11

29 6 8
                                    

Birkan ne olduğunu anlayamadan üçlü bir arkadaş grubunun içerisinde bulmuştu kendini. Okula geri döndüğü gün Arif onu tenha bir köşede sıkıştırıp uzun zaman önce aralarına giren sebepsiz küslüğü sonlandırması için baskı yapmıştı. Birkan nasıl oluyorsa bu aralar kimseyle inatlaşmayı beceremediği için buna da bir şey diyememişti. Sonuç olarak Arif ile Ufuk yine, yine ve yine Ufuk'un ailesi hakkında konuşurken Birkan baş ağrısı ile "Neden okula geldim ki?" Diye isyan ediyordu kendi kendine.

Üstelik Barış'ın bir köşeden kendisini dikizlediğini bilmek ekstradan darlıyordu onu. Evet, dikizleniyordu ve Barış bunu asla gizli bir şekilde yapmayı beceremiyordu. Birkan'ın gözünde o kadar salak duruyordu ki şimdi bi bilse rezillik duygusundan uykuları kaçardı. Ama şu an asıl rezil hisseden Birkan idi çünkü kendini kelimenin tam anlamıyla lisede ki üçlü gruplardan birinin içinde gibi hissediyordu. Ufuk yetiyordu ona halbuki, Arif'in ne diye zorladığını anlayamamıştı. Ama kendisi de biliyordu ki Arif'i dost olarak özlemişti. Bu yüzden hoşnutsuzluğunu belli edemiyordu.

Arif denilen adama gelirsek kendisi edebiyat öğretmeniydi. 27 yaşında genç bir adamdı. Edepli, muhafazakar ve kibar bir delikanlıydı kendisi. Zamanında Barış gibi Birkan'ı darlayıp onunla zorla ahbap olmuştu. Tabii Barış kadar çok vakit harcadığı söylenemezdi çünkü Birkan ile birçok ortak noktada buluşuyorlardı. Bu sebeple güzel bir dostluk kurduklarını düşünmüştü Arif ama Birkan işte, dengesizlik yapmadan duramıyordu.

İki yıl önce eğitim öğretim döneminin son haftalarında kanser teşhisi ile okuldan ayrılmıştı Arif. Birinci evredeydi ve doktorların hepsi kurtulacağını söylüyordu, tek sıkıntı sürecin yavaş ilerlemesiydi. Birkan onu birkaç kez ziyaret etmiş sonra da bununla mı uğraşacağım diye düşünüp sebepsiz yere birden iletişimini koparmıştı. Bir yıl kadar sonra tesadüf eseri Arif'in hala hastanede olduğunu öğrenince vicdanında beliren sızı ile canı sıkılmıştı. Kolay iyileşir nasılsa diye düşündüğü adamın bir yıl boyunca hastanede sürünmesini beklememişti açıkçası.

Daha sonra hastaneye gidip af dilemiş, pişmanlığını dile getirmiş ve bir süre sohbet etmişti Arif ile. Ve bir ay sonra tekrardan ziyaret etmeyi bırakmıştı. Yedi ay sonra Arif'in hala iyileşmediğini duyunca yine yanına gitmişti... Ve ne yazık ki Arif o hastanede iki yıldan fazla zaman harcamış, ancak bir hafta önce taburcu olabilmişti. Okula da yeni dönmüştü.

Aslında bakarsanız bu iki yıllık süre boyunca Birkan'ın yaptığı tek şey umursamıyormuş gibi davranmak için kendini zorlamaktı. Umursamasa vicdanı sızlar mıydı? Sızlamazdı ama o kendini kandırmaya devam ediyordu tıpkı şimdi, Barış'ın bakışlarının onu germediğini kendine ispatlamak için bir şey yokmuş gibi davranmaya çalışması gibi. İnsan izlendiğini bilirken normal davranabilir miydi? Davranamazdı, Birkan da davranamıyordu ya zaten.

Öğle arasıydı. Hava kötü olduğu için öğrenciler kantine doluşmuşlardı. Bu yüzden de normalde kantinde pinekleyen öğretmenlerin bir kısmı dışarıda bir kısmı ise öğretmenler odasındaydı. Bir kısımdan kastım yalnızca Birkan, Ufuk ve Arif idi aslında ama onları dikizlemek için Yağmur ile Burak'ı zorla dışarı çıkaran Barış ile beraber toplam altı tane salak dışarıdaydı şimdi.

"Az daha bakarsan adamı deleceksin kanka." Dedi Burak hoşnutsuz bir sesle. İçeride sıcacık durmak varken ne diye kendilerine bu eziyeti yapıyorlardı ki sanki? Barış önce Ufuk'un peşine takılarak daha sonra ise bu anlamsız tavırları ile şaşırtmıştı ikiliyi. En başından beri Birkan'ın peşinden köpek gibi ilerlemesini de bunun üstüne katarsak artık çekilemez bir mevzuya dönüşüyordu bu.

Barış, Burak'ın sözlerini takmadan aynı adama bakmaya devam etti. İnatla aynı yere bakmasının sebepleri vardı. İlk olarak Birkan'ın onu fark etmediğini düşündüğü için rahattı. İkinci olarak Yağmur ile Burak'ın, Birkan'ı sürekli izlemesinden eşcinsel olduğu çıkarımını yapmayacaklarını düşünüyordu ki bunda çoktan yanılmıştı çünkü Yağmur, kendi üzerine yemin edebilecek kadar emindi Barış'ın eşcinsel olduğundan. Üçüncü olarak ise Birkan'ın iki tane ceket birden giyiyor olması sinirlerini hoplatıyordu.

İki ceket. Biri Birkan'ın kendi ceketi. Diğeri ise on dakika kadar önce, üşüdüğü için Arif'in çıkarıp Birkan'ın üstüne örttüğü ceket. Arif'in ceketi yani. Ufuk'un ceketi olsa sıkıntı çıkmazdı ama Arif! Arif'in damdan düşer gibi hayatlarına girmesini anlamlandıramamışken birde bunlar mı oluyordu! Kafayı sıyırmak üzereydi. Üstelik Birkan da hiç terslemiyordu onu. Bütün bunların üstüne Arif'in temasları da eklenirse... Barış kıskançlıktan kudurabilirim diye düşünüyordu. Belki de kudurmuştu bile. Zira dakikalardır aynı yere öldürücü bakışlar atmasının başka bir sebebi olamazdı.

"Dondum amına koyayım." Diye sızlandı Burak. Barış hiç oralı olmadı bile. Zira şu an Arif'in, Birkan'ın sırtında gezinen ellerini bakışlarıyla kırmaya çalışıyordu. Belki biraz daha çabalarsa doğaüstü bir güç ile bunu başarabilirdi. "Elini kolunu..." Sesli söylediğini fark etmeden söylendi kendince. Arif geldiğinden beri siniri çok bozuktu. Hatta öyle ki keşke kanseri yenemeseymiş dediği bile olmuştu. Daha sonra sıkıla sıkıla bedduasını geri almayı da ihmal etmemişti tabii.

İşin asıl korkunç tarafı bu ikilinin önceden de tanışıyor olmasıydı. Arkadaş olduklarını düşünmüştü Barış ama başka bir şey olabilir miydi? Tamam Arif'in eli gayet normal bir yerde duruyordu. Arkadaşıyla temas eden bir adamdan farkı yoktu şu an ama Barış böyle düşünerek kendini rahatlatamıyordu işte. Birkan ile sevgili olma hayallerinin gerçekleşebilmesi için Birkan'ın erkeklerden hoşlanıyor olması lazımdı. Ve Birkan erkeklerden hoşlanıyorsa Arif'in bu hareketlerini dostça yorumlamak Barış'ın sınırlarını zorlardı. Çünkü herif temas etmeden duramıyordu! Eli, Birkan'ın omuzunda, sırtında, belinde, kolunda gezinip duruyordu ve işte bir şok daha...

Arif'in elinin Birkan'ın eline kapandığını gördü. Dudakları aralanırken kaşları iyice çatıldı. Ne boklar dönüyordu bu ikisinin arasında? Sırf Barış'a uyuzluk olsun diye yapılıyor olamazdı bütün bunlar. Arif'in kendi kendine yaptığı çok belliydi. Birkan, Ufuk'u dinlerken Arif ise Birkan'ın iki elini kendi elleri arasına almış ısıtıyordu işte..! Bu arkadaşça bir hareket miydi şimdi. Olamazdı. Yani Barış'a göre olamazdı. Bozulan sinirleri ile devresi atmış bir makine gibi kalakaldı öylece. "Ben içeri gidiyorum." Dedi sitemle ve sert rüzgarın altında bahçeyi hışımla geçip okulun içine girdi.

Birkan, tripli tripli giden delikanlının haline sırıtırken buldu kendini. Elbette yanlış anlayacaktı. Yanlış anlamamak mümkün müydü? "Çok üşüyorsan girelim içeri." Dedi Arif iki avucunun arasında ki elleri sıvazlarken. "Gerek yok." Diye cevapladı onu Birkan ellerini çekme zahmetine girmezken. Arif'ten rahatsız olmuyordu. Hiçbir zaman olmamıştı.

Barış, Arif'i tanımıyordu belki ama Birkan tanıyordu. Sürekli küsüşüp barışsalar dahi sıkı dost sayılırlardı. "Buraya kanseri yenip geldim ama sen hala kansızlığı yenememişsin." Dedi arkadaşça bir tavır takınarak. "Böyle yaşamaya alıştım." Dedi Birkan gözlerini Barış'ın gittiği taraftan çekip Arif'e dönerken. "Hadi ya? Tir tir titriyorsun resmen." Dedi Ufuk Birkan'ın ellerine kenetlenmiş bakışlarıyla. Titriyordu gerçekten de. Buna rağmen buradaydı çünkü Ufuk dışarı çıkalım deyince hayır diyememişti. Şimdi de hadi girelim diyemiyordu.

"Bir şey olmaz. On dakikaya zil çalar zaten."

"Olur, olur. Hadi kalkalım yavaştan." Dedi bir yandan da ayağa kalkmış, üstünü başını silkeleyen Ufuk. Daha sonra Arif'in ceketinin Birkan'ın sırtında olduğunu görünce hin bir gülümseme ile "Bende vereyim mi ceketimi?" Diye sordu. Sesinde kendisine hiç yakışmayan bir alay tınısı vardı. Herhalde Birkan'dan bulaşmış olmalıydı.

"Askılık mıyım ben? Saçmalamayın. Arif al sende şunu. Bunaldım iyice." Sırtında asılı duran ceketi Arif'e uzatıp ikisinin önünden içeri girdi. Gözü istemsizce Barış'ı arasa bile göremeyince yavaşlayan adımları ile kendi odasına ilerledi.

Onu kendinden uzaklaştırmaktan hoşlanıyor muydu yoksa hoşlanmıyor muydu? Barış'ı kaybetmek istemiyorsa bunun cevabını anlamak için elini çabuk tutsa iyi olurdu.

B ile BHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin