Aurora Ophelia Swan
Gözlerimi ısrarla çalınan kapının sesiyle açtım. Kapıya cevap verecek halim yok gibiydi.
"Aurora, uyandın mı? Giriyorum," başımı yastıktan kaldırıp yatakta oturur pozisyona geçtim.
"Günaydın Sofia," Sofia beni inceledi.
"Senin için hiç aymışa benzemiyor. Yine hasta mı oluyorsun yoksa?" başımı iki yana salladım.
"Hasta hissetmiyorum. Sadece bugün modum düşük gibi."
"Ah, bu durumda ne yapacağımı biliyorum," merakla ona baktım. "Kahvaltı tepsisine fazladan reçel koyacağım. Sonuncu kavanozu saklamıştım. Şimdi hemen hazırlanıp kütüphaneye in," gülümseyip başımı salladım. Sofia çıktığında bir süre daha kıpırdamadan kapıya baktım.
Dün olanlar hakkında düşünmekten gece doğru düzgün uyuyamamıştım. Dün ne kadar mutlu uyandıysam da bugün bomboş hissediyordum. Tuhaf bir boşluk hissi tarafından kuşatılmış gibiydim.
Yataktan kalkıp uyuşa uyuşa hazırlandım. Masama geçip dün yazdığım saçma sapan mektuba baktım. Sandalyeye oturup yazdıklarımı tekrar okudum. Neler saçmalamışım böyle diye düşünmeden edemedim. Yazdıklarım karman çormandı. Sanki paragrafların bile kendi içinde bir düzenleri yoktu. Hiçbir cümle diğerinin yanına yakışmıyordu. Aklıma ne geldiyse aceleyle yazmıştım. Acelem neydi ki?
Defne bu mektubu okusaydı endişeden delirirdi. Bu mektup psikolojik durumumu başarılı bir şekilde yansıtıyordu. Sonsuz bir kargaşa gibiydi. El yazım bile kağıtta bir kargaşa yaratıyordu. Harflerim ya çok iç içe ya birbirine çok uzaktı. Düz bir satırı takip edememiş yamuk yumuk ilerlemiştim. Neyse ki mektubu Türkçe yazmıştım. Sofia yanlışlıkla görseydi bile belirli isimler dışında hiçbir şey anlamazdı.
Mektubu elime alıp sönmeye yüz tutmuş şömineye gittim. Tam atacakken elim havada asılı kaldı. Mektubu yakmaktan vazgeçtim. Yazdığım tüm o hisleri hatırlamak için onu saklamaya karar verdim.
Çekmecemden bir zarf çıkardım. Alıcı ve gönderici bilgilerini yazdıktan sonra teslim tarihi olarak Defne'nin bu yılki doğum gününü yazmayı seçtim. Daha doğrusu 2024'teki doğum gününü yazdım. Mektubu dolabımdaki kişisel eşyalarımı koyduğum kutuya kaldırdım.
"Geciktim, Sofia endişelenecek," kendi kendime mırıldanırken masamı ve yatağımı toparlayıp odamdan çıktım.
"Neyin var?" merdivenlerde henüz 3 basamak inmiştim ki duyduğum sesle olduğum yerde sıçrayıp arkama döndüm. George merdivenin tepesinde durmuş meraklı gözlerle bana bakıyordu. "Yanımdan geçtin ve beni hiç fark etmedin. İyi misin?" aramızdaki mesafeyi kapatarak merdivenlerde yanımda durdu.
"Kusura bakma dalmışım, bu gece pek iyi uyuyamadım," George uzanıp elinin tersini alnıma yasladı.
"Yine mi hasta olacaksın? Ateşin yok gibi." gözlerimi devirdim. Sürekli hasta olan bir insan değildim.
"Hayır, öyle bir şey değil. Modum düşük uyandım sadece."
"Canını sıkacak bir şey mi oldu ya da biri sana bir şey mi dedi? İlgilenmemi ister misin?" durup George'a döndüm ve iyi olduğumu göstermek amacıyla ona içtenlikle gülümsedim.
"Hayır, ben iyiyim yalnızca, bilirsin evimi özlüyorum. Aynı şeyler."
"Merak etme, bir yolunu bulacağız. Şimdi işinin başına patronun buraya bakıyor," son cümleyi fısıldayarak söylemişti. Ürperip merdivenlerin bittiği noktaya baktım.
Christopher orada durmuş George ile bana bakıyordu. Elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemeden öylece dondum. Christopher kısa bir an gözlerime baktıktan sonra başını eğdi ve bir şey demeden gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Madalyonu: Orkide | Tamamlandı
FantasyOrkide İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyan sıradan bir üniversite öğrencisidir. Tek akrabası olan büyükannesi ile yaşar. Tüm hayatı okulundan ve büyükannesinden ibarettir. Bir gün en yakın arkadaşı ile 22.yaş gününü kutlarken Orkide'nin tüm hayatı değ...