22

458 48 4
                                    

Namjoon'un ofisi, güneşin bulutların arasından süzülen ışığıyla aydınlanıyordu. Odanın havasında kitap sayfalarına sinmiş yılların kokusu vardı; eski kağıt ve cilalı ahşap. Duvarları kaplayan rafların arasında yer yer dosyalar, yer yer de tozlanmış bir antika havası taşıyan süs eşyaları göze çarpıyordu. Namjoon, masasının arkasında oturmuş, önündeki kalemi parmaklarının arasında döndürerek gelenleri izliyordu.

Taehyung ve Jungkook, neredeyse eşzamanlı bir şekilde kapıdan içeri girdiler. Jungkook her zamanki gibi dimdik, kendine güvenen bir duruş sergilerken, Taehyung biraz daha çekingen adımlarla masaya yaklaştı. İkisinin arasında bir sessizlik hüküm sürüyordu; bu, aralarındaki son günlerde biriken karmaşık duyguların sessiz bir yankısı gibiydi.

Namjoon, bakışlarını yavaşça onlara çevirdi. Gözlerinde bir yorgunluk, aynı zamanda hafif bir şefkat vardı. Taehyung sandalyesine otururken bakışlarını masanın yüzeyine dikti. Jungkook ise sessiz bir şekilde karşısındaki sandalyeye yerleşti, ama bakışları sürekli Taehyung'un üzerinde dolaşıyordu.

"Zor bir hafta oldu, değil mi?" Namjoon'un sesi odayı doldurdu. Yumuşak ama otoriterdi; iki adamın da dikkatini üzerine çekti.

Taehyung, hafifçe başını salladı ama konuşmadı. Jungkook, gözlerini Namjoon'a dikerek bekledi.

Namjoon kalemi bir kenara bırakarak ellerini masanın üzerinde birleştirdi. "Size güzel bir haberle başlayacağım," dedi. "Marcus, davayı geri çekti. Taehyung, mahkemeye çıkmayacaksın."

Haber odaya yayıldığında, Taehyung'un başı hızla kalktı. Şaşkınlık, yorgun yüzünü anında değiştirmişti. Gözlerinde bir anlık bir rahatlama belirdi ama hemen ardından başka bir duygu onu gölgeledi; minnettarlık ve utanç karışımı bir şeydi bu. Jungkook'un ifadesi ise değişmedi, yalnızca Taehyung'a kısa bir an baktı, o kadar.

"Bu süreçte çok yıprandığınızın farkındayım," diye devam etti Namjoon. Sesinde samimiyetle karışık bir ciddiyet vardı. "O yüzden size dört günlük bir izin verdim. İkiniz de dinlenmeye ihtiyacınız var. İşlerinizi şimdilik ben devralacağım."

Taehyung'un kaşları hafifçe çatıldı. "Ama Namjoon, iş yoğunluğunuz zaten çok—"

Namjoon, elini hafifçe kaldırarak onu susturdu. "İtiraz istemiyorum. Bu sadece bir lütuf değil, aynı zamanda bir talimat. Dinlenin. Yeniden toparlanmadan geri dönmenizi istemiyorum."

Jungkook'un yüzüne hafif bir gülümseme yerleşti. "Haklı," dedi, Taehyung'a dönerek. "Biraz ara vermeliyiz. İkimiz de yorgunuz."

Taehyung, birkaç saniye boyunca Jungkook'un gözlerine baktı, ardından başını önüne eğerek hafifçe mırıldandı. "Teşekkür ederim," dedi, sesi neredeyse duyulmazdı.

Namjoon, sandalyesine yaslanarak onları izledi. Üç kişi arasında yayılan sessizlik, odanın derin havasını daha da belirginleştirmişti. Ama bu sefer sessizlik, gergin değil, neredeyse rahatlatıcıydı. Sanki herkes bir anlığına yüklerinden arınmış gibi.

Taehyung, Namjoon'un odasından çıkarken hala içinde hafif bir huzursuzluk vardı. Dört gün tatil... Hayatındaki karmaşa ve baskı göz önüne alındığında bu ona uzun zamandır hissetmediği bir özgürlük gibi geliyordu. Ama aynı zamanda bu kadar boşlukla ne yapacağını bilemez haldeydi. Yavaşça koridorda yürürken, arkasından gelen Jungkook'un ayak seslerini duydu.

"Taehyung." Jungkook'un sesi her zamanki gibi sakindi ama bir şey gizliyordu, bir heyecan. Taehyung durup ona döndüğünde, Jungkook'un yüzündeki belli belirsiz gülümsemeyi fark etti.

"Ne oldu?" diye sordu Taehyung, başını hafifçe yana eğerek.

Jungkook omuzlarını silkerek ellerini ceplerine soktu. "Namjoon'un bu izinden bahsedeceğini biliyordum."

ColpoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin