1.9

66 8 12
                                    

Gözüme vuran ışıklar ile yan tarafa döndüm. Işık bu sefer döndüğüm taraftan vuruyordu. Sırtım cama dönük? Gözlerimi hızlıca araladım.

Karşımda gülen Natasha'ya baktım. Elinde bir fener vardı. Gördüğüm ışık sanırım oydu. Kaldırdığım kafamı geri koydum. "Komik mi?"dedim.

"Evet, yüz ifadeni görmeliydin. Hadi kalk aşağıya ineceğiz."

Hâlâ tuttuğu ışıktan kaçmak için ellerimle yüzümü kapattım. "Neden, daha kahvaltı saati gelmedi."dedim. Uyumak istiyorum.

"Seni test edeceğim."

"Ya ne testi. Daha ilk günüm."

"Kalk, yoksa bu sefer farklı şeyler ile gelirim."

Dinlemeyip geri yattım. Odadan çoktan çıkmıştı. Beş dakika sürmeden odamın tavanından su akmaya başladı. Akmak ne kelime yağmur yağıyordu. "Ne oluyor be?"dedim. Fıskiyeler çalışmıştı. Böylece odamda fıskiye olduğunu da öğrenmiş oldum.

"Friday, kapat şunu."

Sular kesilmişti. Ayağa kalktım ve hemen üstümü değiştirdim. Bunu Natasha'nın yaptığı belliydi. Islak saçlarımı umursamadan aşağı indim. Natasha'nın nerede olduğunu da bilmiyordum.

Odalara bakarken karşıma çıktı. Sinirle ona baktım. O ise bu halime sırıtmaktan başka bir şey yapmıyordu. "Gel, spor salonuna."

Peşinden ilerledim. Sabah sabah spor mu olur? Açtığı kapıdan girdim. İleride Steve, boks torbasını bir güzel dövüyordu. Natasha kenara geçerken bende Steve'i izlemeye başladım.

Çok sert vurmasından dolayı torba patlayıp ileriye savruldu. Yeni bir torba almaya giderken bizi gördü. "Sanırım biraz güçlüsün ha?"dedim. Güldü, "Sanırım."dedi.

"Steve, bize bırakır mısın? Adalie'yi biraz denemek istiyorum."

"Peki, alan sizin."dedi. Kenara oturdu ve su şişesini eline aldı. Bir dakika, bizi mi izleyecekti?!

"Bana söylemedin. Üstüm uygun değil."

"Sana kıyafet getirdim. Dolabında uygun hiçbir şey yoktu. Al, giyin."

Elindeki kıyafetleri aldım. Burada nerde giyinecektim. Önce kıyafetlere sonra Steve'e baktım. Yani, utanıyordum.

Steve anlamış olacakki arkasını döndü. Çantasıyla uğraşmaya başladı. Hızlıca üstümdekileri çıkarıp giyindim. Rahat kıyafetti. Diğerlerini katladım ve kenara koydum.

"Ne yapacağız, dövüş mü?"

"Ne bildiğini ve bildiklerini test etmek istiyorum."

Başımı sallayarak karşısına geçtim. Gardımı aldım, direkt hamle yapmıştı.

Yaptığı hamleleri savuruyor, ona karşılık veriyordum. Basit oynuyordu, bu test etmek değildi. Benim yorulmamı bekleyip sonra saldıracaktı sanırım. Buna ihtiyacı olduğunu sanmıyordum.

Sıkıkdığım için sert oynamaya başladım. Yumruk atıp, ters tekme attım. Karın boşluğuna geldiği için sendeledi. Bir ayağımı omuzuna koyup diğeriyle zıpladım. Ayaklarımı kafasına sarıp yere düşürdüm.

Ayağa kalkıp onu da kaldırdım. "Bu iyiydi. Madem sert oynuyoruz, sıra bende o zaman."

Dedikleriyle saldırmaya başlamıştı. Çoğunu savursamda bir o kadar yemiştim. Ağrımaya başlayan yerlerimi görmezden gelemiyordum artık. Yumruğunu tuttum ve ters çevirip yere çarptım. Yerden kolumu çekip aynısını o da bana yaptı.

"Yeter, canım çıktı."

Yanıma oturdu, eksiklerimi söylemeye başlamıştı. "Savunman yeri geldiğinde iyi. Atağa geçebiliyorsun. Tek sorunun hamle yaptıktan sonra savunmayı burakmak."

• 𝐁𝐥𝐚𝐧𝐜 𝐍𝐨𝐛𝐥𝐞 •Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin