"Jungkook! Hile yapıyorsun ya oynamayacağım!"Kollarımı birleştirerek elimde ki oyun konsolunu koltuğa bıraktım. Kahkahaları yükselirken bana sarılmaya çalışıyordu ama izin vermiyordum.
"Yavrum nasıl hile yapayım?"
"Yaparsın sen." O da oyun konsolunu bırakıp üstüme uzandı. Haftasonuydu ve ikimizin de acil bir işi olmadığı için evde vakit geçiriyorduk. Böyle günlerin huzurunu hiçbir şey değiştirmezdim. "Yapmadığımı biliyorsun. Nazlanıyorsun sadece."
Gözlerimi devirdim ama içten içe bu anın tadını çıkarıyordum. Üstüme uzandığında, ellerini yanaklarıma koyup yüzümü kendine çevirdi. Yaramaz bir gülümseme dudaklarının köşesinde asılıydı.
"Bak, seni böyle cezalandırırım işte," dedi, göz kırparak.
Gözlerimi kısarak "Ne cezalandırması? Ben sadece haklıyım," diye mırıldandım. Ama onu ittirmek yerine, ellerimi beline doladım ve biraz daha yakınlaştırdım.
"Haklısın tabii, çünkü senin dünyanın en sevimli hilekarı olduğunu düşünüyorum," diye fısıldadı. Sesi o kadar yumuşaktı ki kalbim biraz daha hızlı atmaya başladı.
Yanağına bir öpücük kondurup, "Hile yapıyorsam, seni kazanmaya çalışıyordum," dedim. Bu kez o, gözlerini devirdi ve ikimiz de kahkahalara boğulduk. Bu kadar basit ve sıradan bir anın bile içimizi bu kadar ısıtabilmesi mucize gibiydi.
Bir süre birbirimize sarılmış halde öylece kaldık. Parmaklarıyla saçlarımı karıştırıyor, arada bir boynumu öpüyordu. Bu anların sonsuza dek sürmesini diledim. Tam bir şey söyleyecekken kapı zili çaldı ve ikimiz de istemsizce inledik.
"Bunu kim çağırdı şimdi?" diye sızlandım, başımı onun omzuna gömerek. Jungkook kıkırdayarak, "Kim olursa olsun, bu keyfi bozduğu için affetmeyeceğim," dedi ve beni nazikçe yana iterek ayağa kalktı.
Zil bir kez daha çaldı. Ben de yerimden kalkarak peşinden gitmeye karar verdim.Kapıyı açıp yerde ki kutuya baktım. Siparişim gelmişti.
Kapıyı kapatıp kutuyu açtığımda, içinden çıkan boyaları görünce heyecanım daha da arttı. Jungkook merakla başını uzatıp kutuya baktı. "Neymiş bu?" diye sordu.
"Görmüyor musun?" dedim, ona tatlı bir bakış atarak. "Boyama seti. Ve bu boyalar her yerde kullanılabiliyor. Hatta ciltte bile!"
Jungkook'un yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. "Ciltte mi? Ne planlıyorsun sen?" dedi, kaşlarını kaldırarak.
Gözlerimi kıstım ve biraz daha yaklaşıp onun göğsüne dokundum. "Şey, belki senin sırtına küçük bir sanat eseri yapabilirim," dedim, sesimi biraz cilveli bir tonla.
O an Jungkook'un gözlerinde parlayan o kıvılcımı gördüm. "Bunu gerçekten yapacak mısın?" dedi, sanki böyle bir şeyi hiç beklemiyormuş gibi.
"Tabii ki! Ama sadece izin verirsen," dedim, tatlı bir gülümsemeyle. "Sırtına harika bir şey çizmek istiyorum."
Jungkook omuz silkerek gülümsedi. "Peki," dedi ve tişörtünü çıkartarak kanepenin üstünden bir yastık alıp yere yüz üstü uzandı.
Boyaları hazırlarken, ona hafifçe dokunuyordum, onun vücudunun sıcaklığını hissediyordum. Kalçasının biraz üstüne oturdum.İlk fırça darbesini attığımda, hafifçe kıkırdadı. "Gıdıklanıyorum," dedi, başını çevirip bana baktığında.
Göz kırparak, "Sessiz kalmazsan, seni öpmek zorunda kalırım," dedim. Bu sözlerimle onun da yüzünde bir gülümseme belirdi. Fırçayı nazikçe sırtında gezdirirken, her dokunuşumda ona daha da yakınlaştığımı hissediyordum.