43. bölüm Pars- Atlas

911 138 11
                                    

Atlas yaklaşık üç yaşında olan oğluna baktı, beş altı yaş kıyafetleri bile küçük geliyordu. Fırlama ama akıllıydı, çok akıllıydı hemde... millet çocuğuna sebze yediremezken Atlas hiç uğraşmıyordu.

"Kabbag, baba kabbag..." evet, şuan elindeki yoğurtlu kabağın peşindeydi ama sofra saatine henüz vardı.

"Babamız birazdan gelir oğluşum, hadi sen sandalyene otur." Yanağını sevip telefonunu eline almıştı ki Pars evin dış kapısından içeri girdi.

"Geç kaldın sevgilim..." sorar tonuna karşı gülümsedi eşi.

"Senin gıcık olduğun şu sekreter kız var ya.... bugün kovuldu." Rahatlıkla böyle şeyleri anlatabiliyordu eşine Pars, çünkü ona güvendiğini biliyordu.

"Ne yaptı?" Sinirle kaşlarını çatınca, kaşlarının birleştiği kısmı öptü.

"Üstüme düşme numarası yapacaktı, sırtından tutup yere düşmesini sağladım. Sonra ağladı falan, güya beni çok seviyormuş. Yalan tabi ki, ondan ona karşı biraz serttim... arkadaşlarıyla konuştuğunu duydum. Beni param için seviyor numarası yapacakmış haspam."

Atlas kocasına sarılıp dudağını öptü, hemen gevşemişti adamın bedeni. Onu sıkıca sarmalayıp kokusunu içine çekti ve boynunu öptü.

"Sen de onu kovdun?" Kafasını salladı sadece, sonra açıklamaya karar verdi.

"Ofiste bile hızla yayıldı biliyorsun bu konu, kökten çözmek daha iyi olur diye düşündüm." Atlas'ın kalbi sıcacık oldu, çok şükür ki onunlaydı.

"Çok şükür..." Pars anlamadan ona bakınca gülümsedi.

"Kalbimiz ve ruhumuz birbirine ait sevgilim, buna şükrediyorum her an." Pars onu kucaklayınca kıkırdadı.

"Bedenlerimizi unuttun aşkım, bedenlerimiz de birbirine ait." Kalbinin üstünü öpüp boynuna gömüldü.

"Kabbag babaaaaaa...." masadan gelen sabırsız sesle güldü Pars.

"Evet oğlum, Atlas baban çok güzel yapmış kabağı." Oğlunu öpüp lavaboya gitti, ellerini yıkayıp ceketini çıkarttı.

"Baba geldi, yiyim miii...." Atlas'ın şen kahkahası masada yankılanırken oğlunun yanağını sıktı.

"Ye babacım, ye sen. Allah'ım yaa, bir insan bu kadar mı babasına çeker. Sabırsız şirin..." kapıdan girerken oğlunun yoğurda bulanmış suratına bakıp güldü Pars.

"Sabırsız yoğurt canavarı..." Atlas ona bakınca güldü.

"Sabırsızlığı ve iriliği aynı sen..." Pars bu sözlerle gülmüştü.

"Sana çeken yönleri neler peki?" Atlas'ın havaya kalkan çenesine bakıp alt dudağını ısırdı.

"Elinin ağırlığı ve albenisi, çok güzel bir çocuk doğurmamışmıyım? Bal gibi, lokum gibi. Maşallah oğluşuma, kırk bin kere maşallah, tü tü tü tü..." oğulları bu harekete kıkır kıkır gülerken minik dişleri görünüyordu.

"Baba, kabbag yidim..." elindeki bebek çatalındaki kabağı babasına gösterip gülümsüyordu.

Pars hızlı adımlarla masaya gelip oğlunun çatalındaki kabağı yiyiverdi. Çocuk bununla daha da gülerken Atlas kızıyordu, oğlunun yemeği bittiği için üzüleceğini biliyordu.

Tahmin ettiği gibi de oldu...

"Baba, kabbag geri ver.."  Pars ona anlamayarak bakıyordu.

"Yidin ya, kabbag geri ver." Bir yandan da eliyle geri vermesi için işaret ediyordu.

Pars hayretle eşine baktı, kafasını iki yana salladı. Oğluna biraz daha kabak vermesi lazımdı, ama bunu oyunla yapacaktı.

"Bak şimdi, Pars baban sihirle kabakları tabağına yollayacak tamam mı oğluşum?" Oğlu sevinçle el çırparken Pars merakla ona bakıyordu.

Sofradaki bez peçetelerden birini alıp tabağı göremeyeceği şekilde tuttu, bir çatal kabağı Pars'ın ağzına sokup çaktırmadan bir çatal dolusu da oğlunun tabağına doldurdu.

"Şimdi baba sihirli kelimeleri söylüyor, söyle babası." Ağzındakini yutan eşine kaşlarıyla işaret edince adam sonunda anladı.

"Abra kadabra, kabak tabaktaaa...." ellerini de tabağa uzatınca oğlunun yüzündeki şaşkın ifadeye gülesi gelmişti.

"Kabbag tabagdaaaa..." kuvvetlice alkış yaparak söyledikleriyle Atlas rahat bir nefes almıştı.

Bulanan midesine odaklandı, bugün bu üçüncüydü. Bir anda fark etti ve tarihe bakmak için takvime döndü. Pars'a bakıp gülümsedi ve kulağına sokuldu, adam merakla onun diyeceklerini bekliyordu.

"Sanırım bir bebeğimiz daha olacak sevgilim...."

Adı GüzelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin