4.Bölüm. Fotoğraf makinesi

87 69 24
                                    

Bakışlarımı izlediğim ağaç dalından indirip gökyüzüne baktım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bakışlarımı izlediğim ağaç dalından indirip gökyüzüne baktım. Hava soğuktu, ama bulutların gri görüntüsü psikolojik olarak daha çok üşümeme sebep oluyordu. Aşağı doğru sallanan saçlarım hafif esen rüzgarla dalgalanıyordu.

Beynime yeterince kan gitdiğine karar verince ayaklarımdan tersine sallandığım ağaç dalına vücudumu yukarı doğru iterek ellerimi koydum. Salladığım çınar ağacının dalında normal şekilde oturtup ayaklarımı yere doğru salladım.

Uzun bir gece geçirmiştim, qram uyku girmemişti gözüme gece boyunca. Şimdi de hava yavaş-yavaş aydınlandıkca lanet gece bitmişti. Yüzümü avuçlarımın içine aldım, barmaklarımı kaşlarımın üstüne sertçe bastırıp ağrısını hafifletdim biraz da olsa. Şimdi burda oturup "neden?" diye düşünmeyecektim, sadece saatler önce yaşadıklarımı düşünmek için koca bir gece geçirmiştim çünkü.

Saatler önce aynı yatakta olduğum adam gözlerimin önünde öldürülmüştü ve en kötüsü de bu ölümü sanki ben tasarlamışım gibi bir durum oluşmuştu. Ona dün akşam bu kadar ilaç vermeseydim, uyuya kalıp kendini savunamayacak halde olmayacaktı. Dün akşam onun evine gitmeseydim, benimle yalnız kalmak için evi boşaltmayacaktı. Ve aynı yatakta uyuduğum adamın ölümü bir yana, babasıyla olan meselem de karmaşık bir hale gelmişti şimdi.

Kenanın annesinin adından mektup bırakıp , sonra da kadının oğlunu sanki annesi öldürmüş gibi saçma bir durumun içine düşmüştüm. Her şeyi mahvetmişti ruh hastası, piskopat herif. Katil olması bir yana kalsın, adam malın tekiydi resmen. Gece o evden ayrıldığım anda direk polise gitmem gerekiyordu, ama beni tehdit etmişti. Hem de tek ailem, herşeyim olan kız kardeşimle.

"Ne istiyorsun benden. Yeter artık."

"Kimseye aşık olma. Yaşamalarını istiyorsan kimseye aşık olma." Kelimeleri tane tane, her kelimenin üstüne basarak söyledi. Bu manyak herifle değil aynı evde, aynı evrende bile bulunmak istemiyordum. Midemi bulandıran yüzünden gözlerimi çekip yatağa doğru yürüdüm.

"Cesetden uzak durmalısın, küçük hanım." Ne söylediğini umursamadan yatakta az önce oturduğum yere çıktım. Karanlık odaya düşen sadece ayın ışığında Kenanın üzerindeki battaniyenin üzerine çıkmış kanları gördüm. Kan bile siyahtı bu karanlıkta.

Önce nabzına baktım, yaşayıp yaşamadığını kontrol etmek için. Ölmüştü. Sonra battaniyeni kaldırıp üzerinden attım yaralarına bakmak için. Ben yapmıştım, lanet olsun, ailemin ölümünde olduğu gibi karşımdaki bu adamın da ölümünün sorumlusu bendim.

"Sana uzak dur dedim." Ellerimi kurşun yaralarına bastırdığımı görüp konuştu yine şu an ellerime bulaşan kandan bile daha iğrenç sesli adam.

"Durmazsam ne yapacaksın? Beni de mi vuracaksın? Silahında kurşun kaldı mı? Bi bak istersen." Hep karşımdaki insanları yatıştıran ses tonumla bu defa kendimi sakinleştiriyordum. Ne kadar da zıtdık biz, benim ilaç gibi olan ses tonum vardı, onunsa insanın isteyerek ölüme davetiye göndereceği kadar kötü ses tonu.

YALANCI (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin