Kıpırtı

148 11 2
                                    

Nihayet gözlerimi ondan alabilmiştim ki tam o sırada yanıma bana yardım eden kız geldi.

-Melis Hanım sizi makyaja almamız gerekiyor.

-Ah peki. Ne tarafa?

-Buyurun böyle, yardımcı olayım.

Makyaja başladılar. Bir an külkedisinin gerçekten nasıl prensese dönüştüğünü anladım. Evet çirkin bir kadın değilim ama aynadaki kişi gibi de değildim ben. Ama bu ... Evet hoşuma gitti.

-Kostümleriniz hazırlandı. Bay Jun'un çekimleri bitti sizi alacağız hazırlıklı olun.

-Peki olurum.

Boynumdan aşağı bir soğukluk hissettim. Heyecandan terliyordum ama bu olmamalı. Ben heyecanlanırken kalbimin daha fazla atmasına sebep olan bir şey oldu. Min Jun tam da dibimde durmuş gözlerini dikmiş bana bakıyordu.

-Bir şey mi oldu ?

-Aaa yok. Yok. Şey yok hiçbir şey öyle baktım sadece.

-Ah anladım. Şey ... Yorucu görünüyor.

-Ah evet biraz yorucudur tabi ama eğlenceli bu arada sana sesleniyorlar.

Bana mı ben neden duymuyorum? Neden sadece Min Jun'u duyuyorum ve neden etrafta ondan başka kimse yok? Herkes nereye gitti ?

-Melis ! Melis seni çağırıyorlar.

-Ah evet ben de gidiyordum zaten.

Bir sesin bu saçmalığa son vermesi beni sevindirdi. Ne oluyor ki bana anlamıyorum.Bunun sonunda umarım iyi bir şeyler çıkar çünkü kendimi hiç iyi hissetmiyorum.

Giymem için bana tayt ve kısa bir sporcu atleti verdiler. Spor ayakkabı giyip bant üzerinde koşacakmışım. Çok zor olmasa gerek. Bunu zaten her gün yapıyorum sadece bu gün kamera karşısında olacak. Gözlerimin neyi varsa etrafta fellik fellik bir şeyler arıyor. En iyisi işe odaklanıp bir an önce bitirmek.

Giymem gerekenleri giydim ve kamera karşısına geçtim. Evet yapabiliyordum çünkü çok da zor bir şey değil sadece koşuyorum. Bant üzerinde yani ... İşte ben öylesine yaptığı işe kendini kaptırmışken içeri Jun girdi. Neden? Neden bana bakıyor ki sanki? Hem çekimi bitmedi mi onun neden burada? Bir dakika ya bunun senin için bir önemi yok ki ! Sana ne ki !!!

Tekrar üzerimi değiştirip önlük giydim ve masa başında çekimler devam etti. Neyse ki çok uzun sürmedi. Kabine girip üzerimi değiştirdim. Kabinden çıkar çıkmaz Jun karşımda bitiverdi.

-Mİn jun ! Merhaba. Sen gitmedin mi? (artık resmi konuşmayı bıraktım çünkü o bunu uzun zaman önce yapmıştı.)

-Gidecektim de bir şey unutmuşum onu almaya geldim. Eee sen Kore'ye ilk defa mı geldin?

-Evet ilk gelişim. Nedennn...

-Oh ne iyi o zaman Kore'nin en iyi lezzetlerini denemedin.

-Yani evet de ...

-Taman çok güzel. O zaman seni bir yere götüreceğim hem şu valiz faciasını telafi etmiş olurum.

-Peki olur. Geleyim bakalım.

Geleyim bakalım mı? Bu ne kabalık bende ki anlamıyorum. Hayırda ben niye yemek teklifini kabul ettim şu an ya? Neyse kabul ettik bir kere gitmemek olmaz.

Arabası vardı kapının önünde. Kapımı açtı, ben de bindim. Bir dakika ya kapımı mı açtı? Ya ben böyle şeylere hiç alışkın değilim. Neyse bir önemi yok ki...

-Senin için benimle görülmek sorun olmaz mı?

-Evet olur. Ama görülmeyeceğiz ki?

-Nasıl yani?

-Çok sakin bir yerde benim mekanım var seni oraya götüreceğim. Yemekleri çok lezzetlidir.

-Anladım. Merak ettim.

Bir anlık gözlerim onun yüzüne kaydı. Beyaz tenine... Öyle beyazdı ki insan bakarken huzur buluyordu. Çekik gözlerinin altındaki torbalar bile sevimli duruyordu. Geniş alt dudağının hemen yanındaki derin gamzesi ... Bir insan böyle güzel olabilir mi düşündüm bir an.

-Demek diyetisyensin.

-Aynen öyle.

-Eğlenceli mi? İşin yani. Ne bileyim bir heyecanı falan var mı?

-Yani heyecan arayanlar için pek de uygun bir meslek değil. Ama ben işimi seviyorum. En azından hobilerime de zaman ayırabileceğim bir meslek ayrıca çok yorucu ve sıkıcı değil.

-Vay canına. Peki yapmak istediğin meslek gerçekten bu muydu?

-Şey... Aslında o nokta biraz karışık. Ama evet bu mesleği yapmayı istiyordum ve yapıyorum.

-Şu zaman ayırdığın hobilerini merak ettim.

-İşte spor dans falan...

-Dans mı? Dans eder misin?

Bu cevap onu neden bu kadar heyecanlandırdı ki? Dans... Dans benim hayatımdaki en önemli şey. Yapmayı en çok sevdiğim ve vazgeçemeyeceğim tek şey... Bir şeyler... Bir şeyler bizi bir noktada birleştiriyor gibi hissediyordum. Neydi bu?

-Dans... Ediyorum. Çok severim dans etmeyi. Sen? Ah pardon senin zaten işin bu.

-Evet. Dans benim için en önemli şey. O olmadan hayat anlamını kaybeder bende. Müzik ve dans... İşte bu benim.

'Müzik ve dans... İşte bu benim' bu sözler bana o kadar tanıdık ki. On sekiz yaşında hayalleri için yaşayan bir genç kızın sözleriydi bunlar. Ne yazık ki toplum bu hayalperesti bile değiştirebilmişti. Karanlık girdabına alıp kurallarına onu da sokmuştu. Benim hayallerim miydi en önemli şey yoksa etrafımdaki insanların mutluluğu mu? Etrafımdaki insanları o kadar önemsedim ki bir zamanlar... Şu an bana sunulan hayatı yaşıyorum. İstediğim şeyi değil!

-Müzik ve dans... Benim için de değerli şeyler. Güzel bir işin var mutlu olmalısın.

-Evet! Bu yapmak istediğim şeydi ve mutluyum. Yapmak istediklerimi yapmasam yaşamamın ne anlamı kalırdı ki?

İşte bu söz beni büyük bir maceraya sürükleyecek kapının anahtarıydı. Ben... Eski ben!

Restorana geldik sanırım. Yeşiller içinde bir yerdi. Kuş cıvıltıları vardı her yerde. Arabadan indik. Gerçekten de çok sakin bir yerdi. Ama en önemlisi o kadar huzur dolu bir yerdi ki o an tam orda ne kadar mutlu olduğumu hissettim.

İçeri doğru girdik etrafta insanlar vardı ama hiç biri Koreli değildi ve kimse bize bakmıyordu. Sanırım bu Min Jun'un istediği ortam.

-Nasıl? Beğendin mi burayı?

-Evet. Çok güzel ve huzur dolu... Sevdim. Nasıl keşfettin burayı?

-Babam küçükken beni Kore'ye ilk getirdiğinde buraya yemek yemeye gelmiştik. Daha sonra burası benim sürekli yerim oldu.

-Baban nerde şu an? Çin'de mi?

-Yok. Babam altı yıl önce öldü benim.

-.... Kusura bakma.

-Yok. Önemli değil. Ne yiyelim?

-Açıkçası ben pek bilmiyorum sen öner istersen.

-Peki. O zaman bir düşüneyim.

Dışarıdan çok güçlü bir ses ama içinde küçük bir çocuk gibiydi karşımdaki beyaz adam.

Lezzetli ve doyurucu bir yemeğin ardından tekrar yola koyulduk. Beni otelime bıraktı. Kendisi şirkete gitmeliymiş. Bana bir adres bıraktı. ''Yarın mutlaka buraya gel bekleyeceğim.'' Merak içinde bir uykuya bıraktım kendimi.


En fazla AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin