Cevap İstiyorum!

3.3K 202 48
                                    

Bölüm şarkısı Ruelle-Until We Go Down

Yatağımda öylece oturuyordum. Perdemi biraz aralamıştım. Yoldan geçen arabalara bakıyor, tekerlek seslerini dinliyordum. Gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı özgürce akıyordu ve çok rahatsız edici bir ıslaklık bırakıyordu. Ellerimle ıslak gözlerimi silerken bir parça kirpik elime geldi. Kirpisi baş parmağım ve işaret parmağım arasında sımsıkı tuttum. Bir dilek dilemeliyim. Gökyüzüne gözlerimi çevirdim. Filmlerde dilek tutarken oluşan o sihirli parıltıyı bulmak için yıldızları aradım. Hiç yıldız yoktu. Ellerimi sertçe kot pantolonumun diz kısımlarına sürttüm ve o kirpikden kurtuldum.

Evren bile dilek tutmama; mutluluğu dilememe karşı!

Ağlamam şiddetlenirken odamın kapısı çaldı.

"Git buradan." dedim yorgun bir sesle.

"Benim, Yelit. "

Başımı pencereye dayadım. "Git buradan. "

"Kuzen, hadi ama!" dedi alınmış bir sesle. Sonra tekrar her zamanki neşeli sesini takındı. "Geleyim be! Ben lan ben! En sevdiğin kuzenin!"

Her şeye rağmen boş sokağa bakarken gözlerimi çevirdim. "Sen zaten tek kuzenimsin. "

"İşte bu yüzden sana lazımım bebek!"

Elimle ıslak yanaklarımı sertçe sildim. "Peki gel. "

Önce başını kapıdan biraz uzatıp sevecen suratıyla baktı. Sonra gözlerini şaşı yapıp dil çıkardı. Burukça gülümsedim. Güldüğümü görünce sırıtarak odama girdi ve kapıyı kapattı. Yatağımın üstündeki peçetelerle iğrenerek baktı. "Bunlar ne?"

Burnumu çekerek "Sümüklü peçete. " dedim.

Bana şaşkınlıkla baktı. "Bütün sümükler senden mi çıktı?"

Göz devirdim. Elinin tersiyle peçeteleri yere itip yatağıma oturdu. "Kuzen ağlama artık be..."

Burnumu çektim tekrar. "Ağlamayayım da ne yapayım Yelit? "

Bana temiz bir peçete uzatırken kaşlarını çattı. "Sadece bugün olanlar değil mesele, senin aklın başka şeylere de takılmış. Bize anlatmadığın bir şeylere..."

Evet. Onlara anlatmadığım çok düşünce vardı kafamda.

Ben sanki dokunulmazdım. Dünya dokunamaz, canımı yakamazdı. Hayallerim kumdan kale gibi yıkılınca düşüncelerim, beni ben yapan düşüncelerim yerini zayıflığa bırakmıştı ve ben artık dokunulmaz değildim. Koruyamıyordum kendimi. Güneş, zayıflığımın yarattığı bariyeri aşamıyordu ve gölgeler dolaşıyordu ruhumda. Güneş ışığı alamıyordum; kader yüzüme gülmüyordu.

İçimdeki bu çaresizliği, bu çaresizliğin kalbime yaptığı büyük baskıyı kaldıramıyordum. Kaldırmaya çalıştıkça bastırıyor; nefesimi kesip canımı yakıyordu.

Hislerim sadece kafamda düşünce olarak değildi. Aynı zamanda kalbimdeydi. Belki beynimdeki düşünceleri silebilir, yeni şeyler düşünebilirdim ama kalbime söz geçiremezdim. Kalbime söz geçiremiyor olmam kesinlikle zayıflık değildi. Bunu kabullenmiştim ama acıyordu işte! Korkuyordum ve kaçmaya çalışıyordum.

Sevgi, benim için dost sevgisi paha biçilmezdi.

Isteklerim vardı, ait olabilmek gibi ama olmadı.

O okulda tamamen yabancıydım. Gözyaşlarım soğuk birer damla gibi değil, alev parçaları gibi canımı yakarak yanağımda süzülüyordu. Istemiyordum bu acıyı!

Yelit gibi olmak istiyordum mesela. Ağlarken burnu bile akmayan kuzenim... Şimdi Yelit, kuzenlik vazifesini yerine getirmek için karşıma oturmuş anlatmamı bekliyordu. Bunca şeyi, bu ruhumdaki büyük kırgınlıkları ve büyük fırtınayı nasıl anlatırdım? Anlatsam da anlamasını bekleyemezdimki! O aitti. Bir topluma ayak uydurmuş ilerliyordu. Ben, o arkadaş grubuma dahi tam olarak ait hissetmiyordum bazen.

Güçler Okulu 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin