8.Bölüm

1.3K 13 4
                                    

RÜZGARA KAPILIP SAVRULAN HAYATLAR......

Kafam iyiydi. Çok fazla içmemiştim ama yine de kafam iyiydi. Öyle Yavuz'un söylediği gibi birinin beni bırakmasına ya da ona benzer birşeye ihtiyacım yoktu.

O zaman neden şu önümdeki basamakları çift çift görüyordum? Ya da önümden geçen insanları bir ikizi varmış gibi görüyordum? İşte ona vericek bir cevabım yoktu.

Birinden yardım istesem.... Ona buraya gelirken çıkmak için zorlanmadığım basamakları şimdi inerken zorlandığımı söylesem..... Bana yardım eder miydi?

Düşüncesi bile çirkindi. Midemi bulandırmaya yetmişti. Ben Alaz Alparslan'dım. Kimseden yardım istemez. Kimseye boyun bükmezdim.

Merdivenin trabzanlarına tutunarak gözümde büyüttüğüm o basamakları indim. Başarmıştım. Aklıma koyduğum şeyi yapmıştım.

Ama o basamakları inerken öyle çok başım dönmüştü ki midem tıpkı bir gemicinin gemisinin fırtınalı havada dalgalarda oradan oraya savrulması gibi savrulmuş hatta çalkalanmıştı.

Başarmanın yarısı azim yarısı da pes etmek miydi? Çünkü ben deliler gibi kusmak istiyordum.

Çırağan Sarayı'nın bahçesindeydim. Öyle istediğim her yere kusamaz istediğim gibi at koşturamazdım. Etrafıma bakındım. Kusabileceğim uygun bir yer bulmaya çalışıyordum.

Çok fazla bakınmama gerek kalmadan ilerde gördüğüm sokak lambası tam da aradığım yerin orası olduğunu gösteriyordu bana.

İçimden "Yapabilirsin. Başarabilirsin." dedikten sonra sarsak adımlarla o sokak lambasının olduğu yere doğru yürüdüm. Her adımımda midem biraz daha çalkalanıyordu.

Uzun mesafe koşucularını şimdi çok daha iyi anlıyordum. Çünkü benim şu an ki halimin uzun mesafe koşucularından bir farkı yoktu.

O sokak lambasının altında durup son kez etrafıma baktım. Kusarken beni kimsenin görmesini istemiyordum.

Yoktu. Kimse yoktu. Ama ben çok fena terlemiştim. Tüm vücudumun daha şimdiden terden sırılsıklam olduğuna yemin edebilirdim. Saçlarım bozulmuştu. Alnıma dökülen saçlarımdan bunu anlamam zor değildi.

Zor bela nefes alıyordum. Bir elimi o sokak lambasının direğine koyup kusmaya başladım. Düğünde yediğim ne varsa çıkartmış artık öğürmeye başlamıştım. Ama rahatlamıştım da....

Kusmam bitince olduğum yerde doğrulup tam ağzımı kolumla silicekken bana doğru uzatılan su şişesiyle olduğum yerde kalakaldım. Bana içmem için uzatılan su şişesine gözlerimi dikmiş öylece bakıyordum.

Bir yanım bana o suyu uzatan kişiye bakmak isterken diğer yanım o suyu uzatan kişiye sebepsizce bakmak istemiyordu. Kararsızlığıma yaşadığım işkenceye son veren de saniyeler önce bana o suyu uzatan kişi oldu.

"Almıycak mısın?"

"Bu.... Ama bu kişi? Gitmemiş miydi o? O bana sinirlenmişti. Düğünde beni bir başıma bırakıp gitmişti.

Bu düşünce bile sinirlenip gitmem için yeterliydi. Ama bir yanımda onun bunu haketmediğini söylüyordu. Sevdiğimiz insanlara sinirlenirdik. O benim sevgilimdi ama sevdiğim bir insan değildi.

"Hadi ama Alaz.... Hem benim sana sinirlenmem gerekmiyor mu? Düğünde yaptığın şeyleri hala unutmuş değilim."

Hala konuşuyor muydu o? Daha fazla onu dinlemek istemiyordum. Elinde tuttuğu o su şişesinin varlığına aldırmadan ona arkamı dönüp yürümeye başladım.

365 ( + 24 )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin