Kalbim fazla hızlı, fazla heyecanlı... İçimdekileri söylemem lazımdı. Ama içimde o cesaret yoktu. Yapamadım. Çok istedim " Ben de sana sarılmak istiyorum. Sarılıp bırakmamak..."
- İyi misin? Kötü bir şey mi oldu.
- Bir şey yok. İyiyim. Dans edelim hadi.
- Bu kıyafetle?
- İstiyorsan olur bence.
-... İstiyorum.
En güzel dakikalardı yine. Hiçbir şey söylemeden her şeyi anlatabiliyorduk. Sadece dans ederek...
Ve o an... Nefesini gözlerimde hissettim. Müzik çalıyordu ama biz durmuştuk. Sadece birbirimize bakıyorduk. Artık geri dönülmez bir yola girmiştik. Bir anda dudaklarının sıcaklığını hissettim dudaklarımda. Öyle güçlü bir çekimdi ki aramızdaki asla geri çekemedim kendimi. Kendime verdiğim tüm sözleri unutmuş hayranların bütün laflarını aklımdan çıkarmıştım. Şu an sadece onu düşünüyorum, onu hissediyorum.
Beni daha çok kendine çekti. Dudaklarımız ayrıldı. Gözlerini benden çekmedi. Ona baktım. O an sanki o benim her şeyimmiş gibi gissediyordum. Ve bir anda her şeyim oluvermişti.
Sarıldı bana tekrardan. Sıkıca... Bir daha hiç bırakmayacakmış gibi... Ben de ona sarıldım sıkıca bir daha hiç bırakmayacakmışım gibi...
- Nasıl oldu? Ben sana ne ara bu kadar aşık oldum?
- Min Jun... Ben bilmiyorum. Bu çok yanlış ve saçma!
- Umrumda değil kimin ne düşündüğü ben seni seviyorum bu kadar basit.
- Umrunda olmak zorunda! Bak senin hayranların var gerçek olmasa da bir sevgilin var. Bu bu çok yanlış.
- Sen beni sevmiyor musun? Tek bir söz yeter benim için.
- Ben... Seviyorum çok seviyorum hem de.
- O zaman kimsenin bir önemi yok. Düşünme hiçbir şeyi.
- Olmaz! Seni düşünmek zorundayım. Ben gidiyorum. Danstan sonra hayatından çıkıyorum tamamen.
- Melis saçmalama!
- Özür dilerim Min Jun ama bunu sana yapamam. Bu bencillik olur.
- Melis!!
Kapıdan koşarak çıktım. Gözyaşlarımı tutamadım. Onu istiyordum deli gibi. Kalbini istiyordum, bedenini istiyordum. O benim olsun istiyordum ama buna izin veremem. Onun için kendime de ona da engel olmam lazım.
Eve geldim ama içeri giremedim. Min Jun arkamdan gelip kolumdan tuttu.
- İstemek yetmiyor mu?
- Yetmiyor...
Bıraktı kolumu. Baktı sadece. Hiçbir şey söylemeden baktı öyle. Ben de baktım boş boş gözlerine.
- O zaman dans bitince...
- Evet dans bitince hayatından tamamen çıkacağım.
Baktı, baktı ve arkasını dönüp gitti.
Yatağıma yatıp deliler gibi ağladım. O show hiç gelmesin istiyordum. Her şeyin bitmesine sadece yirmi yedi gün kaldı. Bir daha gözlerine bakamayacağım. Bir daha beyaz tenine dokunamayacağım. Yirmi yedi gün sadece...
Uyanır uyanmaz üzerimdeki derin ağırlığı hatırladım. Aynaya baktığımda gözlerim ağlamaktan şişmişti. Sağlam bir makyaj yapmam gerekti. Belki gözyaşlarımı saklayabilirim ama içimdeki acıya engel olamıyorum. Belki zamanla alışırım.
Hastaneye geldim. Bugün Ah Jin izin izin almıştı. Yanıma yardım için asistan vermişler. Öğlen yemeğinde canım çok fazla çikolata istediği için gidip aldım. Çikolatamı yerken Bay Chin Hwa'yla karşılaştık.
- Vay vay vay çikolata yiyiyorsun.
- Ha ha ! Arada oluyor işte.
- Afiyet olsun.
- Teşekkürler.
Odama girdim.Yedek asistan bana bir posta geldiğini söyledi. Masamın üzerinde bir kutu vardı. Kutuyu açmamla yere atmam bir oldu. Dehşet içinde kalmıştım. Kutunun içinde ölü kanlar içinde bir fare vardı. Ağlamaya başladım. Kim neden böyle bir şey yapsın ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En fazla Aşk
RomanceÖnce valizler karışır. Sonra duygular. Önce bir fotoğraf çekiminde karşılaşır iki insan sonra kalpleri birleşir tek bir fotoğraf çerçevesinde... Yeni bir hayata yelken açan kadın bilmiyordu en zor aşkı bu yeni ülkede bulacağını... Gerçek duygula...