Taehyung, hastanenin soğuk koridorunda adımlarken kalbinin ağırlaştığını hissediyordu. Yoğun bakımın kapısında durduğunda derin bir nefes aldı ama bu nefes içini yakıyordu, sanki Jungkook'un çektiği acıyı o da aynı anda paylaşıyormuş gibi. Camın ardından, solunum cihazına bağlı yatan Jungkook'u izlerken boğazındaki düğüm giderek büyüyordu. O her zaman güçlü, her zaman cesurdu; şimdi ise öyle savunmasızdı ki bu Taehyung'un kalbini parçalayan bir görüntüydü.
Zihninde her şey bulanıktı. Tek bir gerçek vardı: Jungkook şu an ölümle yaşam arasında ince bir ipte yürüyordu ve Taehyung, onu kurtarmak için hiçbir şey yapamıyordu. Elinden gelen tek şey, o cama dayanıp içindeki o tarifsiz acıyla izlemekti.
Onu kaybetme ihtimali, Taehyung'un tüm dünyasını sarsıyordu. İçini kaplayan derin korku, zihnindeki bütün düşünceleri silmişti. Başından beri hissettiği ama kendine bile itiraf edemediği şey, şimdi bu odada, bu acıyla açığa çıkıyordu. Jungkook olmadan bir hayat, bir geleceği yoktu. Ne o koca davalar, ne kazandığı zaferler bir anlam ifade ediyordu.
"Jungkook..." diye fısıldadı, duyulmayan, yarım bir sesle. Sanki onu adını söylemek hayata geri getirebilirmiş gibi. Kalbinde yükselen bu sevgi, pişmanlık ve kaybetme korkusuyla karışmıştı. O hep oradaydı, ama belki de hiçbir zaman tam anlamıyla onun olduğunu hissedememişti. Şimdi ise onu tamamen kaybetme riskiyle karşı karşıya, nefes bile almak zor geliyordu.
Yavaşça cama yaslanıp gözlerini kapadı. Gözlerinden süzülen yaşlar, dudaklarına ulaşıp hafif tuzlu bir tat bıraktı. "Lütfen... geri dön." Bu sessiz yalvarış, sanki sadece kendisi için değil, ikisi için deydi.
Yoğun bakımın kapısında beklerken Taehyung, zamanın nasıl geçtiğini fark edemiyordu. Her saniye bir ömür gibi uzuyor, her an yeni bir acı getiriyordu. Gözleri hâlâ içeride, makinelerle yaşam mücadelesi veren Jungkook'a takılıydı. Tam o sırada omzunda bir el hissetti. Namjoon'un sıcak sesi duyuldu, fakat bu sıcaklık bile içindeki soğukluğu eritemedi.
"Taehyung..." dedi Namjoon, hafifçe eğilerek, yumuşak ve şefkatli bir ses tonuyla. "Biliyorum, çok zor ama güçlü olman lazım. Jungkook savaşmaya devam ediyor. Biz de onun yanında olmalıyız."
Taehyung başını çevirdi, gözleri boşluğa bakar gibiydi. Namjoon'un söylediklerini duyuyordu ama sanki hiç anlamıyormuş gibi, sadece sabit bir noktaya kilitlenmişti. Jungkook'un yattığı yerden gözlerini ayıramıyordu. Boğazı düğümlendi, göğsü daralmaya başladı. Namjoon'un sözleri, gerçeği daha da acımasız bir şekilde yüzüne vuruyordu.
"Hayır... hayır..." diye mırıldandı, sesi gittikçe yükseliyordu. Gözleri doldu, elleri titredi. "O... o iyileşecek... O bize geri dönecek... Bunu yapamaz, değil mi? Jungkook... bu kadar zayıf değil..." Kendi kendine konuşuyordu artık, ama her kelimesi daha da yıkıcıydı. "Hayır, o ölmez... O olamaz..."
Namjoon, Taehyung'un bu halini gördüğünde ne yapacağını bilemedi. Onu sakinleştirmeye çalışmak istiyordu ama Taehyung'un bu inkarı, gerçeği kabullenememesi daha da kötüleşiyordu. Taehyung bir adım geriye attı, ellerini saçlarına götürüp sıktı. Gözyaşları artık durdurulamaz bir şekilde akıyordu. "Bu bir kabus... sadece bir kabus... Uyanacağım ve o burada olacak. Gülümseyecek, her zamanki gibi bana o aptalca şakalarını yapacak..." dedi, sesi titriyordu.
Namjoon ona doğru bir adım attı, "Taehyung, sakin ol. Bu kolay değil biliyorum ama—"
"Kolay değil mi?" Taehyung, ani bir öfkeyle Namjoon'a döndü, gözleri yaşlarla doluydu. "Nasıl sakin kalmamı bekliyorsun? O burada, o... o..." Sözleri boğazında düğümlendi. Nefes almakta zorlanıyordu. Gözleri tekrar cama kaydı, Jungkook'un cansız gibi duran bedenine. O anda kendini kaybetti, bacakları titremeye başladı ve yere çöktü.
![](https://img.wattpad.com/cover/368855639-288-k573276.jpg)