Şarap İzi

2.7K 169 12
                                    

Perdelerinin çivilerini söktüğü camdan gelen soğuk hava titrememe neden oldu.Yorgana daha sıkı sarıldım.Sessizdi,sadece birkaç hışırtı sesi geliyordu.Yoğun bir şarap kokusu vardı ve gittikçe katlanılmaz hale geliyordu.

Yorganı üzerimden atıp sırt üstü uzandım.Tavanı izliyordum.Kalçamda ve boğazımda hafif ağrılar vardı ama katlanılmaz değildi.

Biraz daha bu şekilde uzanırsam tekrar uyuya kalırdım.Ellerimden destek alıp doğruldum ve Melih'e bakınmaya başladım.Dün gece tuvali koyduğu yerdeydi.Yere oturmuştu ve elindeki palette renkleri birbirine karıştırıyordu.Yoğun şarap kokusunun sebebi ise muhtemelen yanında olan şişeydi.Tuvale daha fazla dökmüştü.

Yataktan kalkıp yerden kıyafetlerimi topladım.Sadece pantolonunu üzerime geçirip pencerenin önüne yürüdüm.Tam açılmamış kemer belimde sallanıyordu.Kollarımı mermere koyup öne yaslandım.Hava çok sıcak değildi ama güneş çok parlaktı.

Dönüp saate baktım,14:35.

Melih sanki varlığımı farketmemiş gibi işine devam ediyordu.

"Melih" adını seslenmemle dönüp kısa bir süre yüzüme baktı ve paletine geri döndü.

"Hı?"

Pencereden ayrılıp yanına yürüdüm.Yere çömelip oturdum.

"Halı da koymuşsun odaya.İyice eve dönmüş." eski bir halı olduğu belliydi ve yer yer sigara yanıkları vardı.

Başımı tuvaline çevirdim.Yine aynı şeyi çiziyordu.Fırçası çok yavaştı.Çok yavaş çiziyordu.Ama aynı zamanda çok özensizdi.

Eğilip kafamı omzuna yasladım ve izlemeye devam ettim.

"Melih kokudan rahatsız olmuyor musun?"

"Yok,o kadar yoğun değil."

"Neden şarap kullanıyorsun ki?"

"Soluk bir renk veriyor ama aynı zamanda çok canlı bir duruşu var."

"Sulu boyaya benziyor."

Kıkırdadı.Bende sırıttım.

"Yemek masası nereye gitti?" odada eşyaların bu kadar hızlı ortaya çıkıp kaybolması kafamı karıştırıyordu.Küçük bir odaydı ama her an her odaya dönüşebilirdi.

"Tahta levha var yerde,pek belli değil.Kaydınca altındaki masayı çekip çıkarıyorsun." bana odaklı değildi ama yine de cevapsız bırakmak istemiyor gibiydi.

"Nasıl yani?"

"Kalk kendin bak.Anahtar sehpanın üstünde." tuvale geri döndü.Kalkıp sehpanın üzerine baktım.Anahtarı elime alıp masanın eskiden bulunduğu kısma doğru yürüdüm.

"Ee şimdi?" derin bir nefes verdi.

"Direkt yere oyulmuş anahtar deliği var."

Yeri biraz yokladıktan sonra anahtar deliğini buldum ve anahtarı soktum.Çevirmeden önce duraksadım.Bana bir şeyleri hatırlatıyordu.Tahtadan olan zeminde zor farkedilen kapağa benzer büyük alanı yerden güç alarak öne doğru kaydırdım.zeminin altına kaydı.Yavaş yavaş bir alan açılıyordu ve gerçekten de masa vardı.Üst kısmı gözüküyordu.

Masaya montelenmiş gibi duran iki tutma kolunu tutup yukarı çektim ve masa yukarı çıktı.Masanın altına içinden çıktığı açıklığı kapatacak bir levha eklenmişti.Ama fazla tanıdıktı.Ellerimi masaya yaslayıp düşünmeye başladım.Nerede görmüştüm buna benzer bir mekanizmayı?

Hatırladığım şey ile Melih'e döndüm.

"Melih?" sesim fazla sorgular gibi çıkmıştı.Fırçası durmuştu ve daha dikkatli bir şekilde yüzüme bakmaya başladı.

"Bu bina ne kadar eski?"

Gözleri rahatsız bir ifadeye büründü.

"Bayağı eskidir diye düşünüyorum."

"Bu mekanizma...eski yerlerde çok mu yaygın"

Hafifçe sırıttı.Normal haline döndü ve fırçasına aldığı boyayı yavaşça eserine sürdü.

"Hemde çok yaygın." boş boş suratına bakmaya devam ettim ama boş bakmadığımı düşünmüş olacak ki devam etti.

"Tatbikatlar için kullanılıyor.Bina zaten eski.Birkaç kere yangın atlatmış.Binadaki çoğu eşya böyle."

Masadan ayrılıp yataktan gömleğimi aldım ve hızlıca giyindim.Tekrar yanına oturup izlemeye başladım.

"Niye hep mor çiçek?"

"Yok bir sebebi."

"Anlamı falan da mı yok?"

"Selim ben böyle şeyleri konuşmayı sevmem.Konuşmayı da sevmem."

Hak veriyordum.Anlamı her ne ise kendinde saklamak istemesi normaldi.Bende yazdığım şiirlerin anlamının sorulmasından hoşlanmazdım büyük ihtimal.İllaki öğrenirdim bir gün.

"Koğuşa git Selim." bu sefer bir şey demeden kalktım ve kapıya ilerledim.Kapı kolunu birkaç kere zorlasamda açılmadı.Ayağımın dibine fırlatılan metal parçasını hızlıca alıp kapıya taktım ve aynı hızla dışarı çıktım.

Dış kapının önünden geçerken tedirgindim.Bu sefer etrafta birkaç gardiyan vardı.Dönüp bakmıyorlardı.

Koğuş her zamanki gibi sessizdi.Radyodan haber dinleyenler de sesi kısık dinliyorlardı.Mutfaktan gelen kızartma sesleriyle eğilip o tarafa baktım.Ayhan ve Yağız bugün nöbetçilerdi ve Ayhan yine harikalar yaratıyor gibi duruyordu,çok güzel kokuyordu.

Selam vermek için mutfak kapısından içeriye baktım ve Yağızla gözgöze geldik.Sert bir bakış attı.Elini Ayhan'ın beline koyup mutfak kapısını sertçe kapattı.Gülümsemem yüzümde donarken geri çekilip İbrahim'in yanına gittim.

Yatağına kendimi sırt üstü bırakmamla yerinde sarsıldı.Küfür etmek ister gibi bir hali vardı.Edemeyeceğini bilerek ona sataşmak en büyük eğlencemdi.

"Söyle İbrahimim bir şey diyecek gibisin sanki."

Derin bir nefes alıp elindeki kitabı karnıma vurunca acıyla sırtımı yataktan kaldırdım.Büyük bir kahkaha atıp yerimden kalktım.

"Bana gusül abdesti almayı öğretsene"

"Çek git başımdan günaha sokma adamı"

"İyi cenabet dolaşırım bende senin yüzünden.Günaha o zaman girersin."

Yüzü buruştu.Muhtemelen sadece kendimi tatmin ettiğimi düşünmüştü.Kimse ne Melih'ten ne de benden şüphelenmezdi.

"Ne oğlum sen yapmıyorsun sanki." eğilip yüzüne doğru fısıldadım.Belime bir yumruk attı.Yine kahkaha atıp geri çekildim.

"Kalk,bir insan gusül almayı da mı bilmez.Allah seni..."


KAN VE MÜREKKEP (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin