Gözlerimi saatler sonra tekrar açtığımda karşımda dikilen sekiz kişi gördüm. Tek tek onlara baktım. Arkalarından biri, sanırım başlarıydı, çıkıp yanıma geldi. Yavaşça çenemi tutup başımı kaldırdı. Ne hareket edebiliyordum ne başka bir şey. Vücudumdaki ağrı tümüyle yayılıyordu. Tekrar uyumak istiyordum. "Sonunda uyandın."dedi. Bense hâlâ ayılmaya çalışıyordum.
Eline aldığı tüpü, yüzümde olan hava maskesine damlattı. Kafamdaki kabloları çözüp beni sandalyeden kaldırdı. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Ellerimdeki tuhaf sargıları çözmemişti. Bileğimden tutup yürütmeye başladı. Bir camlı bölgeye geldik. Bense bu fırsattan yararlanmaya çalışıyordum. Karşıma geçti ve konuşmaya başladı.
"Yaptıklarından sonra tüm dünya da dikkat çektin. Doğal olarak benimde ilgi alanıma girdin."
Boş gözlerle ona bakarken devam etti. "Seni istememin sebebini belki biliyorsundur. Gerçi Fury anlatmıştır. Şu Hydra meselesi."
"Hydra mı? Peşimde olan."
"Ah... demek beni sana anlatmış."
"Aynı zamanda ne kadar korkak, güçsüz ve aptal olduğunuzu da anlattı."
Sırıttı. Yavaş adımlarla yanıma yaklaştı. Ellerini iki kolumun yanına koyup okşadı. "Yaklaşma bana."
Bölgede ne varsa kaldırıp atmaya çalıştım. Ellerimi engellemişti. Üstelik kelepçeliyken çözemiyordum. Zihnimi oldukça yorarken gözlerim kararmaya, başım dönmeye başladı. Söylediği şeyler bir çınlamaya dönüşürken yere yığılıp kalmama saniyeler kala beni tuttu. Yandaki yatağa yatırdı.
"Asıl aptal sensin, düşündüğünden daha güçlüyüm."
-Yazar-
Adalie'yi yatağa yatırdığında hemen adamlarını çağırdı. Planı bildikleri için hemen işlemlere başladılar. Tüm organize bittiğinde çağırttığı profesörü getirdi. Yapması gerekeni çok iyi biliyordu. Yatağın yanındaki aletleri alıp işleme başladı.
Aradan saatler geçmişti. Zemo cam bölgenin dışında oturmuş bekliyordu. Hâlâ bitmemişti ve bu onu sinirlendiriyordu. Ayağa kalktı. Kapıyı hızla açtı, "Ne bok yiyorsunuz burada saatlerdir. Başaramadınız mı?"
"Efendim, uğraşıyoruz."
"Ne kadar kaldı?"
Profesör yanındaki bir diğerine dönüp yutkundu, Zemo sorusunu tekrarladı. "Yaklaştık denemez efendim."
"Nasıl yani? Dalga mı geçiyorsun? Size tonlarca para verdim! Bitirin şunu."
"Ama efendim, kız tuhaf. Gücü alınabilecek bir şey değil."
Zemo sinirden algılayamıyordu. Uyarılarını sert bir dille tekrar edip dışarı çıktı. Başını ovuşturdu, derin nefesler aldı. Ardından, içeri girdi. Bu işlemi gün içerisinde tekrarlayacak gibi duruyordu.
O sırada ise Avengers ekibi Steve'in bayıltılması ve Adalie'nin kaçırılması sırasında toplantı odasından yeni çıkmıştı. Steve kulenin güvenliği hakkında konuştuğunda Tony ve Bruce işe koyuldular. Fury de yanlarındaydı.
Onlar ciddi bir şekilde güvenliğe uğraşırken Morgan geldi. Kulenin içinde başıboş dolaşıyordu. Aradığı kişiyi bulamayınca Natasha'nın yanına gitti. Ama o da odaklanmış durumdaydı ki daha soru soramadan babası odadan kovmuştu zaten. Son çare Steve'in yanına gitmek oldu. Ama onunda kendini dinleyeceğini sanmıyordu.
Steve'in yanına geldiğinde elini tuttu. "Steve amca, bir şey sorabilir miyim?", önce izin aldı. Steve başını salladı, dinledi. "Adalie abla nerede, aradım ama bulamadım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
• 𝐁𝐥𝐚𝐧𝐜 𝐍𝐨𝐛𝐥𝐞 •
FanfictionAdalie, babasının ona bıraktığı izler ile yaşamaya alışkındı. Ama babası olmadan pek değil. Yaptığı şeylerin bir hata olması umrunda bile değildi ama sanırım düzeltmesi gerekiyordu. Bu hataları da Avengers ile düzeltecekti.