BÖLÜM 32

15 3 8
                                    

İlayda Efseryan

Mezarlığa geldiğimizde buranın diğer mezarlıklardan farklı olduğunu anladım. Sanırım bizim gibilerin mezarlığıydı. Duvarlarına yazılan bir sürü kötü söz vardı, nefret eden insanlar burada bile rahat vermiyordu. Arel ise etrafa bakıp bir iç çekmiş ve güvenlik görevlisine duvarların boyatılmasını emretmişti.

Sonra yavaş adımlarla içeride gezdik, öylece etrafa bakıyordum. Mezarlar vardı, şehit mezarları gibiydi hepsi. Buradan bile savaşta öldüklerini anlayabiliyordum. Ve bunu anlamak canımı yakmış, bir defa daha gerçekle yüzleşmiştim.

Gördüğüm bir isim dikkatimi çekti. "Agir Efseryan." dedim ismi okurken ve sonra dehşetle Arel'e baktım. Onun burada ne işi vardı?

Önden giden Arel'e koşarak yetiştim ve "Agir neden burada?" dedim. Bana baktı, umursamaz bakıyordu ama yutkunmasından öyle olmadığını anladım.

"İlayda kendini yakarken o..." dedi ve sustu. Arkasını dönerek mezara baktı. "İlayda'yı engellemeye çalışıyordum, bir sınır vardı ve ben o sınırı geçmiştim. Ares bile beni durduramamıştı. Ama o..." dedi ve sesi boğuklaştı. "O atladı ve beni ittirdi, o boyuna rağmen dövdü hatta. Sonra tam beni sınırdan çıkarmışken o sınırın içinde kaldı. Her yanı alev aldı, tekrar giremedim." dedi. İki adım geri çekildim, öylece ona baktım.

"Benim yüzümden."

"Benim yüzümden."

Aynı anda dediğimiz şey ile bana baktı. "Bu evrendeki İlayda'nın yani senin bir suçun yok. Agir orada olmamalıydı, bu benim hatam. Beni engellediğinde gücümü toparlayarak onu ağ ile dışarı atabilirdim ama olmadı. O ateşin içine girmek ise imkansızdı, girmek istedim ama hepsi beni tuttu. Tamamen benim suçumdu, bir şey yapamadım. Kardeşimi kaybettim, sevdiğim kızı kaybetmem yetmiyormuş gibi..." dedi. Sesi sona doğru yine boğuklaşmıştı. Arkasını döndü ve öylece durdu, bir süre sonra "Seni görebileceğim bir yerde ol ama uzaklaş, lütfen." dedi. Çaresiz gibi çıkmıştı sesi, çok üzgündü. Sessizce başımı salladım ve Agir'in mezarına geri döndüm.

Ona baktığımda bir mezarın başına çökmüştü ve konuşuyordu. Sanırım İlayda'nın mezarı oradaydı. Yutkunarak bakışlarımı çektim ve Agir'in mezarının baş ucuna çöktüm.

"Merhaba..." dedim kısık bir sesle. "Ben İlayda ama başka bir evrenden geldim. Arel abin beni buraya getirdi. Seni görünce konuşmak istedim. Sanırım ismini görmek biraz canımı acıttı, başka evrenden olsam da sen kardeşimsin sonuçta. Ve eminim ablan seninle gurur duyuyordur. Sana biraz kızmıştır ama gurur duyuyordur işte, abini koruduğun için. Çünkü ben seninle gurur duydum." dedim. "İlayda!" Arel'in sesi ile ayağa kalktım, sanırım bir şeyler vardı.

"Tekrar gelemeyebilirim. Ama başka evrenden olsam da seni seviyorum, unutma hiç olur mu?" dedim ve dolan gözlerimden taşan yaşları sildim. Arel'in yanına ilerlerken sürekli arkamı dönüp ona bakıyordum. Kendi Agir'im gibi hissetmiştim ve bu bana ağır gelmişti.

Arel'in yanına gittiğimde beni arkasına ardı ve etrafa baktı. "Mezarlıkta bile rahat vermiyorlar." diye söylendi ve sonra bir ağaca ağ attı. Kulakları sivrileşmişti yine. O ağaçtan birisi düşüp titremeye başladığında hızlı adımlarla oraya gitti ama ben dikkatli adımlarımla onu takip ettim.

"Hangi evren?" dedi o kişiye bir ağ daha attıktan sonra. Titremesi durduğunda o kişi doğruldu ve Oğuz olduğunu gördüm. Ters ters Arel'e baktı. "Ne evreni anasını satayım, ben sen miyim de zırt pırt evren gezeyim." dedi. Arel'in kulakları ve gözleri eski hâline gelirken şaşkınca ona baktı.

"Bu evrenden misin?" dediğinde Oğuz onu onayladı. "Beni bir bulamadınız. Sürekli savaştı da evrendi de... Cart curt şeyleriniz yüzünden işgence çektim ve yetmiyormuş gibi şimdi de sen beni şokladın." dedi. Ayağa kalktı.

EFSERYAN AİLESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin