21.Bölüm

156 22 8
                                    

Aurora Ophelia Swan

Oliver'ın elini tutarak arabadan indim ve ardından koluna girdim. Kraliyet Sarayı'nın bahçesi uçsuz bucaksız bir yeşilliğe sahipti ve güzel ama ölçülü bir şekilde süslenmişti. Buna rağmen fazla görkemli görünüyordu. İzlediğim İngiltere'de geçen tarihi diziler bu görkemi kesinlikle yansıtamıyordu. Her yerde mükemmel elbiseler giyen kadınlar ve kibar görünüşlü adamlar vardı. Bilmediğim bir nedenden dolayı kalbim pır pır ediyordu.

"Ağzını kapatmalısın sevgili kuzenim, bu çok kaba bir davranış," hafifçe aralandığını fark ettiğim ağzımı çevreye çaktırmadan kapattım.

"Kes sesini, az önce resmen büyülendim," Oliver kahkaha attığında birkaç göz bize döndü. Ardından devasa bahçede herkes bizi gösterip fısıldaşmaya başladı. Oliver'ın kahkahasını duyamayacak kadar uzakta olanlar bile yakınlarındaki fısıldaşmaları fark edip kafalarını olduğumuz yere çeviriyordu. Evet en güncel dedikodu malzemesi olarak gelmiştim. Yüzüme kibar bir gülümseme kondurdum. Oysa Baron'un torunu olduğum dedikodusu artık eskimişti. Birilerinin bir skandal çıkarmasını içten içe diliyordum. İnsanların bu aşırı ilgisi beni bunaltıyordu.

"Devam edelim mi Ollie?" Oliver ile kalabalığın arasına karışan büyükbabam ve dayımın peşine takıldık. Bir yandan yürüyor bir yandan hayran bakışlarımla etrafı inceliyordum. 

"Bugün kıpır kıpırsın. Bunun özel bir sebebi var mı?" Oliver'a dönüp başımı yana eğdim.

"Özel bir sebep mi? Ne gibi?"

"Lord Tatum'un balosu hakkında hiç konuşmadık. Belki orada kaşla göz arasında biriyle tanıştın ve onu göreceğin için heyecanlısın,"

Aklıma balo günü olanlar geldiğinde istemeden de olsa moralim düşmüştü.

"Hayır, özel biriyle tanışmadım," hatta benim için özel olan birine fazlası ile ters davrandım. O günden beri George ile de mi aramı bozdum diye düşünüp duruyordum. 

İyiliğimi istediğini biliyordum. Sakin kafayla düşündüğümde söylediği çoğu şeye de hak vermiştim. O haklıydı. Bunun en büyük kanıtıysa balo günü ona olan çıkışımdı. Christopher'a olan kırgınlığım ve nefretim kalbimi zehirliyordu. Bu öyle büyük bir zehirdi ki içimden taşıp başka insanlara sıçramasına engel olamıyordum. Bir kişiye olan nefretimi tüm insanlara yansıtıyordum ve buna engel olamıyordum. Etrafıma bakındım. Bugün George'dan özür dileme fırsatı bulabilir miydim? Belki Helena buradaysa ondan da özür dilerdim. 

"O günden beri kafan yerinde değil. Seni sosyal etkinliklere götürerek hata mı yapıyorum?" kuzenime döndüm.

"Hâlâ bu tarz etkinlikler için gereken yeterliliklere sahip olmadığımı mı düşünüyorsun?" yeterince kibar, sabırlı, görgülü değildim galiba. Belki sadece öyleymişim gibi rol yapıyordum.

"Ne?" Oliver'ın gözleri şaşkınlıkla açılırken başımı eğdim. "Rory, hayır. Demek istediğim o değildi. Sen mükemmelsin. Diğer insanların çok üstüne geldiğini düşünüyorum. Senin için endişeleniyorum."

"Endişelendirdiğim için özür dilerim,"

"Rory-"

"Çocuklar, biz krala saygılarımızı sunmaya gideceğiz. Siz de buranın tadını çıkarın," gülümsedim.

"Tamam büyükbaba. Daha sonra görüşürüz," büyükbabam ve dayım kraliyet ailesini selamlamaya giderken biz de bir çiçek bahçesine geldik. Havadaki koku muhteşemdi. Oliver benden bir adım uzaklaştı.

"Lütfen beni birkaç dakika bekle. İçecek bir şeyler alıp geleceğim. Konuşmamıza geldiğimde devam edelim," başımı salladığımda Oliver uzaklaştı. Olduğum yerde öylece dururken sağ tarafımdaki çiçeklerin güzelliği beni oraya çekti. Hayran bir şekilde çiçekleri izliyordum. Buranın bahçıvanı her kimse övgüyü kesinlikle hak ediyordu. Tüm çiçekler o kadar canlı ve güzel görünüyordu ki.

Kader Madalyonu: Orkide | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin