8

21 6 21
                                    

Bugün günlerden çarşamba. Yeni okul haftasının üçüncü günü. Birkan ne pazartesi ne salı ne de bugün geldi okula. Geçen hafta perşembe ve cuma günü de gelmediğini sayarsak haftasonu ile birlikte kendisine mükemmel bir tatil oluşturmuş olmalı.

Çok yazık, Barış için gerçekten de çok yazık çünkü bir şekilde sohbeti sürdürebileceklerine olan inancı cuma günki konuşmalarından sonra yeşermiş, bir ağaç olup serpilmişti. Ne var ki sohbet etmek için can attığı adamın okula gelmemesinden bu işin gideri belli oluyordu. Birkan, Barış kadar can atmıyordu konuşmak için.

Kendi kendine dertlenip ofladı yine. Canı sıkkındı. Haftanın ilk gününden beri erkenden gelip zil çalsa dahi bir gözünü asla okulun girişinden ayırmamıştı. Peki ya karşılığında ne almıştı? Koca bir hiç!

Birkan ona koca bir hiçten başka bir şey vermiyordu.

Ama buna rağmen peşine düşecek kadar da salaktı işte. Ufuk'a soracaktı. Ne olup bittiğini, bu adamın ne diye okula gelmediğini soracaktı evet. Kendine müdürün gelip gelmemesini sorgulama hakkı tanıyalı birkaç dakika oluyordu ama cesaret denilen kavrama sahip olmazsa ne yapabilirdi ki? Hiçbir şey yapılamazdı bu yüzden de cesaretini hak etmiyor olsa bile bu adam için kullanacaktı.

Ufuk çok fazla odasında durmazdı Birkan'ın aksine. Okulu turlar, bazen bahçeye çıkar, bazen ise öğretmenler odasını ziyaret edip insanlar ile sohbet ederdi. Müdürün aksine müdür yardımcısı bir hayli dost canlısıydı.
Bu açıdan şanslıydı Barış. Ufuk'un onu tersleme ihtimali imkansız gibi bir şeydi çünkü. Zaten bu yüzden şimdi geniş geniş müdür yardımcısının odasında oturarak onu bekleyebiliyordu ya.

Çok kısa bir bekleyişin ardından sürekli orada şurada turlayan adamın odasına dönüş vakti gelmişti. Kapısı açık odada Barış'ı görünce hiç şaşırmadan selam verdi ve masadaki birkaç dosyayı toparlamaya başladı. Bir yandan da kabalık olmaması için Barış'ı bekletmeyerek söze girişti. "Bir sorun mu vardı?" Dedi bir gözü dosyalarda bir gözü ise Barış da iken.

"Evet aslında..." Diye bir süre lafı geveledi. Ufuk ile çok fazla konuşmamıştı. Bu yüzden direkt konuya girmek biraz gericiydi ama sonradan bu adamın ne kadar anlayışlı bir kişiliğe sahip olduğunu hatırlamış olacak ki direkt soruya girişti. "Birkan Bey neden okula uğramıyor bu aralar?"

Ufuk cevabını bildiği soru ile ufak bir tebessümle sırtını dikleştirdi. Elinde ki dağınık dosya yığınını düzenlemeye çabalarken yere düşen birkaç kağıt ile gülüşü solsa da Barış'ı bekletmemek adına -üstelik göz kontağı kurmadan konuşamıyordu kendisi- yere eğilmedi. "Hastaymış geçen haftadan beri. Öyle diyor."

Hasta. Ne komedi ama! Barış onu geçen hafta kendi gözleri ile görmemiş olsa belki inanırdı bu basit yalana ama hayır, onu sapasağlam görmüştü bir kere. İnanması mümkün müydü? Değildi elbette ki. Her ne kadar Barış böyle düşünüyorsa aynısı Ufuk için de geçerliydi. O yüzden yerdeki dosyaları almak için harcadığı birkaç saniyenin ardından lafına devam etti. "Hasta falan değil bu arada. Beni geçiştiriyor sadece. Muhtemelen okulda yapılacak işi yoktur ya da biriktiriyordur işlerini. Bilmiyorum aslında, sürekli gelmesini söyleyip durduğum için yapıyor da olabilir. Bu biraz karmaşık."
Sona doğru sesini kısarak konuştu. Bunu belki demeliydi belki de dememeliydi, emin değildi fakat emin olduğu bir şey varsa o da tüm velilerin yükünü tek başına çekmek istemiyor oluşuydu.

"Konuşuyorsunuz sanırım?" Diye sordu Barış. Duyduğu cümleler onu şaşırtmıştı. Yani Ufuk, Birkan'ı kafasına göre arayıp gel diye darlayabiliyor muydu? İkisinin iş haricinde bi sohbetleri olduğunu düşünmemişti şimdiye kadar. E Birkan kendi işini de yapıyorsa Ufuk ne diye arayıp duruyordu ki? Zevkine mi arıyordu?

"Bir süredir." Barış kanına sinsice sızan kıskançlık tohumlarının hissi ile ürperdi. İlk günden beri kendini rezil etmeyi göz önüne alarak konuşmaya çalıştığı herif ile bu adam böyle birden samimi mi olmuştu yani? Ufuk'un karım da karım diye ölen bir adam olduğunu bilmese aklında oluşacak olan bin türlü senaryo ile kıskançlıktan kudurabilirdi o an. Evet, Ufuk cidden de hoş sohbet bir adamdı ama hadi ama! Barış da öyleydi.

"Bir süredir derken, ne zamandan beri?" Sorgulamak mahcup hissettirse bile çenesine hakim olamadı. Ufuk'un da çenesinin bağı pek sağlam sayılmazdı ya. Sır değilse sorulan sorunun cevabını bülbül gibi ötüyordu hemen. "Sanırım geçen perşembeden beri."

Geçen perşembe. İkisinin kavga ettiği günden sonra ki gün. Barış'ın sözleri Birkan tarafından dikkate mi alınmıştı yoksa yalnızca Barış'a inat olsun diye yapılan bir hareketten mi ibaretti bu? Ufuk'a bir şeyler söyledi ve oturduğu yerden kalktı. Sinirle soluyarak odadan dışarı çıktı. Uyuzluk ediyor olmalıydı, yoksa ne diye bunu yapsındı ki? Barış bu kadar can atmışken hemde... Delikanlının hayal kırıklığı hat safhadaydı.
"Uyuz herif, daha bok bulursun beni." Kıskançlık, insanoğluna musallat olmuş en berbat duygulardan birisi olsa gerekti.

B ile BHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin