-Adalie-
Onca ısrarlara dayanamayıp gelmiştim. Gelmem ne kadar doğruydu bilmiyorum ama, gelmiştim işte. Şimdi bir çatının tepesinde Loki ile duruyordum. Beraber Avengers ekibinin yaptıklarını izliyorduk. Daha doğrusu pataklanışlarını.
Alaylı bir nefes verip başımı salladım. "Aptallar."dedim. Cidden aptallardı. Yaptıklarını gördükçe fark ediyordum. Tony zırhı ile uçarak havadakileri hallederken, diğerleri aşağıda savaşıyorlardı. Biri dövüşüyor, biri kalkan fırlatıyor, birisi sihirleriyle savaşıyor...
Başımın üstünden geçen ok ile Loki beni kenara çekti. Geceden bile karanlık olan kostümümle daha da geriye ilerledim. Fark edilmek istemiyordum ama sanırım Clint bunu başarmıştı.
Yanımızda bitmesinden anlamıştım zaten. "Susuyorsun, birine tek kelime dahi edersen seni yok ederim."dedim. Yok edemezdim tabii, tehditti. Belkide edebilirdim, bilmiyorum hiç denemedim.
Susmuş ve yanımıza biraz daha yaklaşmıştı. "Ne işin var burada?"dedi. Etrafa baktım. Durduğumuz süre boyunca incelemiştim yeterince zaten.
"Size yukarıdan eşlik edeceğim. Şimdi karşı binaya geç, oradan devam edersin. Alanımdan uzaklaşman senin için iyi olur. Dediğim gibi eğer birine benden bahsedersen, hiç iyi şeyler olmaz."
Başını salladı, sonrasında onu karşı binaya geçirdim. Önce yavaşça ellerimi hareket ettirerek etraflarında bir kalkan oluşturdum. Kalkandan çok geçit gibiydi. Ucu yaratıkların çıktığı yere uzanıyordu. Böylece etrafa dağılamayacak kimse zarar görmeyecekti.
Ha, alanın içinde kalanlar için bir şey yapamazdım. Loki yanımdan gitmişti. Eminim ki izleyecekti ama burada tek bırakması hoş değildi. Üstten parmak hareketlerimle çoğunu geldiği yere geri gönderiyordum. Benim için bir oyun gibiydi.
Artık fazlalaşmaya başlayan yaratıklara parmaklarımla müdahalem yetmiyordu. Daha fazla uğraşmaya başladım. Hâlâ bu kadar kolaylaşmasını fark etmemişlerdi. Ya da işimi profesyonelce yapıyordum. Birincisi daha cazip geliyordu.
Geminin içinden uzunca bir şey çıktı. Kırkayağın katlarca büyüğüne benziyordu. İğrenç! Hızlı bir şekilde geliyordu. Çoğu küçük olanlar yok edilmişti. Geriye bölüm sonu canavarı gibi birde bu çıkmıştı.
Wanda artık dayanamıyor gibiydi. Gücünü ben gelmeden de fazlasıyla kullanmış olmalıydı. Yüzbaşı defalarca kalkanını atıp darbe oluşturmaya çalıştı. Ama bir etkisi yoktu. Oklarında aynı şekilde. Ellerimi daha da kuvvetlendirdim. Aynı zamanda zihnimden de kurduğum geçidi kontrol etmeye çalışıyordum.
Olduğum yerden artık ulaşamıyordum. Yavaş denilemeyecek bir şekilde aşağı indim. Olduğum binanın altındaydım. Gittikçe hızlanan bu yaratığa sadece bakabiliyorduk. Elimizden bir şey gelmiyordu. Saatlerce burada onlarla uğraşmışken neden bunu sona saklamışlardı ki?
Ellerimi saniyeliğine geri çektim. Koşarken aynı zamanda ellerimi sol tarafıma çekmiş, avuçlarımda güç topluyordum. Yeterince büyüdüğünü düşündüğüm beyaz küreyi yaratığa fırlattım. Anlık gelen dalga ile yavaşlamıştı.
Alanı daha da genişletmeliydim ki daha rahat uğraşabileyim. Baktım, hâlâ etrafta akılsız bazı insanlar vardı. İşleri video çekmekti. Tabii fark ettiler oraya gelmediklerini, fırsatlanıyorlardı.
Sert bir nefes verdim. Beni görmüşlerdi artık, kaçarı yoktu. "Biriniz insanları uzaklaştırmalısınız. Alanı genişleteceğim. Ne alanı olduğunu sorgulamayın. Sadece insanları uzaklaştırın."
Clint dediğimin ardından insanları uzaklaştırmaya gitti. Yanında da Natasha vardı. Canavara dövüş uygulamayacağı için gitmesi mantıklıydı.
Herkesin gittiğine emin olduktan sonra daha da genişlettim. Tony yukarı çıkmış oradan ateşliyordu. Bir ara sanki ağzından içine füze sokmaya çalışıyordu. Gözlerimi kapattım. Artık cidden yorulmuştum. Umarım yere yığılıp kalmazdım.
Tüm gücün vücudumun içinde ellerime akmasına izin verdim. İki yana açtım ve havaya doğru giden enerjiyi hissettim. Artık bize doğru gelmiyor olduğu yerde dönüyordu. Tony, aynı New York'ta olan savaşta füzeyi tuttuğu gibi, canavarı gövdesinden tuttu. Yukarı doğru yönlendirdi. İlerlediği için bırakıp aşağı indi.
Kullandığım güç ile daha da hızlandı ve geldiği yere geri döndü. Sonunda! Ellerimi indirdim, daha gelmeyeceğine emindim. Nefes nefese kalmış bir şekilde yere uzandım. Bacaklarım ağrıyordu nedense. Güneş'in doğuşunu görüyordum. Karşımda bana ters kalan bir yüz gördüm. Sonra elini uzattı.
"İyi misin?"
"Ben her zaman iyiyim Yüzbaşı."diyerek elini tuttum. Kalkmama yardımcı oldu. "Söylesene Adalie, bunlar senin başının altından mı çıktı? Ah doğru, baban olmadan bir hiç gibiydin."diyen Wanda'ya döndüm.
"Aynısı senin için, Vision'da geçerli sanırım. Babam olmadan bir hiç olduğunu düşünmen acınası. Bu kadar aptal olduğunu bilmiyordum."
Diyecek bir lafı olmadığını anladığımda arkamı döndüm. Binanın tepesinde gördüğüm Loki ile göz devirdim. Ağzını oynatarak "Seni bekliyorum."dedi. Elimi kaldırıp orta parmağımı gösterdim. Umarım görmüştür!
Yanına vardığımda direkt ayrılmıştık buradan. "Harikaydın, daha öğrenecek çok şeyin var ama."
"Sen öğreteceksen kalmasını tercih ederim."
"Hadi ama, mızmızlanma. Benim gibi bir öğretmeni başka bir yerde bulamazsın."
Sohbet ederek, daha çok tartışarak, içeriye girdik.
•••
Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Yazım yanlışlarım için kusura bakmayın. Öpüldünüz:)
![](https://img.wattpad.com/cover/370450456-288-k133887.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
• 𝐁𝐥𝐚𝐧𝐜 𝐍𝐨𝐛𝐥𝐞 •
FanfictionAdalie, babasının ona bıraktığı izler ile yaşamaya alışkındı. Ama babası olmadan pek değil. Yaptığı şeylerin bir hata olması umrunda bile değildi ama sanırım düzeltmesi gerekiyordu. Bu hataları da Avengers ile düzeltecekti.