Christopher Adrien Williams
"Chris, buraya gelmemizin iyi bir fikir olduğundan pek emin değilim."
"Sakin ol George. Sadece yolculuk beni yordu. Atlar dinlenirken bir şeyler içeceğiz o kadar."
"Tekin bir yere benzemiyor. Boktan bir yere benziy-" şakaklarımı ovuşturdum. Yorgundum ve George susmuyordu.
"George." Susup bana baktı.
"Gece burada konaklayalım demiyorum. Bir şeyler içeceğiz ve defolup gideceğiz. Tamam mı?" sevgili kuzenim suratını asıp oturduğumuz hanın içinde dans eden insanları izlemeye başladı.
"Pekala," ters ters dans eden insanları izliyordu. Kavga çıkarmayacağını umarak bende ifadesiz gözlerle etrafımdaki insan kalabalığını izlemeye başladım. İçkilerimiz de gelmişti.
"İnsanların bu kadar cıvık olmasına katlanamıyorum."
"Sadece eğleniyorlar," diyip omuz silktim.
"Normalde eleştirilerime katılırdın. Bugün gerçekten yorulmuş olmalısın."
"Evet. Uğraşmak zorunda olduğum işleri biliyorsun. Gerçekten yorucu."
"Gelecekte ünvanın 'Dük' olacak kardeşim 'Dük Williams'. Bu işlere alışsan iyi edersin," derken içkisinden bir yudum aldı.
"Babam henüz ölmedi. O yüzden hâlâ Christopher'ım." Omzunu silkti.
"Bir gün ölecek ve tek erkek evladı olarak sen onun ünvanını üstleneceksin. Şimdiden onun evinde tek başına yaşıyorsun. Wilmot, senin. Tanrı aşkına bütün Wyattbell vilayeti sana ait."
"Babama. Wyattbell babama ait ve Wilmot babamın evi."
"Evmiş."deyip alaycı bir şekilde güldü kuzenim.
"Baban hâlâ yazlık evde değil mi?" başımla onayladım.
"Annem de bu sabah döndü. Reeseyla' yı Wilmot'tan daha fazla seviyor. Orasının kendilerini genç tuttuğuna inanıyorlar," dedim.
"Onlar yaşlı insanlar. İşleri sana devrettiler ve aradıkları tek şey biraz huzur. O malikane insana gerçekten huzur veriyor," başımla onayladım.
O sırada gözüm bir yere takıldı. Merdivenlerden biri iniyordu. Daha doğrusu inmeye çalışıyordu. Bir bezin sarılı olduğu eli ile sımsıkı tırabzanı tutuyordu. Sarı dalgalı saçları arkasında dağınık bir şekilde salınıyordu. Mavi gözleri ise o kadar odaksız bakıyordu ki istemsizce ayağa kalktım. Etrafına bakındı. Kıza doğru bir adım attım. Bir terslik vardı. Kızın topalladığını fark ettim.
"Chris? Christopher! Nereye gidiyorsun?" George'a aldırmadan kıza doğru bir adım daha attım. O an kızla aramızdaki adamlar anlamadığım bir sebepten birbirine girdi. Adamın biri diğerine doğru yumruğunu salladı. Sarı saçlı kızın gerilediğini fark ettim. Darbe mi almıştı? Göğsüm panikle sıkıştı.
Yere doğru yığılacakken yetişip elinden tuttum ve düşüşünü yavaşlattım. Nazik bir şekilde başını yere koyarken kızın yüzünü inceliyordum. Ben de yanında diz çökmüştüm.
O kadar güzel bir kızdı ki. Mavi gözlerini açtı, yumdu, tekrar açtı. Yüzüme bakıyordu. Ama sanki beni görmüyordu.
"Hanımefendi, iyi misiniz? Darbe mi aldınız?"
Yüzüne düşen saçları belki görüşünü engelliyordur diye düşünerek saçlarını itmek için yüzüne dokundum.
Yüzü sıcacıktı. Ateşi vardı. Panikledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Madalyonu: Orkide | Tamamlandı
FantasyOrkide İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyan sıradan bir üniversite öğrencisidir. Tek akrabası olan büyükannesi ile yaşar. Tüm hayatı okulundan ve büyükannesinden ibarettir. Bir gün en yakın arkadaşı ile 22.yaş gününü kutlarken Orkide'nin tüm hayatı değ...