13

26 9 10
                                    

Üzerine Burak'tan ödünç aldığı siyah takım elbiseyi geçirmiş, Yağmur'dan aldığı parfümü sıkmış ve dağınık saçlarına elinden geldiğince şekil vermiş bir halde aynanın karşısında dikilirken hala bir şeylerin yokluğunu hissediyor olmanın verdiği sıkıntıyla somurtuyordu.

Dile kolay on iki yıl. İkiside yetişkin olduğu için fazla dert edilmemeliydi belki ama... On iki yıl demek Birkan on iki yaşında ortaokula giderken Barış henüz yeni doğuyor demek oluyordu. Üstelik Barış doğduğu günü ve saati de göz önüne alırsa ciddi anlamda annesi onu doğururken Birkan okulda ders görüyordu. Bu fazlasıyla ironikti aslında. Barış normal bir şekilde de doğmamıştı. Bu olayı daha da karman çorman ediyordu çünkü annesi Barış'ı doğururken on dört yaşında bir kız çocuğu idi. Bu da demek oluyordu ki Barış'ın sevgili olmak istediği adam ile annesinin arasında yalnızca iki yaş vardı. Düşündükçe durum daha da korkunç bir hal alıyordu. Bu yüzden daha fazla düşünmemeye karar verdi çünkü zihninin her bir noktasında ipler düğüm düğüm olmuş olsa dahi net bir şekilde emin olduğu tek şey vardı o da Birkan'ı istediğiydi.

Kravatını son kez düzeltti. Saçına tekrardan sprey sıktı ve ceketini üzerine geçirdikten sonra dışarıda onu bekleyen taksiye bindi. On bire iki dakika kadar kala restaurantın önünde indi. Birkaç saniye beklemesine gerek kalmadan az ötede duran beyaz arabayı fark ederek oraya ilerledi. Birkan'ın arabasıydı bu, tanıyordu.

Kapı açıldı ve tıpkı Barış gibi şık bir takım elbise giyinmiş olan Birkan dışarı çıktı. Hemen önünde dikilen delikanlıyı görünce ifadesiz yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. "Gelmişsin. Bir daha yüzüme bakmazsın sanıyordum. Beni şaşırttın." Dedi yüzlerinin arasında bir karış kadar mesafe bırakarak. Anlaşılan o ki bu adam bu şekilde dipdibe konuşmaktan zevk alıyordu. O halde Barış da geri adım atmaz ve ona eşlik ederdi çünkü yüzüne vuran sıcak nefesi düşününce... Bundan nefret ettiği söylenemezdi.

"Niye ki?"

"Yani... Ne bileyim işte. Çoğu kişi için on iki yaş fazla gelir. Yanılıyor muyum?" Diye sordu sesinde ki beklenmedik tatlılıkla. "Ben çoğu kişi gibi değilmişim demek ki."

Birkan hmmlayarak Barış'ın alnına düşen ince tutamı eline alıp okşamaya başladı. Gözleri siyah saç tellerine gezerken baş parmağını öylece tutamın üzerinde gezdirmeye devam etti. Aralarında ki ufak mesafeden memnundu. "Demek sen farklısın ha?" Diye sordu samimi bir alayla. Diğer elini cebine koyup belini dikleştirdi ve bakışlarını delikanlıya çevirdi. Aralarında ki birkaç santimetrelik farkı kapatırım diye umduysa da Barış da en az onun kadar dik durduğu için olsa gerek kapatamadı.

Barış kıkırdayıp "Evet ben farklıyım." diye cevapladı onu. Ne yaparım ne ederim diye düşüne düşüne kendini yırtmasına gerek yoktu anlaşılan. Birkan bugün keyifli görünüyordu. Laf sokmaya odaklanmış gibi bir hali yoktu. O halde bu geceyi berbatlaştırmamak için yapması gereken tek şey daha önce önünden bile geçemeyeceği kadar lüks olan bu restaurantın ortamına ayak uydurmaktı. Evet, bunu yapabilirdi. Yapmalıydı. Hayatı boyunca ilk defa bir takım elbisenin içinde ve ilk defa bir restaurantın kapısında duruyor olabilirdi ama bütün bunlar alışılamayacak şeyler değildi. Şimdi böyle bir yere alışıkmış gibi içeri girecek, masaya bir beyefendi gibi oturacak, doğu şivesini elinden geldiğince saklayacak ve menüde ki saçma sapan yemek kombinasyonlarına alışıkmış gibi yapacaktı. Önüne canlı bir ahtapot konsa bile midesini kasa kasa onu yemek konusunda kararlıydı.

"Arif ve Naz on beş dakika kadar sonra gelecek. Onlara görünmeden yerleşelim masamıza." Nihayet aralarında ki gereksiz az olan mesafeyi bozarak Barış'ın yanına geçti. İnsanların gözüne fazla batmaya gerek yoktu. Zaten kadın ve erkeklerin randevulaşmak için kullandığı bu romantizm temalı restaurant için iki adamın aynı masayı paylaşması yeterince dikkat çekici olacaktı. Delikanlının kolunu tutarak onu yönlendirdi ve içeri girdiler.

B ile BHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin