Günlerim nasıl geçiyor bilmiyorum. Zamanlarım nasıl geçiyor bilmiyorum. Bildiğim şey zamanla ölüyor olmamdı. Bazı acılar insanları güçlendirir ama bazı acılar ise hafif de olsa insanı öldürür, yaşama umudumuz kalmaz. Bir insanın ölmesi için ruhunun ölmesine gerek yok kalbi kırılanlar zaten bir ölüden farksız oluyorlar. Ölüyoruz işte ruhumuz yaşarkende ölüyoruz.
Eve nasıl geldim ne zaman geldim bilmiyorum bile. Yanan gözlerimi açtığımda gördüğüm tek şey gece lambasının vermiş olduğu loş ışıktı. Başımı kaldırdığımda annem koltuktauyuya kalmıştı. Annemi uyandırmamak için yavaş hareket etmeye özen gösterdim.
Sanki yıllardır uyuyor gibiydim, kemiklerim dökülüyordu ağrıdan, sızıdan.
Yataktan ayağa kalktığımda gözlerim telefonumu aramaya koyuldu göremediğim telefonu umursamadan odamdan çıktım. Adımlarımı o kadar yavaş atıyordum ki sanki hırsız gibiydim. Odadan çıkar çıkmaz seri adımlarla hızlıca salona gittim. Babam koltukta uzanmış uyuya kalmıştı. Derin bir oh çektim. Yaşadıklarımın rüya mı yoksa gerçek mi olup olmadığını hala idrak etmekte zorlanıyordum. Mutfaktan gelen sese doğru Başımı çevirdim, gelen sesten korksam da bunu aldırış etmeden yavaş adımlarla mutfağa doğru gittim. Arkasını dönmüş portakal soyanın kim olduğunu bilmediğim için, ses çıkarmayıp izlemeye koyuldum.
Önünü döndüğü an ikimizde çığlık çığlığa çırpınmaya başladık.
"Anıl... Ne yapıyorsun sen ya?" Dedim korkudan titreyen sesimle.
"Kızım ne diye arkamda hayalet gibi dikildin öyle izliyorsun?" Dedi cırlayarak.
"Kızım... Kızım sen iyimisin?" Diyerek yanımıza gelen babamda oldukça korkmuştu. Uykusundan nasıl kalktı Allah bilirdi.
"İyiyim baba Anıl'dan korktum sadece." Dedim.
Salona gidip koltuğa kendimi attım. Buraya nasıl geldiğimi, kimin getirdiğini öğrenmek istiyordum.
En son çamur içinde uyumuştum yada bayılmıştım bilmiyorum hatırlamıyorum yani.Herkes yerine geçince annemin burada olmadığını fark etmiştim. Uyuyor olmalıydı. Zaten annem uyku hastasıydı günlerce uyuyabilirdi.
"Ben...Ben en son mezarlıktaydım." Dedim titreyen sesimle. "Beni buraya kim getirdi nasıl oldu?" Diye sordum bakışlarımı babamın ve Anıl'ın gözlerine gezdirerek.
"Burak... " dedi Babam kesik kesik konuşmaya başladığında.
"Burak beni aradı," dedi babamın konuşmasını bölüp kediler gibi cırladım.
"Ne... Nasıl yani?"dedim şaşkınlıkla babamla Anıl'ın arasında mekik dokurken.
"Ya şunu tam anlatır mısınız? Bölük bölük anlatmayın"dedim artık daha fazla dayanamayarak.
"Burak babanı aramış, mezarlıkta olduğunu, kötü olduğunu ve seni oradan almamızı söylemiş." Dedi tek düze çıkan sesiyle.
"Saatlerce seni aradık,"dedi babam elimi tutarak.
"En sonunda Anıl'ın evine gittim beraber aramaya koyulduk. Telefonda gelince hemen seni aldık. Bayılmıştın kötü haldeydin." Dedi babamın gözlerinden yaşlar süzülürken.
"Özür dilerim baba," diyerek başımı babamın omzuna yasladım.
"Çok korktuk... sana birşey olacak diye öldüm öldüm dirildim resmen." Dedi babam konuşmaya devam ederek.
"Özür dilerim. " dedim tekrardan başımı yere eğerek.
"Özür dileme kızım senin bir suçun yok arkadaşın için gittin ama..." Dedi konuşmasını bölerek.
YOU ARE READING
İntikam Yemini
Teen FictionSönmeye yer arayan Mum. Bir bıçak mı İNTİKAM YEMİNİ. Yıldız vermeyi, yorum yapmayı ve takip etmeyi unutmayın. İYİ OKUMALAR :)