'Daha çok sevinirsin sanmıştım aslında.
Sonuçta o kızdan beraber nefret ediyorduk değil mi Sayecik?'
-H
*
Her şeyin başladığı o günü çok uzun süredir hatırıma getirmiyordum.
Ekmek almaya gitmiştim. Hala öğrenci evimdeydim ve ofise ayda yılda bir gidiyordum. Aşırı eski bir apartmanda yaşıyordum çünkü ev kiram çok uygundu. Ev sahibimle aynı binadaydım ayrıca ve kadına bir iki kere kurabiye kek götürünce kira artışı zamanlarında çok fazla arttırmıyordu da.
Çok eskiydi bina. Hala posta kutuları eski tip, küçük kutular halinde bina girişindeki duvarda olanlardandı. Ara ara birkaç bankadan bilgilendirme, internet faturam ve hala ödemediğim öğrenci kredimin hatırlatması gelirdi. Ondan o gün de alıp eve çıkınca açmıştım zarfları.
Çünkü sadece bir ekmek alıp geldiğimde güneş görmeyen, hareketsiz kalan bedenim yemek yapmam için biraz dinlenmeye ihtiyaç duymuştu.
Açmıştım zarfları. Son açtığım, yazısız beyaz bir zarfın içinden ufak bir poşette tek bir mavi göz küresi çıkmıştı ve o an aramıştım polisi. Korkudan elim ayağım titremişti ve bu çok uzun süre boyunca da geçmemişti.
O zarfı açmadan hemen bir saat önceki haliyle hayatımı özlüyordum. Tek derdimin hareketsizlik ve kendi kendine mahvolan bedenim olduğu günleri gerçekten özlüyordum ama bunu çok düşünmediğim, o günü çok fazla aklıma getirmediğimden bu özlemi de sürekli hatırlamıyordum.
"Saye bir şey de." diyen Araz'ın sesiyle ayırdım gözlerimi not kağıdından. Hala telefondaydı. Hala oradaydı. Belki başka şeyler de demişti ama duymamıştım.
Tekrar bir masadaydım. Tekrar bir mavi göz küresine bakıyordum.
"Saye!"
"Araz..." dedim çok sessizce. Çıkmamıştı sesim. Kendime gelememiştim ki sesim çıkacaktı. Yoktu hiçbir şey sanki.
"Sakin kal." dedi hızlıca.
"Bu...Buse mi?" diye fısıldadım. Birkaç saniye ses gelmedi. Nota bakılırsa öyleydi. Öyle miydi? Dün eve geldi diye nefret ettiğim kızın gözüne mi bakıyordum? Hemen masamda duran mavi gözler onun muydu?
Olabilirdi. Buse miydi?
"İki dakika sonra orada olacağım en fazla. Söz veriyorum. Sakin kal, tamam mı?" dedi sadece.
"Buse mi bu?"
"Aradı Buse'yi Ali. Henüz ulaşamadı ama bir haber de yok. Olmayabilir tamam mı? Öylesine bir korkutma yapıyor, aklınla oynuyor olabilir. Sakin kal, oraya geliyorum."
Sesimi çıkartmadım. Masamda duran göze daha fazla bakamasam da elimi uzatıp alamadım korkudan. Yutkundum sadece. Oradaydı, duruyordu. Bakmıyordum ama bu varlığını yok etmiyordu. Unutsam da var olmaya devam edecekti zaten.
Hançer gibi devam edecekti. Varlığını unutmaya bu kadar yaklaştığım bir ana geldiğimin farkında bile değildim ama ona olan korkumu hatırlamıyor, laf arasında adını geçirip devam ederken sessiz kalıyordum.
Her seferinde bir daha artıyordu bu korku ve ben buna katlanamıyordum artık.
"Saye bir şey söyle güzelim lütfen..."
"Neden Buse?"
Sayıklıyor gibiydim. Ne dediğimi kontrol etmiyordum. Aklımda elliden fazla düşünce vardı ve bazıları sığmıyordu beynime, taşıyor ve ağzımdan fırlayıveriyorlardı. Bu da öyle bir cümleydi. Algılayamıyordum yaşananları. Ne şekilde oluyordu bu? Normal, herhangi bir kargo firması ile yollanmıştı bir de. Ne kadar imkanlıydı ki bu? Kaç kişiydi bu Hançer? Kimleri tutuyordu elinde? Neden hala yakalanmıyordu? Bana gelen ikinci, Araz'a gelen kahverengi gözü sayarsak üçüncü, gözdü. Hiç yoksa sadece bana olan takıntısı başlayalı üç kişi ölmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HANÇER (TAMAMLANDI)
Teen FictionEvine gelen bir zarfın içinden çıkan göz ile peşine yanlışlıkla ülkede elli senedir bulunamamış bir seri katili saran Saye'ye bu durumda yardım edecek kişi bilinen bir iş adamı olan Araz Göksun olmuştur. * 2.9.23