Bölüm : 1 - İtimat!

2.5K 335 129
                                    

ALACA KIZI 

Bölüm: 1 – İtimat!

Sevgili Çocuğum!

Canım, cananım, karanlıkta kalan en parlak günışığım. Ümidimin kesildiği noktada elimden tutanım, yumruk kadar varlığıyla gücüme güç katanım. İsterdim ki sana cenneti vereyim, gelgelelim elimde kederle yoğrulmuş bir hayat var.

Seni öğrendiğim gün delice bir korku düştü yüreğime, yine de ümidim oldun sen benim. Hayat bize ne verecek bilmiyorum ama benim hayattan alacaklarım belli. Sana yaşayamadığım, noksan kaldığım ne varsa sunmaya çalışacağım, söz veriyorum meleğim...

Yetemeyeceğim noktalar olacak pek tabii, ancak şundan emin olabilirsin ki; annen senin için dünyanın altını üstüne getirir!

Günışığı'nın annesi...

2 Kasım 2024

Bitmek istediğim noktada gözlerimi açtığımda umduğum yerde bulamadım kendimi. Esasen nerede olmayı umduğum hakkında da bir fikrim yoktu. Hastanedeydim ya da değildim, bundan emin değilim. Nitekim kaldığım oda bağlı olduğum cihazlar dışında hastaneye dair bir şey taşıdığı söylenemezdi.

Gözlerimi kısarak etrafa bakındım. Yüksek tavanlı, beyaz renk tabanlı gold desenli duvarlara, ceviz renginde ahşap pencerelere, tam karşımdaki kilim desenli divana ve yerdeki halılara, bir tane dolap ve odanın içindeki iki ayrı kapıya sırayla baktım. Nerede olduğuma dair bir fikrim olmasa da hislerim ülkemde olmadığımı fısıldıyordu bana. Ortamın havası dahi yabancı bir yerde olduğumu haykırıyordu sanki!

Bağlı olduğum cihazlardan biri ötmeye başladığında dakikalar geçmeden odanın kapısı açıldı. Önden tamamen siyahlara bürünmüş peçeli bir kadınla hemen peşinden gelen açık olan ancak başının üzerine şal örtmüş başka bir kadın içeriye girdiklerinde kısık bakışlarımla onları izliyordum. Kimdi bu insanlar ve ben neredeydim?

Şal takan kadın yatağa doğru yürüdü, önce öten makinayı kapattı hemen sonra bana döndü. Komodinin üzerinden ışık kalemini alıp üzerime eğildiğinde anladım ki doktordu. Göz kapaklarımı birbirinden ayırıp ışığı gözbebeklerime tuttuğunda kaçınmaya çalışsam da milim oynatamadım bedenimi. Gücüm tükenmişti sanki. Aynı işlemi diğer gözüme de yaptığında doğrulmadan bana bakmayı sürdürdü.

Bir şeyler dediyse de oynayan dudakları ve anlamsızlıkla yükselen sesiyle öylece bomboş bakışlarla ona baktım. Peçeli kadın bir şeyler söylediğinde kafasını onaylarcasına sallayarak bana döndü. Bu sefer İngilizce "Beni anlıyor musun?" diye sordu. Kafamı onaylarcasına salladığımda, "Nasıl hissediyorsun?" diye sordu heyecanla. İletişim kurabilmemizden memnun kalmıştı.

"Yorgun," dediğimde kısık çıkan sesim ve acıyan boğazımdan dolayı yüzümü istemsizce buruşturdum. Çok susamıştım, dilim damağım birbirine yapışmıştı sanki.

"İngilizce konuşabilir misin?"

Soruduğu soruyla anladım ki az önce ona Türkçe cevap vermiştim. Beynim o kadar yavaş çalışıyordu ki aldığım uyarıcı işlemek ve geri dönüt sağlamak için dakikalarımı vermem gerekiyordu.

"Su," dedim, sorduğu soruya cevap vermeden önce. Su içmem gerekti. "Su... Su verir misiniz?"

"Suyunu içeceksin Bergüzar," dedi aksanlı telaffuzuyla. "Ancak önce sorduğum sorulara cevap vermen gerek. Nasıl hissediyorsun?"

"Yorgun," dedim ağrıdan zonklayan gözlerimi kapatmamak için direnirken. "Başım... Başım çok ağrıyor... Göz... gözlerim dışarıya fırlayacakmış gibi..."

ALACA KIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin