1.Bölüm. Siyah.

262 154 161
                                    

Ofra Haza - İnnocent

"Melek?"

"Evet canım."

"Dalıp gittin."

"Öyle mi? Farkında değilim."

"Derse girecek misin?" Kafamı daldığım masadan kaldırıp Narine çevirdim. Gülümsedim benim aksime dünyanın en masumu olan arkadaşıma.

"Yok canım, sen git. Ben bara geçicem."

"Sen bilirsin, ama çok fazla devamsızlığın var. Daha üniversite başlayalı iki ay olmadı."

"Beni biliyorsun. Üniversiteye kafa dağıtmaya girdim. Canım derse girmek istemiyor, hem işlerim var barda."

"Başka bir şey yok, değil mi? Dalğınsın bu gün hep."

"Bu gün özel bir gün çünkü. Sen kafana takma, bebeğim. Benim halledemeyeceğim bir şey yok, en iyi sen bilirsin."

"Tamam, canım. Ben kaçtım o zaman." Yaklaşıp yanağıma öpücük kondurdu yanımdan ayrılmadan önce. Meyve suyumdan bir yudum daha aldıktan sonra kalktım ben de, kantinden çıkıp çıkışa doğru yürüdüm.

Yol boyunca tanıdığım öğretmenlere ve bir kaç defa da olsa gördüyüm, ya da aynı sınıfta olduğum arkadaşlarıma gülümseyerek selam verip çıktım üniversiteden. Arabamı park etdiyim yere doğru yöneldim. Ayağımdaki yüksek topuklu çizmelerimle bıraktığım ses ve yatdığım pozitif enerjiyle geçtiğim yerlerle her kes dönüp dönüp bana bakıyordu.

Sonunda bordo renkli güzel arabamın yanına geldiğimde kapıyı açıp oturdum yüzümdeki aptal sırıtmayı anında silerek. Arabayı çalıştırıp otoparktan çıxartdım, bara geçecektim. İşlerimi aksatıyordum ne zamandır, yani üniversiteye başladığımdan bu yana. Aslında üniversiteye girmek gibi bir hayalim yoktu. Narin'le ortaokuldan beri arkadaştık ve bu kadar ısrar edince sınava girmiştim sonunda.

Sınav umrumda olmadığı gibi üniversite ve okuduğum bölüm de umrumda olmadığından Narine bırakmıştım her şeyi. O da aynı üniversiteye, aynı bölüme düşmemize sebep olmuştu. Şu an Fizik öğretmenliği okuyordum kısacası. Nedenini ben de kısa bir süre düşündüm, ama sorgulamayı bıraktım bir süre sonra. Hayatımın kontrolünü başkalarının eline bırakacak biri değilim kesinlikle, ama zaten bu gidişle mezun olmak gibi bir niyetim yoktu galiba.

Bu gün özel bir gündü. Ailemin ölümünün yedinci yıldönümüydü ve ben mezarlığa dahi gitmeyecektim. Çünkü hepsi yaptıklarının bedelini ödemişti ve ben onlardan vazgeçtiğimde hala yaşıyorlardı. "Şanslı biri miyim" diye sorsam, "değilim, her halde" derim. Çünkü tüm şanslarımı kendim yaratdım hep, bu günlere geldim.

Ama hayatımın en kötü gününü yaşadığım günün sonrasında ailemin öldürülmesi şanstı galiba. Kim olduğunu bilmediğim ve sonrasında da hiç karşıma çıkmayan o adam tarafından. Bu yedi yılda hep gözüm bir yerlerde onu aradı, çünki "Kimsenin sana zarar vermesine izin vermem" demişti. Onu arayıp bulmak isteyecek kadar önemsemiyordum, ama işte böyle bir günde günün kurucusu olarak akla geliyordu. Kulaklığı telefona bağlayıb kardeşimi aradım, okuldan gelmiş olması gerekiyordu şimdiye.

"Evet, ablacım."

"Merhaba, güzelim. Evde misin şu an?"

"Az önce geldim. Selin abla aldı beni okuldan. Yemek yapıyor şimdi."

"Tamam, aşkım. Ben bu gün bir az geç gelebilirim eve. Sen zamanımda uyu, beni bekleme. Tamam mı, aşkım?"

"Tamam, ablacım."

"Hadi kapatıyorum o zaman. Çok öptüm."

O da telefona 3 kere öpücük atarak kapatdı telefonu. Selin 7 ay önce Asenaya bakması için tutduğum kızdı. Ev işleri de yapıyor, Asenayla çok güzel ilgileniyordu. Asenayı kolaylıkla birine emanet etmezdim, tek yalnışında affetmezdim kimseyi. Bu yüzden bir sürü bakıcı değiştirmek zorunda kalmıştım. Ebeveynlerimizin yokluğunu hissettirmemeye çalışmıştım hep, bunda ne kadar başarılı ola bildiysem artık.

YALANCI (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin