10.Bölüm

737 6 0
                                    

Tutamadığım sözler var ,
Tıpkı.....
Tutamadığım yeminler gibi.
( HİÇ KİMSE..... )

1.SANRI ( 1.EVRE BÜYÜK HESAPLAŞMA..... )

Daha şimdiden buğday başaklarına dokunmanın o rahatlatıcı huzur verici hissini tüm iliklerime kadar hissedebiliyordum. Rüzgarın o tatlı serinletici esintisi ya da tepemdeki güneş hiç biri umurumda değildi. Umurumda olan beni ilgilendiren tek birşey vardı. O da bendim. Ben ve benim buğday tarlasındaki çocukluğum.

Ben çocukluğumla buğday tarlasındaki o başakların arasında yalnız kalmıştım. Bu yalnızlık hesaplaşmak için değildi. Bu yalnızlık geçmişe dönüp geçmişin o gizli hayaletlerini saklandıkları o karanlık kuytu köşelerden çıkarmak içinde değildi. Bu yalnızlık farklı bir yalnızlıktı. Beni mutlu eden aynı zamanda beni üzen bir yalnızlıktı.

Tüm geçmişim demek olan çocukluğuma doğru bir adım attım. Hiç istemesemde korksamda bunu yaptım. Daha fazla ilerlemeye gücüm yoktu. Tek korkum tek çekincem o çocukluğum demek olan o çocuğun benden kaçmasıydı. Ama o çocuk ne benden kaçtı ne de benden kaçmak için herhangi bir hamlede bulundu.

O çocuk benimle birlikte buğday başaklarının olduğu o tarlada kalmayı seçti. Üzgündü , öfkeliydi ama en çokta kırgındı bana.

Asıl öfkeli olması kırgın olması gereken ben olmalıyken o neden kendini bana karşı öfkeli ve kırgın olarak hissediyordu ki? Ona o çocuğa sormalıydım. O çocuğa neden çabuk büyüdün diye hesap sorabilmeliydim. Ama yapamıyordum. Allah kahretmesinki yapamıyordum.

Ben yüreği olmayan sinirlenmeyi ya da öfkelenmeyi doğru düzgün beceremeyen koca bir korkaktım. Ötesi değil.

Sonra birşey oldu. Hiç beklemediğim hesapta olmayan birşey.... Arkamda bıraktığımı düşündüğüm dakikalar önce esintisiyle beni rahatlattığını düşündüğüm o rüzgar yerini fırtınaya bıraktı. Ben yine de aldırmadım. Tüm dikkatimi karşımdaki çocukluğum adını verdiğim o çocuğa vermiştim.

Saçları benim o çok sevdiğim saçları fırtınadan dolayı uçuşuyordu. Saçlarının uçuşması ya da fırtına onun da umurunda değildi.

Sanırım ikimizinde umurunda olan tek birşey vardı. O da ikimizdik. Sessizlik yorucuydu. Sessizlik kasvetliydi. Ne ben ne de o içinde olduğumuz bu sessizliği sevememiş kabullenememiştik.

"Ne işin var burada?"

Cevap vermiyordu. Onun yerine beni bıçak gibi kesen o suçlayıcı bakışlarıyla bana bakmaya devam ediyordu.

"Seni burada görmeyi beklemiyordum."

Gene cevap vermedi. Bu kez gözlerimin içine bakmak yerine sıradan birşey yapıyormuş gibi fırtınadan bir sağa bir sola uçuşup duran o buğday başaklarından birini eline alıp elindeki o buğday başağıyla oynamaya başladı.

Neden beni ciddiye almıyordu. Ben onun için o kadar çok mu değersizdim. Halbuki ben onun geliceğiydim. O benim geçmişimken ben onun şimdisiydim.

"Hala beni mi suçluyorsun?"

Elindeki o buğday başağıyla oynamayı bıraktı. Ve yüzüme baktı. Bir şekilde.... Evet.... Evet.... Bir şekilde dikkatini çekmeyi başarmıştım. Soru sormaya devam etmeli onun bana herhangi bir tepki vermesini sağlamalıydım. Yapmam gereken şey işte bu kadar basit bu kadar kolay birşeydi.

"Başkalarını da suçlamalısın. "

"Hiç değişmemişsin. "

"Anlamadım?"

"Diyorum ki hiç değişmemişsin. "

"Sen aslında bensin. Konuşurken söylediklerine dikkat etmelisin. "

365 ( + 24 )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin