Bütün gece gözümü kırpmadım. Sabahın ilk ışıkları odaya süzülmeye başladığında, önümüzdeki görev için hazırlandığım küçük masada oturmuş, kahvemin soğumasını izliyordum. Jungkook'un yan odada hazırlıkları tamamladığını duyabiliyordum; onun dikkatli ve temkinli çalışması hepimize güven veriyordu. Ancak bu gece bambaşka bir boyut kazanacaktı. Bu kez, yüksek güvenlikli bir davete sızmayı deneyecektik.
Jungkook, sabahın erken saatlerinde odama geldiğinde, yüzünde her zamanki ciddiyet vardı. "Hazır mısın?" diye sorduğunda, onun gözlerindeki kararlılığı görebiliyordum. Bir an için içimdeki tüm tereddütleri bastırdım ve başımı salladım. "Hazırım."
Elbiselerimizi ve gerekli ekipmanı çantalarımıza yerleştirdikten sonra yola koyulduk. Şehrin ışıkları altında ilerlerken, geceye karışan sessizlik bizi daha da geriyordu. Davetin yapılacağı mekana vardığımızda, her şeyin planlandığı gibi gitmesi için dua ediyordum.
Mekana vardığımızda, Jungkook'un beni güvenlikten geçirme planı devreye girdi. O, davetli listesinde bir isim olarak içeri girecek, ben ise garson olarak gizlice sızacaktım. Bu rol değişimi, benim için hem heyecan verici hem de tehlikeli bir durumdu. Garson kıyafetimi giyip tepsimi elime aldığımda, içerideki yoğun atmosferi hissetmeye başladım.
Davete katılanların arasında dolaşırken, her köşeyi gözlerimle tarıyordum. Jungkook'un verdiği işaretleri takip etmem gerekiyordu. Gözüme çarpan her detay, her yüz, olası bir tehlike olabilirdi. Bir yandan da, elimdeki tepsiyi düşürmeden dikkatlice hareket etmeye çalışıyordum.
Birkaç saat boyunca, misafirlerin arasında dolaşıp görevimi yerine getirdim. Jungkook'un bakışlarını hissettiğimde, ona doğru ilerledim. Sessizce bana yaklaştı ve kulağıma fısıldadı: "Planın ikinci aşamasına geçiyoruz. Yukarıdaki odada buluşacağız. Orada buluşacaklar."
Planın bu aşaması daha tehlikeliydi. Davetin en önemli kişileri Sungho ile abisi Hajun ikinci katta yer alan özel bir odada toplanacaklardı ve bizim de oraya sızmamız gerekiyordu. Jungkook, elindeki küçük bir cihazla güvenlik kameralarını geçici olarak devre dışı bırakırken, ben de dikkatlice yukarıya doğru ilerledim.
Merdivenlerden sessizce çıktım ve koridorda ilerledim. Odanın kapısına vardığımda, içeriye girmeden önce derin bir nefes aldım. Kapıyı açtığımda Jungkook banyo olduğunu tahmin ettiğim kapının önünde sinirle duruyordu. "Kapısı kilitli. Nerede saklanacağız biz sikeyim!"
Bir kaç adım sesi kulağıma doluştuğunda gözlerim büyüdü ve korkuyla Jungkook'a baktım. Hızla kolumdan tutup bizi minik bir dolaba soktu.
Dolabın kapısını kapattığında göz göze geldik ve o an konumumuzu anladım. Vücutlarımızın her zerresi birbirine değiyor yüzlerimiz arasında ki mesafe beş santimi geçmiyordu. Karanlıkta parlayan gözlerime bakarken odağımı tamamen birbirine yapışık halde duran ön taraflarımızdan uzak tutmaya çalışıyordum.
Dar dolabın içinde nefes almak bile zordu. Jungkook'un elleri kolumun etrafında, göğsü göğsüme değiyordu. Kalbimin hızla atışı kulaklarımda yankılanırken, onun da aynı durumda olduğunu hissedebiliyordum. Birbirimize bu kadar yakın olmak, zaten gergin olan durumu daha da karmaşık hale getiriyordu.
Ayak sesleri giderek yaklaşırken, dolabın içindeki karanlıkta adeta görünmez olmaya çalışıyorduk. Jungkook, bir elini dudaklarına götürüp sessiz olmamı işaret ettiğinde, başımı hafifçe sallayarak onayladım. Dışarıdaki kişilerin konuşmalarını duyabiliyorduk. Sungho ve abisi Hajun, odada yerlerini almışlardı.
Jungkook hafifçe kıpırdandığında sertliği karnım ile kasıklarım arasına değdi. Vücudum kasılırken gözlerimiz birbirine değdi.
Odada tek bir ışık kaynağı yoktu ve karanlık, duyularımızı daha da keskinleştirmişti. Nefes alışverişlerimizin sesi bile dışarıdaki sessizliğin içinde yankılanıyordu. Jungkook'un vücudu benimkine değdiğinde hissettiğim o elektriklenme, kalbimin hızlanmasına neden oldu.