6

91 2 0
                                    

Ertesi gün, hiç istemediğim bir şey oldu, onun dersinde bir şeyi anlamadım ve Umay'ın anlattığından da bir şey anlamadım. Dersin sonundaydık, o kürsüde diğerlerinin sorularını cevaplıyor, ben ise hala oturuyordum. Onunla konuşmak işime gelmiyordu, ama sormak zorundaydım. Cesaretimi toplayarak kalktım ve eşyalarımı toparladım, şansıma herkes de dağılmaya başladı. Umay'ın da işi vardı, gitmek zorundaydı. Kaldık mı yine baş başa! O bilgisayarı kapatırken göz ucuyla beni izliyordu, kürsünün diğer tarafından yaklaşıp sorumu sordum bir çırpıda. Gözleri sorumu sorarken üzerimdeydi, sonra elimdeki kağıda bakmaya başladı düşünerek. Masanın bir tarafında ben, diğer tarafında o vardı şimdi. Elini erkeksi bir şekilde masaya koydu ve hafifçe eğildi, varlığı etkisi altına almaya başlamıştı bile beni.

Sorunun cevabını anlatmaya başladı, dikkatimi ona verdim. Masaya ben de eğildim hafifçe, soruyu görmek için. Soruyu anlatırken gözleri yüzüme kaydı bir an, fark etmeden soruyu dinliyordum ben ise. Farkında olmadan biraz daha yaklaştım ona, belim neredeyse masaya yapışmıştı, kolu ise göğüslerime çok yakın mesafedeydi şimdi. Anlatacakların bitirdikten sonra bir an durdu, "Anladın mı?" diye sordu. O ana kadar ona bakmamış olan ben bir anda ona döndüm "Aslında..." Cümlem yarıda kesildi, çünkü nefesini yüzümde hissettim. Gözlerimiz birbirine kilitlenmişken derin bir nefes aldım. Söyleyeceklerim çıkmıştı aklımdan, bütün hafızam silinmişti sanki.

Bir şey söylemeyince tekrar etti beni alaycı bir gülümsemeyle: "Aslında?"

"Aslında... ben de böyle düşünmüştüm başta, ama yanlış düşünüyorum sanmıştım." dedim hipnoz olmuş gibi. Yüzündeki gülümsemeyi genişleterek diğer elini de masaya koydu ve iyice yaklaştı bana, neredeyse dudaklarımız değecekti birbirine. Sakin ama imalı bir sesle konuştu: "Bir şey düşünüyorsan, bunun yanlış olduğunu düşünmeden önce, bir dene. Belki de yanlış düşünmüyorsundur?"

Şaşkınlıkla kalakaldım karşısında. Ne diyeceğimi, ne hissedeceğimi, ne düşüneceğimi şaşırmıştım. Nasıl bir oyundu bu, ne yapmaya çalışıyordu? İçimden yükselen öfkeyi hissediyordum, sinirlenmiştim. Benimle böyle oynamaya hakkı yoktu. Bakışlarım sertleşirken, ani bir hareketle doğruldum masadan. Kollarımı önümde birleştirerek ona bakmaya başladım:

"Ne demek istiyorsunuz?"

Tavrım onu bir saniye duraklattı, sonra yüzüne tekrar alaycı gülümsemesini kondurdu ve benim gibi doğruldu masadan, sakin bir sesle cevapladı beni:

"Ne duymaya ihtiyacın vardı ki?"

"Bu bir cevap değil."

"Sen de benim sorumu cevaplamadın."

Kelimelerim boğazımda düğümlenirken, o kapıya yöneldi ve çıktı. Ama bırakmayacaktım, bu konu bugün kapatılacaktı. Kendimi topladığımda, o amfiden çoktan çıkmıştı. Sakin ve kararlı adımlarla yetiştim yanına.

"Sizden bir cevap bekliyorum."

"Buna zorunluluğum yok." dedi umursamaz bir tavırla bölüm binasının kapısından içeri girerken. Beni beklemeden asansöre yürüdü ve düğmesine bastı.

"Evet, var. Benim kafamı karıştırmaya hakkınız yok."

"Ne konuda karıştırıyor olabilirim ki?" dedi muzip bir tavırla, benimle alay etmesi iyice sinirlendirmişti beni. Tam ağzımı açacakken, yanımıza biri geldi ve bizimle asansör beklemeye başladı. Susmak zorunda kaldım. Asansör geldiğinde üçümüz de bindik, karşılıklı duruyorduk şimdi. Gözlerine bakmamaya çalışsam da biliyordum, beni izliyordu. Asansörden indiğimizde rahat olacağımızı düşünürken, koridorun da kalabalık olduğunu görmemle arkama bir bakış attım. Anlamış gibi önüme geçti ve ofisinin kapısını açtı, arkasından içeri girip kapıyı kapattım. Sorarlarsa soru sordum derim diye düşündüm.

Yasaklı ÇizgilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin