Kafamdaki katlanılmaz ağrı yüzünden uykum dağılmıştı. Ne kadar uyumaya devam etmek istesem de gece acıdan uyuşturarak uyutan kafamdaki ağrı şimdi çıldırtıyordu beni. Gözlerim montumu aramaya başladı odanın içinde, telefonumu bulmam gerekiyordu çünkü.
Yatağın diğer tarafındaki koltuğun üzerindeki montu görünce bir şekilde ayağa kalkmaya çalıştım parmaklarımla alnımı ovarak. Yalnız yaşadığını düşünürsek misafir yatak odası gibi bir yer olmalıydı burası, ama aynı zamanda sanki özel olarak biri için düzenlenmişti.
Kendisi gibi evindeki herşey de kafa karıştırıcıydı. Kendimi yabancı birinin evine girmiş dedektif gibi hissediyordum ki, şu an zaten öyle bir durumdaydım.
Telefonu elime alıp Selin'e mesaj attım, iyi olduğumu falan yazıp atdığım konuma birilerini göndermesini istedim ondan. Araba kullanacak kadar kafam yerinde değildi çünkü.
Saat 16:19 -du, gece üçten sonra doktorun verdiği ilaçlarla nerdeyse 12 saat uyumuştum. İnsan bir uyandırır ya, diyeceğim de, neyse.
Çıplak ayaklarımla banyoya girdiğim zaman tüm vücudum titredi, zaten iç çamaşırlarımla duruyordum şu an. Kıyafetlerim uyumak için rahatsız ediciydi, giyinmek için de bana birşeyler getirmemişti, düşüncesiz adam.
Elimi yüzümü çabucak yıkayıp çıkacakken daha hiç kullanılmamış bir sürü ürünün olduğunu anladım banyoda. Açılmamış dış fırçası o kadar da düşüncesiz olmadığını gösteriyordu, ama odaya ne zaman girip bunları koyduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
Aynaya yansıyan solğun görüntüme baktım, gözaltlarım hafif morarmıştı, dudaklarım çatlamıştı hastalık yüzünden. Parmaklarımı yüzümde gezdirdim, berbat görünüyordum.
Ama uzun zamandır ilk defa kendim gibi görünüyordum aslında. İnsanlara gösterdiğim renkli, gülümseyen yüzümden arındığımda geriye sadece kendi rengim , kendi nefret dolu yüzüm kalmıştı.
Dağhan'ın beni hayatında nasıl bir yere koyduğunu hala çözememiştim, ama gerçeğe en uygun ihtimal beni kendi karanlık hayatında ışık gibi gördüğüydü. Bu da baştan sona yalnıştı, çünkü o bana değil, hayalinde kurduğu kadına takınlıydı.
O karanlıktı ve bende onu aydınlatacak ışık yoktu. Ben onun siyahına karışacak, onu kurtaracak beyaz değildim. Beyaz sadece benim maskemdi, maskenin altındaysa tek bir renk yoktu.
Tüm renkler vardı. Tüm bu renkler bir araya gelince ortaya grimsi bir renk çıkarıyordu. Bana en iyi uyan renk griydi bu yüzden, gerçek beni anlatıyordu.
Hayalinde kurduğu masum kız çocuğu olmadığımı anladığında ne olacağıyla ilgili bir fikrim yoktu şu an, ama beni söylediği kadar önemsiyorsa, güzel bir hayal kırıklığına uğrayacağı kesindi.
Gece bana kısacası etrafta sürtük gibi dolanmayı bırak demişti. Kendini de bir şey sanıyordu ya bunları söylerken, bende sadece kahkaha atma isteği uyandırıyordu.
Aramızda kendisinin yaratdığı nedenler olmasa asla ilgimi çekecek bir tip değildi, konuşması, hareketleri, bana olan bakışları, kısacası her şeyiyle itici biriydi. Benimle her emrivaki konuştuğunda deliriyordum, ama bu oyun bitene kadar akıllı bir kız gibi davranmak zorundaydım.
Banyodaki rutin işlerimi bitirdikten sonra çıktım banyodan. Koltuğun üstündeki kendi kıyafetlerime doğru gidecekken merakıma yenilip kıyafet dolabını açtım. Hayatında biri olma ihtimali neden beni bu kadar ilgilendirmişti, hiç bilmiyorum. Dolabın içindeki güzel elbiseler direk buranın birinin odası olma fikrini doğrulamıştı.
Acaba kimdi bu kadın? Bilinen kız kardeşi, ya da bilinen başka bir kadın yoktu hayatında çünkü. Elimi düzenli şekilde asılmış elbiselerin üzerinde gezdirip bakmaya başladım. Baktığım elbisenin üzerindeki etiketi görünce kaşlarım çatıldı aniden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALANCI (+18)
Teen Fiction"Ne yaptığın için bu hale geldiğimi biliyor musun, küçüğüm?" dedi dudaklarını dudaklarımdan birkaç santim araladığında. "Benim olanı başkalarına sunuyorsun. Benim olanla başkalarının altında inliyorsun. Şu an benden saklanmaya çalıştığın herşey zate...