Hassas içerik uyarısı ⚠️
(Düzenlenecektir.)
Kitap içerisinde, 18 yaş ve altına uygun olmayan, kan, vahşet, cinsellik ve psikolojik öğe bakımından; aynı zamanda travmaya bağlı davranış bozukluklarının yer aldığı unsurlar bulunmaktadır. Lütfen buna gö...
Bu kitapta geçen tüm karakterler ve olayların, gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.
Keyifli Okumalar
Sınır 150 yorum.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Anılar fotoğraflar kayboldukça değil, anılarımızı anı yapanların sesleri unutuldukça yok olurdu.
Tarihler 8 Ocak 1997'yi gösteriyordu. Bir yok oluş yaşanmıyordu bu sefer. Anılar tazeydi, sesler daha unutulmamıştı fakat bir yıkım yaşanıyordu. Tek bir gecede koca bir şehrin enkazı bir genç adamın bedenini eziyordu, kalbini parçalıyordu.
Oğan elleri yüzüne kapanmış bir şekilde acıyla ağlarken odanın sarı loş ışığı altında karanlığa boğulduğunu hissediyordu. Dudakları arasından acıyla hıçkırığının sesleri dökülüyordu. O anda yarım saat önce yaşananları hatırladı ve içinde yaşayan öfkenin varlığı bir anda patlama noktasına ulaştı. Bağırarak ellerini yüzüne vurdu. "Bırakın gideyim!" dedi acıyla ve bir kurtuluş yolu arayışıyla bağırarak. Aklı almıyordu. Bir türlü gece yan yana uyuduğu sevgilisinin nasıl bedenindeki darbeleri aldığını ve kendini öldürme aşamasına geçecek duruma nasıl geldiğini anlayamıyordu. Hiçbir şey hiç bu kadar zihnini zorlamamıştı.
Mehmet Bey'in çalışma odasının içinde üç kişi bulunuyordu ve bunlardan birisi baskın bir dille, "Kendine gel!" dediğinde Oğan iyice içindeki dolu dizgin acıyla ezildiğini ve öfkeyle kaynadığını hissetti. Odanın içindeki iki kişi acı çekiyordu; birisinin acısı gördüklerine ve değer verdiğinin yaşadığı acıyı hissetmesiyle kalbine ekilen bir acı tohumuydu. Diğer kişinin ise tüm zihni bir çıkış yolu bulmak üzerine programlanmış bir şekilde robotmuşçasına düşünüyordu. Zihninin içinde yazıp çiziyordu ama her şey daha fazla karışıyordu.
Oğan'ın zihninin içinde ise yalnızca bir gün öncesi dönüyordu. O bir gün öncesi ve Damian'ın kızının bedenine çaresizce ağlayarak sarılmış hali gözlerinin önündeydi. Yaşananlar üzerinden yirmi dört saat geçtiyse Oğan için zaman bir gün öncesinde durmuştu. Suçlandığını hatırlayabiliyordu. Damian'ın bağırışını ve kızımı sen öldürdün deyişi kulaklarında çınlarken ellerini yüzünden çekip kolunun tersiyle masadaki alkol şişesini yere sertçe fırlattı. Şişe yere düşmesiyle beş parçaya bölümdü ve odanın içinde yankılanan gürültüyle, "Oğan," dedi Selis Hanım olduğu yerde irkilerek. Oğan'ın tam karşısında ne diyeceğini bilemez bir şekilde tek kişilik siyah bir koltukta oturuyordu. Onun da üstünde yaşananların şaşkınlığı vardı.
Akgün Bey Oğan'ın bağırışıyla daha fazla gerilirken masanın diğer ucunda volta atıyordu ve bir yandan bir çıkış yolu bulmak için çabalamaya devam ediyordu.