyük hayaliydi, çok iyi bir asker olacağım derdi hep... Ki şu an öyle bir asker. Bu timin bir parçası olmak benim için gurur verici bir şeydir. Kaç kez birbirimizin canını birbirimize emanet ettik sayısını unuttuk. Ben küçük yaşta ailemi kaybettim, yetimhanede kalıyordum. Sonra okula yazdırdılar beni. Gündüz okula gidiyor, akşam yetimhanede kalıyordum. Okulda beni çok eziyorlardı hor görülüyordum, dayak yiyordum yetimhaneden geldiğim için benimle çok uğraşıyorlardı. Bir gün çocuklar yine beni köşeye sıkıştırmış dövüyordu. 15 20 saniye sonra beni döven çocuklar yerdeydi (Ali'ye bakar sonra kalabalığa döner) o gün arkadaşım olan çocuk şimdi canımdan ötedir kardeşim silah arkadaşımdır. O günden sonra hep beraberdik (buruk bir şekilde gülümser) benim yüzümden kaç defa dayak yemişti okulda. Avucumuzu kesip kanlarımızı birleştirdik kan kardeşi olduk. Şimdi ise buradayız, ben Serdar Önder, hayatım boyunca bu millete, bu vatana, bu şanlı bayrağa ömür boyu hizmet edeceğim. Söyleyeceklerim bu kadardı dinlediğiniz için teşekkür ederim
Serdar kürsüden inip Ali'nin yanına gelir Ali ise vakit kaybetmeden Serdar'a sarılır ikili uzun bir sarılmanın ardından ayrılırlar
ALİ: (dolu gözlerle) Canın canımdır, kardeşimsin, dostumsun, silah arkadaşım, yol arkadaşımsın. İki günlük değil ömürlüktür bizim dostluğumuz
SERDAR: Benden kurtulmak kolay değil yüzbaşı
ALİ: Kurtulmak isteyen kim (o sırada Ali'nin adı anons edilir)
SERDAR: Hadi bakalım Ali Vefa, göster kendini
Ali kendini toparladıktan sonra kürsüye çıkar, önce ailesine sonra pençe timine bakar. En son Nazlı'ya bakar, ikili gurur ve dolu gözlerle Ali'ye bakıyordu "en azından burdalar" diye geçirdi içinden Ali.
ALİ: Sayın komutanlarım, saygıdeğer misafirler kıymetli silah arkadaşlarım. Ben yüzbaşı Ali Vefa. Konuşmaya nasıl başlayacağımı bilemiyorum söylemek istediğim çok şey var ama doğru cümleleri bir araya getiremiyorum şu an. Benim çocukluk hayalim hep asker olmaktı, sürekli onları örnek alır onlara özenirdim. Büyüdüm, genç bir birey oldum, harp okuluna başvurdum, sınavlara, mülakatlara girdim. Tüm okulları dereceyle bitirdim, sonra harp okulunu bitirdim, gece gündüz demeden çalıştım, çabaladım. En sonunda Allah nasip etti asker oldum, terfi aldım sayısız operasyonlara çıktım. Düşmanın üzerine bir kâbus gibi çöktüm, huzur vermedim korktular, kaçtılar, içimize hainlerini soktular, yavrularımızı kaçırdılar, kadınlarımıza tecavüz ettiler, mahkemeye çıktıkları zaman bir takım elbise, bir kravat, bir pişmanım sözü bir de iyi hal indirimi geldi mi tamam o soysuz serbest. Şimdi size bunları neden anlatıyorum, ben bu düzenin içinde olmak istemiyorum, ben bu düzeni hiç bir zaman kabul etmedim etmem de müsaade etmem. (Adil'e bakar) bana askerliği sevdirenlerden biri de babamdır, hep onun gibi bir asker olmak istiyordum bize hep askerlik anılarını anlatırdı. O özenti içimde ki askerlik sevgisinin büyümesini sağladı, bu özenti zamanla gurura dönüştü. Zaten hep babamı örnek almak onun izinden gitmek isterdim. Ama o hiçbir zaman benim asker olmamı istemedi, ailemden kimse istemedi, ama ben vatanımımı ve askerliği o kadar seviyordum ki onlardan gizli sınava girdim. Her zaman mesleğime layık, giydiğim üniformaya layık biri olmaya çalıştım. Hiçbir emri ikiletmedim ama ailemi ihmal ettiğimi fark etmedim. Bunun için sizlerin huzurunda onlardan bir kez daha özür diliyorum, bu süreçte onları çok yıprattım. Nice düşmanlar karşımıza çıktı bizi içten veya dıştan vurmaya, kırmaya, ezmeye, yok etmeye çalıştılar ama hiç bir zaman bunlara izin vermedik vermeyeceğiz. Konuşmamın sonlarına gelirken şunu da söylemek isterim. Birkaç ay önce üstlerimiz tarafından bana çok özel bir görev verildi ve bu görevi reddetme gibi bir durumum maalesef yoktu... Ki zaten reddedemezdim de, reddetmedim. Bunun üzerine hainler yakalanana kadar ölü olarak bilinip onların içlerine sızmalıydım. Bu görevi kabul ettiğim için inanın hiç pişman değilim ama bu süreçte ailemi ve sevdiğim insanları (pençe timine bakar) zor durumda bıraktım, yalan söylemek zorunda kaldım ve onları çok kırdım. Bizler askeriz, Hepimizin ne zaman ve nasıl şekilde şehit olacağı hiç belli olmuyor, her an birinizin kapısı çalacak ve size bizim, bizlerin şehit haberi verilecek ve buna hazırlıklı olunması gerekiyor. Size ailemden bahsettim ama ikinci ailemden bahsetmedim (pençe işaret eder) Sadece kendi ailem değildi üzdüklerim, ikinci ailem dediğim timimi de üzdüm, kırdım. Çünkü biz Tim’den daha çok bir aile gibiyiz hatta gibisi fazla orada da bir aileyiz. Yeri geldiğinde eğlenir yeri geldiğinde de birbirimizin yardımına koşarız. Ama yeri geldiğinde de gözümüzü kırpmadan hayatımızı feda ederiz ortaya koyarız. (Ali tam devam edeceği esnada gözüne bir şey çarpar. Bir binanın çatısında keskin nişancı vardır, Ali kimseyi korkutmamak adına bir şey demez) kardeşlerim, dostlarım, silah arkadaşlarım, sırdaşlarım. Özür dilerim sizden, evet hatalıyım sizden sakladım saklamamam gerekirdi özür dilerim. Sizi kırmak istememiştim ama sizi korumak ve hayatta kalmanız için bunu yapmak zorundaydım
Başta Enes olmak üzere pençe timi yavaş yavaş yumuşuyordu. Ali konuşmasına devam edeceği esnada bir ses duyulur ve Ali'nin koluna kurşun isabet eder. Askerler hemen Ali'nin etrafını sararak Ali'ye kalkan olurlar... Burda bunlar olurken Ferda, Açelya, Demir, Doruk, Güneş ve Gülin televizyondan canlı yayında izliyorlardı olayın ardından yayını hemen kesmişlerdi
FERDA: (sesi titrer ve dolu gözlerle) Be... Ben ya.... Yanlış görmedim değil mi Ali vu... Vuruldu
AÇELYA: Hocam sakin olun hemen kötüye yormayın
Ferda telefondan defalarca kez Ali'yi arar ama yanıt alamaz bu işlemi bir kaç kez tekrarlar ama yine yanıt alamaz, bu sefer diğerlerini arar ama onlardan da açan olmaz
FERDA: (bağırır sinir krizi geçiriyordur) YA ŞU TELEFONU NEDEN KİMSE AÇMIYOR YA, AÇMIYORSANIZ NE DİYE YANINIZDA TAŞIYORSUNUZ
DEMİR: Hocam bir sakin olun derin derin nefes alıp verin
FERDA: Az önce benim kardeşim vuruldu kardeşim, ne sakin olmasından bahsediyorsunuz siz
DORUK: Hocam
FERDA: (tekrar Ali'yi arar) Aç şu telefonu Ali aç aç
Ferda evin içinde bir sağa bir sola gidip duruyordu, aklı Ali'de kalmıştı. Tam o esnada telefon çalar Ferda hızla telefonu açar
FERDA: Alo Ali
SELVİ: Ferda benim
FERDA: Anne nerdesiniz siz niye hiç kimse telefonunu açmıyor Ali'ye ulaşamıyorum
SELVİ: (ağlıyarak) Ferda
FERDA: Anne sen niye ağlıyorsun
AÇELYA: (iç ses) Allah'ım sen yardım et
FERDA: Anne Ali nerde
SELVİ: Bilmiyoruz Ferda bilmiyoruz
FERDA: Ne demek bilmiyoruz ya öyle şey mi olur
SELVİ: Yok işte yok, Ali yok göremiyorum nerde bilmiyorum (ağlıyarak) Ferda ben Alimi kaybetmek istemiyorum, ben... Ben çok pişmanım Ferda
FERDA: Pişman olman neye yarar anne, Ali nerde bilmiyoruz hayatta mı öldü mü bilmiyoruz neye yarar pişmanlığın. Bizim Alimiz bu ya
Anne kız arasında tartışma devam ederken kamera tören alanını gösterir.
ERDEM: (bağırır) HERKES MEVZİ ALSIN ÇABUK ÇABUK ÇABUK (herkes çatışmaya girer) Ali iyimisin koçum (ses gelmez) Ali cevap ver Ali
ALİ: İyiyim komutanım iyiyim bir şey yok
ERDEM: Yaran nasıl
ALİ: Sıyrık komutanım kola isabet etti sıkıntı yok
ERDEM: Yüzbaşı Ali Vefa'yı derhal revire götürün çıkarın burdan
ALİ: Hayır komutanım iyiyim ben (silahını çıkarıp çatışmaya girer) biz nice kurşun yarası aldık komutanım, bu sıyrık bize vız gelir tırıs gider
SERDAR: (Ali'nin yarasına bakar ciddi bir şeyi yoktur) Başına bela almadan duramıyor musun oğlum sen
ALİ: (gülerek) Kanımız da var demek ki Serdarım, belayı çekiyoruz
SERDAR: Kolun yaralı şu an ve sen gülüyor musun
ERDEM: (pençe timine seslenir) PENÇE TİMİ SİVİLLERİ ATEŞ HATTINDAN ÇIKARIN, HİÇ BİR SİVİLİN BURNU DÂHİ KANAMAYACAK
ENES: (telsizden seslenir) Komutanım
SERDAR: Evet Enes
ENES: (sesi titrer) Ali komutanım
SERDAR: İyi Enes iyi merak etme kurşun sıyırdı geçti
ENES: (derin bir nefes alır) Allah'ıma çok şükür
ALİ: Enesim
ENES: (dolu gözlerle) Komutanım affedin beni hata yaptım size öyle tepki vermemeliydim sırtımı dönmemeliydim affedin
ALİ: Ben unuttum bile sizde unutun aslanım. Hakkınızdır
ENES: Hakkım falan değildi komutanım siz sadece görevinizi yaptınız doğru olanı yaptınız
ALİ: Beni boşverin siz sivilleri burdan çıkarın iş bittiğinde karargahta buluşuruz. Çok dikkatli olun bina tepelerinde nişancılar var
ENES: Emredersiniz komutanım (çağrı sonlanır)
ALİ: Yaram nasıl
SERDAR: Ciddi bir yara değil ama müdahale etmezsek kan kaybından bu sefer gerçekten ölürsün
ALİ: Ölsek bile "vatan sağolsun"
Çatışma tüm hızıyla devam ederken pençe timi dikkatli ve canhıraş bir şekilde sivilleri ateş hattından çıkarmaya çalışıyorlardı.
Evde ise ekip Ferda'yı sakinleştirmeye çalışıyordu, Selvi ile olan tartışması devam ediyordu
AÇELYA: Demir ne yapacağız
DEMİR: Bilmiyorum güzellik bilmiyorum. Tek bildiğim şu an Ferda hocayı Ali'den başka kimsenin sakinleştiremeyeceği
GÜLİN: Açi bir şeyler yapmamız lazım
AÇELYA: Elim kolum bağlı şu an Gülin
Kamera tekrar tören alanını gösterir. Çatışma tüm hızıyla devam ederken Ali'nin telefonu çalar arayan Onur'dur, Ali telefonu açar
ALİ: Ne var lan şerefsiz
ONUR: Sürprizimi beğendin mi Ali
ALİ: Sen gerizekalı mısın Onur
ONUR: İnsan kardeşiyle böyle konuşur mu hiç yakıştıramadım sana
ALİ: Bana o iki kurşunu sıktığın gün kardeşliğimiz bitti Onur. Benim senin gibi bir kardeşim yok
ONUR: Kalbimi kırıyorsun şu an
ALİ: Var mıydı o sende ya kansız köpek. Ne oldu yenilgiyi kabul edemedin mi
ONUR: Ben yenilmem Ali yenilmem
ALİ: Beni öldürmeye teşebbüs ettin olmadı, suikast girişimleri yaptınız olmadı, sürekli bana engel olmaya çalıştın yine olmadı. Burda ki benim kaybım nedir Onur
ONUR: (bağırır) KES SESİNİ
ALİ: Doğruları duymak zoruna mı gitti soysuz it (Onur telefonu kapatır) gerizekalı
SERDAR: Ben Onur'dan böyle bir şeyi hiç beklemezdim Ali
ALİ: Be...
Ali'nin lafı yarıda kalmıştı çünkü telefonu çalar arayan Nazlı'dır Ali bekletmeden telefonu açar
NAZLI: (ağlıyarak) Ali Alim Alim nerdesin iyimisin vurulduğunu gördük herkes sana ulaşmaya çalışıyor
ALİ: Beni boşverin siz iyimisiniz çıktınız mı burdan
NAZLI: Sizin karargahtayız Ali sen iyimisin ne olur doğruyu söyle
ALİ: Nur yüzlü sevdiğim ben iyiyim sadece bir sıyrık canını sıkma. Hem sen üzülürsen bebeğimiz de üzülür ona bir şey olsun istemezsin değil mi
NAZLI: (eli karnına gider) İstemem tâbi ister miyim hiç, o bizim aşkımızın meyvesi
ALİ: O meyveyi sevgiyle büyüteceğiz
NAZLI: İnşallah Alim
ALİ: (Nazlı'nın dikkatini dağıtmak ister) Kız mı olacak erkek mi
NAZLI: Ne
ALİ: Çocuğumuz kız mı olacak erkek mi
NAZLI: (tatlı bir şekilde gülümser) Sen ne istiyorsun
ALİ: Ben bir kız babası olmayı çok istiyorum biliyorsun. Aynı senin gibi saçları olan, senin gibi gözleri, kulakları, dudakları olan tatlı mı tatlı bir kızım olsun isterdim
NAZLI: Erkek olmayacağını nerden biliyorsun
ALİ: Bilemeyiz Nazlım, ama benim ne kadar kız babası olmak istediğimi biliyorsun
NAZLI: Sağlıklı bir şekilde gelsin de kız erkek fark etmez
ALİ: Doğru söylüyorsun Nazlım. Artık kapatmam gerekiyor
NAZLI: Dikkat et kendine bize sağ salim geri dön.
ALİ: Hiç şüphen olmasın aşkım
NAZLI: Seni çok seviyorum Alim
ALİ: Bende seni... Daha doğrusu sizi çok seviyorum Nazlım
SERDAR: (görüşme biter) Ödü kopuyor sana bir şey olacak diye
ALİ: Haksız mı Serdar. Kaç defa söyledim zorlanırsın bünyen kaldırmaz dedim (çatışma hâlâ devam ediyordur)
SERDAR: Gerçek sevgi bu değil mi kardeşim. Her ne koşulda, her ne şartlar altında olursa olsun sevdiğini bırakmamak. Onun yolunu yolun bilmek, onun elini sımsıkı tutup ömür boyu bırakmamak
ALİ : Hayırdır oğlum şair mi oldun (gülerek) bana bak biri mi var yoksa
SERDAR: Sonra konuşuruz önceliğimiz bu ateş hattından çıkmak

O esnada yine Onur arar Ali'yi, Ali ise telefonu açar
ALİ: Ne var
ONUR: Enes senin kardeşin gibiydi değil mi
ALİ: Ne saçmalıyorsun lan sen (mevziden biraz çıkıp Enes'e bakar, sivillere yardım ediyordu) Onur. Onur sakın düşündüğüm şeyi yapma Onur
ONUR: Enes'i çok seviyorsun onun sayısız kurşunun önüne atladın
ALİ: Onur kendine gel saçmalama
ONUR: Kardeşinin ölümünü izle Ali Vefa, kardeşinin ölümünü izle
ALİ: Onur Onur hayır o... (Telefona baktığında kapandığını görür) soysuz herif Enes'i vuracak. Ben duramam burda
SERDAR: Ali yaran
ALİ: Başlatma yarana benim kardeşimin canı tehlikede
Ali hızla mevziden ayrılıp Enes'e doğru koşmaya başlar (bu kısmı ağır çekimde hayal edin). Kamera ortadan ikiye bölünür bir taraf Ali'yi gösterir diğer taraf Enes'i hedef alan Onur'u gösterir. Ali Enes diye bağırarak oraya doğru koşuyordu. Koştu koştu ve koştu, Enes'e vardığı an silah ateşlenmiştir....

"VATAN SAĞOLSUN" (ALNAZ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin