15

53 0 0
                                    

O gün, toplantı bitmişti sonunda. Derin bir nefes alarak arkamı dönüp eşyalarımı toparlamaya başladım. Neredeyse ağlamak üzereydim, söyledikleri canımı yakmıştı. Yine her zamanki gibi, yaptıklarımı beğenmemiş, canıma okumuştu. İyi bir mühendis olamayacağımı ima eden cümleleri çok ağrıma gitmişti, mesleğim en önemli konulardan biriydi benim için ve emek verdiğim bir şeyin üzerine bu kadar sert konuşulması, üstelik konuşan kişinin o olması çok zordu. Dersler, laboratuvar ve ev arasında mekik dokuyordum ve bunun farkındaydı. Gün içinde rahatlayabildiğim tek anlar, onun yanında geçirdiğim zamanlardı.

O sırada yanıma Tamer'in yaklaştığını gördüm ve gözyaşlarımı geri gönderdim hemen, başka birinin yanında ağlamaktan hoşlanmıyordum. "Şebnem.." diye seslendi samimi bir sesle. Ona dönerek gülümsemeye çalıştım, elini dostane bir şekilde koluma koyarak devam etti:

"Biliyorum, üzülüyorsun, ama .... hocayı biliyorsun, işimizi en iyi şekilde yapmamız için böyle yapıyor. Haftaya eksiklerimizi tamamlayarak karşısına çıkar, durumu düzeltiriz." dedi.

Onun tesellisi biraz rahatlatmıştı beni "Haklısın, sağol Tamer." diye cevapladım onu, bana gülümsedi ve kısa bir "Görüşürüz." den sonra amfiden çıktı. Bu sırada üzerimizde olan bakışlardan habersizdik.

Eşyalarımı topladığımda, kimse kalmamıştı amfide. Telefonuma gelen mesajla irkildim: "Hemen ofisime gel. Önemli bir konuşmamız var." Sözleri, bir tehdit değil, sadece sert bir emir gibi görünüyordu. Ne olmuştu ki?

Ofise girdiğimde, yüzü sinirli ve soğuktu. Gözleri, öfkesini ve kontrolünü kaybetmeyi reddeden tavrını yansıtıyordu. İçeri adımımı attığımda, ellerimle ofisin kapısını kapattım ve gözlerimi ona çevirdim.

"Beni neden çağırdınız?" dedim, sesimdeki titremeyi gizlemeye çalışarak. Sinirli bir şekilde derin bir nefes aldı ve bana yaklaştı. "Görünüşe göre, başkasının sana dokunmasına izin veriyorsun," dedi. Sesi, duygusal bir boşluktan ziyade soğuk ve sertti.

Yüzüm bembeyaz kesildi, ama cesaretimi toplayarak durumu açıklamaya çalıştım. "Sadece bir arkadaş... Beni teselli etti..." dedim ama sert bakışları, bu sözlerin ne kadar yetersiz olduğunu vurguluyordu.

"Başkalarının sana dokunmasını istemiyorum." dedi sinirli bir tonla. "Vücudun sadece bana ait ve benim olana başkası dokunamaz."

Beni daha da yaklaştırdı ve belimden tutarak sertçe kendine yasladı, hızlı ve sert bir şekilde öptü. Şaşkınlıkla karşılık vermeye çalışıyordum ama öpüşü çok sertti. Elleri hızlı bir hareketle pantolonumun düğmesini açtı, hızlıca elini iç çamaşırımdan içeri soktu. Vücudunun her köşesini kontrol ederken, çaresizliğim ve arzum daha da belirginleşti.

Dudaklarımdan ayrıldığında, gözlerimde bir endişe ve çaresizlikle karşılık verdim. "Lütfen..." Sesimdeki titreme, onu daha da sinirlendirmişti. Parmakları arasında klitorisimi yuvarlarken, ıslaklığımın eline bulaştığını hissettim. Karnımın altındaki sertliğini hissediyordum, ama gözleri hala sinirliydi. Parmağını bana soktuğunda dudaklarımdan çıkan inlemeyle, kendini bana daha çok bastırdı.

Ellerimi bağlıyormuş gibi, sert bir şekilde kıskıvrak tuttu. "Bu vücut, sadece bana ait ve bunu anlayacaksın." Sözleri, zihnimde deprem etkisi yaratırken, içimde git gel yapan parmakları beni uçuruma sürüklüyordu. Parmakları durmadı, daha da hızlandı, boşalmak üzereydim, çaresizce titreyen elimi koluna koydum. Sinirle belimi daha da sıkı kavradı ve "Aklından bile geçirme, ben izin vermeden boşalamazsın." dedi. Çaresizlik içinde, "Lütfen, sadece benimle seviş..." diye fısıldadım. Sesimdeki yalvarış, sinirini daha da artırdı ve parmakları daha da hızlandı. Onun elleri altında adeta bir arzu kölesi haline gelmiştim. "Bir daha sana başkasının dokunduğunu görecek miyim?" diye sordu, sesi emir verir gibiydi. Hızlıca başımı salladım, onu içimde istiyordum bir an önce. Gözleri zaferle parladı, son sözü "Aferin." oldu.

Yasaklı ÇizgilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin