18

40 0 0
                                    

Zamanla hayatımın neredeyse her alanında büyük bir değişim yaşandığını fark etmeye başladım. Eskiden insanlar bana yaklaşmakta çekinmez, yanımda rahatça oturur, ellerini omzuma koyar ya da hafifçe temas ederdi. Ama artık bu yakınlıklar, yerini derin bir mesafeye bırakmıştı. Sanki çevremde görünmez bir kalkan vardı ve bu kalkanı ben değil, o inşa etmişti. Ne zaman etrafımdaki erkeklerle göz göze gelsem, içimde onları geri iten bir direnç hissediyordum. Oysa bu direnç bana ait değil, onun bana yerleştirdiği bir sınırdı. Şimdi bu sınır, kimsenin geçmesine izin vermiyordu.

Bir gün kampüste yürürken, eski bir arkadaşım yanıma gelip sohbet etmeye başladı. Eskiden onunla ne kadar yakın olduğumuzu düşündüm; şakalaşır, birbirimize temas etmekten çekinmezdik. Ama artık her şey farklıydı. O yaklaştıkça geri adım atıyor, içten içe bu mesafeyi korumak için savaşıyordum. Arkadaşım konuşurken gülümsedim, ama o içimdeki soğukluğu fark etti. Sözlerini bitirip uzaklaştığında, onun gözlerindeki hayal kırıklığını görmek benim için sürpriz olmadı. Artık kimseye karşı eskisi gibi değildim; ne bir dokunuşu kabul edebiliyordum, ne de bir bakışı. O, hayatıma girdiğinden beri diğerleriyle aramdaki sınırlar kalınlaşmıştı.

Onunla buluştuğumuz bir gün, bana yaklaşırken bakışları daha da sertleşti. Eli boynuma hafifçe dokundu ve vücudumun bu dokunuşa nasıl hızla cevap verdiğini hemen hissettim. Tüm varlığım o ana odaklanmıştı. "Artık kimse sana dokunamıyor, farkında mısın?" dedi, gözlerimin içine bakarak. Sesi o kadar kararlı ve güven vericiydi ki, sanki bana evrensel bir gerçeği hatırlatıyordu. Bir süre ona baktım, sonra başımı hafifçe salladım. İçimde büyüyen o teslimiyet hissi beni her geçen saniye daha da derinlemesine etkiliyordu. "Evet," diye fısıldadım, "Çünkü sadece senin dokunuşunu kabul edebiliyorum."

Bu basit cümle bile aramızdaki bağın derinliğini, gücünü ve otoritesini bir kez daha kanıtlıyordu. Her şey onunla başlamıştı ve artık sadece onunla devam edebilirdi. Sonrasında yaşananları düşündüğümde, çevremdeki diğer insanlar bana daha da yabancılaşmıştı. Eski dostluklar, eskisi gibi sıcak gelmiyordu. Herkesle aramda bir soğukluk oluşmuştu; hatta en yakın arkadaşlarım bile bu mesafeyi hissediyordu. Onlar bu değişimin farkına varıyor, ama adlandıramıyorlardı. Bir keresinde en yakın kız arkadaşım, "Sen son zamanlarda çok değiştin," dedi. Bunu nasıl açıklayabilirdim ki? Hiçbir şey demedim, sadece gülümsedim. Çünkü biliyordum ki, bu değişim sadece ona aitti.

Bir gün sınıfta bir grup erkek arkadaşım yanıma yaklaştı. Hepsi sohbet etmek istiyor, bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Fakat o an, sanki etrafımda görünmez bir duvar vardı. Bu duvarın farkındaydım. Onlar bu bariyeri aşmakta zorlanıyor, bir türlü içten bir bağlantı kuramıyorlardı. Ne zaman birisi bana daha fazla yaklaşmak istese, içimde bir direnç yükseliyordu. Bu, ona duyduğum bağlılığın bir yansımasıydı; başka bir dokunuşu, başka bir bakışı kabul etmek imkansızdı. Sonrasında onunla buluştuğumda bu durumu ona anlatmaya çalıştım. Bakışlarında hafif bir tebessümle beni dinledi. "Kimse sana bu kadar yaklaşamıyor. Bunu hissediyorsun, değil mi?" dedi, bakışları derin ve sorgulayıcıydı. "Bu mesafeyi biz kurduk. Sana yaklaşmak bu kadar kolay olmamalı."

O an, onun bu sözlerinin ağırlığını hissettim. Bu mesafe sadece bir rastlantı değildi. O, bu sınırları bilinçli olarak koymuştu ve ben de bunu içten içe kabullenmiştim. "Evet," dedim, "Artık kimse bana kolay kolay yaklaşamıyor." Bu sözler, aramızdaki bağın ne kadar derinleştiğinin en açık kanıtıydı. Onun bana çizdiği sınırların farkına varmıştım ve bu sınırlar, diğer herkesin etrafımdan uzak durmasına neden oluyordu. Fakat bu beni rahatsız etmiyor, aksine rahatlatıyordu. Çünkü artık yalnızca ona aittim, onun dışında kimsenin beni anlaması veya bana dokunması mümkün değildi.

Her buluşmamızda, bu kontrolün daha da derinleştiğini hissediyordum. Parmakları belime dolandığında, bana olan hakimiyetini hissettiriyordu. "Sen sadece benim kontrolümde olduğunda bu kadar güvendesin," dediğinde, sesindeki otorite beni daha da içine çekiyordu. "Evet," diye fısıldadım, ona yaslanarak. "Seninle güvendeyim." İçimde büyüyen teslimiyet, beni her geçen gün daha da ona bağlıyordu. O, beni yalnızca bedeniyle değil, zihnimdeki en derin noktalarda da kontrol ediyordu.

Günler geçtikçe, çevremdeki diğer insanlarla olan ilişkilerim daha da silikleşti. Eskiden her dokunuş normal gelirken, şimdi en ufak bir temas bile rahatsız edici hale gelmişti. İnsanlar bana yaklaştığında içten içe bir geri çekilme hissediyordum. Onun otoritesi altında, kendimi sadece ona açıyordum. Bir gün o bana bakıp, "Kimseye dokunmuyorsun," dediğinde, gözlerimi yere indirip hafifçe gülümsedim. "Çünkü sadece senin dokunuşunu kabul edebilirim," dedim. Bu sözler, aramızdaki bağın derinliğini bir kez daha gözler önüne seriyordu.

Zamanla hayatımın merkezine tamamen o oturdu. Artık kimse bana onun verdiği güveni, huzuru ya da anlamı veremezdi. "Sen tamamen bana aitsin," dediğinde, başımı onaylayarak eğdim. O an onun dünyasında yaşıyordum, tamamen onun kontrolündeydim. Ve bu kontrol, her geçen gün daha da derinleşiyordu. Artık başka kimseyle bu hisleri paylaşmak istemiyordum; çünkü sadece onun dokunuşları, onun bakışları hayatıma gerçek anlam katıyordu.

Her geçen gün, onun kurduğu bu sessiz otorite altında, kendi kimliğimden uzaklaşıyor, tamamen ona ait oluyordum. Bu değişim beni korkutmuyor, aksine derin bir huzur veriyordu. Çünkü artık biliyordum ki, o bana sahip oldukça, ben de kendimi daha güçlü ve güvende hissediyordum.

Yasaklı ÇizgilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin