Hissettiğim mutluluk duygusu uyuşturucu gibi tüm bedenimi sardı. Bir insanın gözlerine bakmak beni nasıl bu kadar kendimden geçirebiliyordu ki? Aşk bu kadar mı harika bir şey? Hep o dizilerde gördüğüm bağlanma duygusu insana böyle mi hissettiriyor? Ya imkansıza bağlandıysam ? Uyumak için çok fazla sebebim vardı ama ben gülümsemekten ve hayal kurmaktan uyuyamıyordum. En iyisi gözlerimi kapatıp yarını beklemek olacak...
Sabahın ilk ışıklarıyla spor yapmak için üstümü giydim. Min Jun'un bana gösterdiği parka doğru yol aldım. Koşmak bana çok iyi geliyordu ama sabahları etrafta hiç insan olmaması beni biraz korkutuyordu. İçimi rahatlatansa koşu ritmime uyan müziğim... Bütün kaslarımın tek tek rahatladığını hissederken bir anda biri kolumdan tuttu. Korkuyordum. Kalbim bir anda hızla atmaya başladı. Zaten daha yeni dehşet verici bir olay yaşamıştım birini daha kaldıramazdım. Temkinli şekilde döndüm ve o anda beyaz adamın her zamanki o bayık ve tatlı bakışları karşımdaydı. Sadece gözleri görünecek şekilde suratına maskeyi takmış ve kapişonunu takmıştı.
-Napıyorsun burada?
-Birkaç saat sonra şirkete gideceğim de biraz sabah oksijeni almak istedim. Sen?
-Her sabah yapacağım artık bunu. Normalde yapıyordum ama Kore'ye geldiğimden beri sabah koşusu hikaye olmuştu artık devam.
-Tamam o zaman beraber koşalım.
Beraber koşmaya başladık. Kulaklıklarımı çıkarmıştım ama bu seferki müzik çok daha güzeldi. Birbiriyle uyumlu şekilde koşan iki kişinin ayak sesleri...
Sakarlık yapamak için ne sebebim ne de ortamım vardı ama ben tam da zamanını bulmuştum ki bir anda sendeleyep ayağımı burktum. Şu çok klasik sırtta taşıma sahnesini her kız ister ama ben istemiyorum. Tabi ki Min Jun olayın şokuyla bana yardım etmeye çalışıyordu. Ama ne yazık ki bileğimin acısı ayağa kalkmamı engelliyordu. Yardım almadan kalkamazdım.
-İyi misin? Gel kaldırayım seni.
Kolumdan tutup beni kaldırdı. Önce beni sırtıona almayı teklif etti. Israrla red edince o anda bana doğru iyice yaklaşıp bana sarıldı ve o şekilde beni kenardaki banka götürdü. Kalbim fazla hızlı ve fazla ezgili atıyordu.
-Yolda yürürken dikkat etmen gerekiyor.
-Özür dilerim bir an önümdeki taşı görmemişim.
- Haha önünde taş yoktu ki :D
-Ya tamam sonuçta... Ya dalga geçmesene utanıyorum işte.
-Tamam tamam özür dilerim. Bekle biraz karşı market var buz vardır alayım ben.
Benimle dalga geçmişti ama bu beni üzmüyordu aksine mutlu ediyordu. Anlamadığım bir şekilde hem de ...
Buzu getirdi. Önüme eğildi, ayaklarıma... Elindeki buzu acıyan bileğimde tuttu. İşte o an gerçekten utanmıştım.
-Ben yapardım aslında. Zahmet etme.
-Olur mu? Ben hallediyorum. Rahat ol sen. Bir daha da yürürken önüne bak tamam mı ?
-Ya lütfen hatırlatma çok utanıyorum.
-Anladım.(O harika gülümsemesiyle)
Bir süre bankta oturduk. Bileğimin acısı geçmişti. Zaten saat de bayağı ilerlemişti. Eğer hemen gitmezsek hastaneye geç kalacaktım. Vedalaşıp ayrıldıktan sonra direk eve gittim. Banyo yapıp hızlıca hazırlandım ki bu konuda çok iyiyimdir. Arabamı alalı çok olmadı. Aslında araba almak istemiyordum. Her zaman toplu taşıma kullanmayı tercih ederim. İzmirli olmanın verdiği bir alışkanlık sanırım. Ama burada sıkıntı oluyordu. Siyah Minime binip hastaneye doğru yol aldım. Bugün hastane parlak ve neşeli görünüyordu. Ama sonuçta hastane... Kasvetini kimse söküp alamaz. Mutluydum. Hastalarımla gayet iyi bir gün geçirmiştim ta ki o kız gelene kadar. Hyo Sonn...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En fazla Aşk
RomanceÖnce valizler karışır. Sonra duygular. Önce bir fotoğraf çekiminde karşılaşır iki insan sonra kalpleri birleşir tek bir fotoğraf çerçevesinde... Yeni bir hayata yelken açan kadın bilmiyordu en zor aşkı bu yeni ülkede bulacağını... Gerçek duygula...