24. Bölüm

3.9K 295 6
                                    

Hayat sana kendini anlatma fırsatı tanımadan seni anlatır. Bazen iyi bazen kötü.

Akay temkinli bir şekilde içeriye girdi. İlk önce büyük binanın içerisini gelişigüzel bir şekilde süzdü. Gerçekten büyüktü. Sol tarafta ileriye doğru olan uzun bir koridor vardı. Muhtemelen personel odası ve tuvalet için olmalıydı. Planı riskliydi. Fakat o riski göze almıştı.
Koridora yöneldiğinde gayet normal davranmaya çalışıyordu. Etrafında onu farkedecek birileri olup olmadığını gizliden kontrol etti ve devam ettii.
Hoş, niye farkedilecekti ki? Gayet normal bir müşteri kılığındaydı ve pek tabii tuvalete gidiyor olabilirdi.
Tam da tahmin ettiği gibi bu koridor tuvalet içindi. Ama hala personel odasını görememişti. Biraz daha ileri gittiğinde yine sol tarafa açılan küçük bir yer vardı. İşte personel odası buradaydı.
Her personel odasında olduğu gibi bu kapının üstünde de "personel harici girmek yasaktır" tabelası asılıydı. Tekrar kendisini farkedebilecek biri olup olmadığını kontrol etti. Daha sonra yavaşça kulağını kapıya dayadı ve içeride biri olup olmadığına emin olmaya çalıştı. İçeriden ses gelmiyordu. Kapı kolunu ses çıkarmamaya çalışarak aşağı indirdi ve kapıyı açtı.
*****
Masal elleri mantosunun cebinde, henüz dinmiş olan yağmurun ıslattığı nemli kaldırımda yavaş adımlarla yürüyordu. İçi biraz daha rahatlamıştı sanki. Kadir amcanın söyledikleri, o eski kitaplar, o güzel atmosfer onu rahatlatmıştı. Zamana bırakacaktı artık. Gizemlerden bıkmıştı ama sabretmesi gerektiğinin farkındaydı. Hem belki de böylesi daha iyiydi. Belki de bazı şeyler öğrenilmeden daha güzeldi.
Masal bir anda cebine girip ellerini tutan büyük ellerle düşüncelerinin içinde sıçrayıverdi.
"Benim sevgilim bu soğuk günde neden tek başına yürüyor acaba?"
Bir anda hızlanan kalp atışları, Yektanın az önce söyledikleriyle daha da hızlanmıştı.
O anın verdiği şokla bir süre boş gözlerle sevdiği adama baktı. Sonra kendine gelmesi gerektiğini hatırlayarak gözlerini kıstı.
"Sen az önce ne dedin?"
Sevgilim mi demişti? Bunu Yektadan duymak öyle garipti ki. Yani bunu hiç dile getirmemişlerdi.
"Neden tek başına yürüdüğünü sordum. "
Masal gözlerinin hakimiyetini sürdürürken adımlarını oldukça yavaşlattı.
"Hayır hayır, yani... sevgilim dedin."
"Ee diyemez miymişim? Kim koymuş o kuralı? "
Genç kız dudaklarının kıvrılma isteğini daha fazla reddedemedi ve gülümsedi.
"Yani tabii ki diyebilirsin de biraz garip geldi."
Bu sırada Yekta da gülümsemişti. Gülümseyişi öyle güzeldi ki Masal gözlerini ondan almak istemiyordu.
Gülümsediği zaman yeşil gözleri parlıyor gözlerinin yanı kırışıyordu. Öyle harika görünüyordu ki Masal böyle birine sahip olduğu için tekrar ve tekrar şükretti.
Yekta Masalın, cebindeki elini sıkıca kavrarken sordu.
"Neredeydin?"
Masal durgun bir ses tonuyla, "Kadir amcanın yanına gittim" dedi.
Bu sefer gözlerini kısarak bakma sırası Yektadaydı.
"Öyle mi küçük hanım. Vay be, hocamı ziyarete de gider olmuşsun." dedi yapmacık bir içerlemeyle.
Masal muzip gülümsemesini yüzüne yerleştirdi.
"Ne o bakıyorum da hava da kıskançlık kokuları var."
"İnsan bi haber verir, şimdi sen gelmiyorsun Masal geliyor diye sitem edecek bana."
"Haklı valla. Sen de git ziyaret et adamı. Hocan sonuçta."
Bir süre daha konuştuktan sonra kitapçıya vardılar. Yektanın az önce farketmediği bir şey vardı içeride. Büyük vitrinin önündeki kitaplar azalmış ve yeni yerleri yerde duran koliler olmuştu. Masal bundan hiç söz etmemişti Yektaya. Gördükleri karşısında merakla sordu.
"Burada neler oluyor?"
Masa Yektanın kolileri farkettiğini anlayınca umursamaz bir hal takındı.
"Zaten olacak olanı biraz daha erkene alıyorum. Hoş erken de sayılmaz aslında."
Yekta bi hışımla bedenini Masala döndürdü.
"Ne demek erkene alıyorum. Ne konuşmuştuk bunu düşünmek yoktu. Ne olacağı belli olmaz demiştik. Kaldır bunları Masal."
Masal boğazını temizledi ve kesin bir ifadeyle, "Hayır" dedi.
Neydi bu şimdi? Bir anda nasıl bu kadar kesin bi ifadeye bürünmüştü?
Yekta Masalı kendisine çekti ve gözlerini hapsi altına aldı. Daha sonra aldığı nefesle göğsü kalkıp indi. Oldukça yakınlardı.
"Noldu birden böyle?" sesi yunuşacıktı. İnsanın içini ısıtacak türden ve kısık.
"Burası senin huzurun, yıldızların , evin, burası gökyüzümüz unuttun mu? Böyle sırtını dönemezsin. Sonuna kadar bekleyeceğiz. Hayat mucizelerle dolu. Bunu en iyi sende öğrendim."
Avcunu Masalın yanağına yerleştirdi ve ona yanında olduğunu hissettirmeye çalıştı.
"O gün geldiğinde daha kötü olmasından korkuyorum."
Yektanın hissettirdiği şefkat Masalın içine işlemişti. İster istemez sesi yumuşadı.
"Olmayacak. O gün gelse bile ben yanında olacağım ve birlikte atlatacağız. " Öne uzandı ve küçük bir buse kondurdu Masalın alnına. Daha sonra yavaşça geri çekildi.
" Şimdi o günün geleceğini düşünmekten vazgeç ve kitaplarınla mutlu olmayı öğren. " dedi Yekta çocuğuna öğüt veren bir baba misali taklit yapmaya çalışarak.
İşe yaramış olmalı ki ikisi de gülümsemişlerdi. Daha sonra birlikte kitapları kolilerden çıkarmaya başladılar.
****
Akay kapıyı açtığında karşısında bir anda ona dönen bir personel gördü. Sanki gizli bir şey yapıyormuş gibi korkuyla bakmıştı Akay'a. Baktığı sırada dolabı kaydırmaya çalışıyordu . O korkunun getirmiş olduğu sinirle olacak ki kaşlarını çatarak, "Sen de kimsin?" dedi uzun boylu genç.
Aslında genç bir öğrenciye benziyordu. Hafif kirli sakalı neredeyse 1,80 boyu vardı. Daha çok genç görünüyordu. Belki de burada ki kirli işlerde parmağı vardı. Eğer öyleyse acemi olmalıydı. Az önceki korkusuna bakılırsa tedirginlik payı yüksekti.
Akay cesur bir atılganlıkla ve biraz sonra ne diyeceğini bilmese de içeri adımını attı ve dışarıyı gözler gibi yaptı.
"Şey sen bilmiyor musun? Çınar bey personel odasında birini bulacağımı onun bana yardım edeceğini söylemişti o sen değil misin yoksa? "
Çocuğun acemiliğinden faydalanmaya çalışarak hata yapmasını umdu. Ve umduğu gibi de oldu. Çocuğun hafiften koltukları kabardı ve duruşunu dikleştirerek sert durmaya çalıştı. Bir şey hatırlarmış gibi oldu.
"Çınar bey şu iş için bir personelin daha geleceğini söylemişti. O sen misin yoksa?"
İşte Akayın aradığı soru buydu. 'Şu iş' dediği uyuşturucu işi olsa gerekti. Biri gelecekti demek. O kişi gelmeden yapacağı şeyi yapmalıydı.
"Evet o benim. Adım Murat. Açık açık söylemek istemedim de pek."
Genç, Çınarın kendisine güvendiğini ve bu işi ona verdiğini düşünerek özüvenle dolmuş olmalıydı. Bilmiyordu ki bu kocaman bir aptallıktı.
"Tamam anladım şuradaki dolapta kıyafetler var." Sağ eliyle kapının yanındaki dolabı gösterdi. "Onları giyer diğerleri gibi davranırsın. Zaten sadece iki kişi bu görevdeyiz, bir de sen. Mallar aşağıda depoda." Sözünü bitirir bitirmez açıklaması gerektiğini anladı. Akay içeri girdiğinde kaydırmaya çalıştığı dolabı tam tersi istikamette kaydırdı altında bir kapak vardı. Kapağı açarak aşağı inen merdivenleri gösterdi.
"Tedbir amaçlı ve olabilecek baskınlara karşı böyle gizli bir yer var. Dolap buraya monteliymiş gibi görünüyor oysa ki değil."
Dolabı tekrar yerine yerleştirdi ve doğruldu.
Belirli raflar var ve alıcılar bu rafları biliyor. Raf numaralarını bir kağıda yazar veririm bir zaman sonra ezberlesin zaten. Oradan alınan kitaplarda da işaretler var böylelikle kitabı almak için getiren kişinin kitabı mı yoksa malı mı almak istediğini anlayabilirsin. Ben Mert bir de yaka kartında Ali yazan biri var sadece üçümüz kasadan görevliyiz. Bu yüzden ortalıklarda dolan, kitapları kontrol ediyomuş gibi yap kasa boşaldığı an kasaya geçersin. Diğer çalışanlar da sadece bizim kasadan sorumlu olduğumuzu biliyor zaten."
Akay öğrendiklerinin şokunu belli etmemeye çalışıyordu. 'Vay be' diye geçirdi içinden. Bu kadarını beklemiyordu doğrusu.
Mert sözünü bitirmiş gibi göründüğü sırada bir şey hatırlar gibi oldu.
"He bir de, olur da bir şey olur koridorun sonunda sağda bir kapı var acil çıkış kapısı. Hadi kolay gelsin acele et." dedi ve dışarı çıktı.
Akay çocuğun aptallığını düşünüp sırıtırken hala öğrendiklerinin ağırlığını üstünde taşıyordu. Bunu bir an önce Yekta'ya anlatmalıydı.
Kıyafetlerini giymeden önce mesaj yoluyla öğrendiği her şeyi Yekta ya gönderdi. Kamera veya dinleme cihazı olması ihtimaline karşın arayıp anlatmamıştı.
*****
Yekta Masalın yanından ayrılarak doğru karakolun yolunu tutmuştu. Geçen akşam kayıt cihazına kaydettiği ses, kanıtıydı ve artık gizli yerlerini bildiklerine göre polise her şeyi anlatıp oraya bakın yaptırmaması için hiçbir sebep yoktu.
Artık Çınarın işi tamamiyle bitecekti. Ve bu olay da bittikten sonra kendisi hakkında her şeyi Masala anlatacaktı Yekta. Babasının yaptıklarından dolayı onu suçlamasından öyle çok korkuyordu ki. Ama yine de yapacaktı. Kim olduğunu bilmesi gerekiyordu artık. Hem belki kısa bir zaman sonra evlenme de teklif ederdi. Ne güzel bir hayaldi bu böyle. Ama ilk önce Masalın tepkisini öğrenmeliydi. Belki o da bırakır giderdi. Sebepler farklı olsa dahi onu bırakıp gitmesi fikrini düşünmek istemiyordu. Zihnini bulandırıp için sıkan bu düşünceleri zihninde kuytu köşede boş kalmış bir odaya sıkıştırdı.
****
Hava neredeyse kararacaktı ve Çınar kitapçıya gelmişti. Yekta hakkında öğrendiği çarpıcı bilgiler keyfini yerine getirmişti oysa ki öğrenmiş olmasının hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini bilmiyordu.
Keyifli bir şekilde içeri girdiğinde gelecek olan yeni personel aklına geldi. Bizzat kendisi seçmiş güvenilirliğini teyit etmişti. Merti kasanın yanında gördü ve yanına yöneldi.
"Şu gelecek olan personel geldi mi? "
Mert gururla omuzlarını dikleştirdi kendinden emin bir şekilde cevap verdi.
"Geldi efendim. Hatta çalışmaya başladı bile buyrun size göstereyim."
Akay raflar arasında dolanırmış gibi yapıyor ve dikkat çekmemeye.
Mert arkasından seslendi. "Murat Çınar bey geldi."
Akay bir anda ne yapacağını bilemedi. Çınarın beklediği kişi kendisi değildi ve Çınar da bunu biliyor olmalıydı. Bilmeme olasılığına karşı Çınara döndü. Fakat Bu sefer plansızlığı işe yaramamıştı. Çünkü Çınar Akayı görür görmez kaşlarını çattı ve "Bu da kim?" dedi. Belli ki kaçma vakti gelmişti. Aklına direkt acil çıkış kapısı geldi ve hemen o yöne doğru koşmaya başladı. Mert ne olduğunu anlayamadan Çınar bağırdı. "Yakala şunu çabuk ol yakalayın!!" diye köpürdü tüm dükkana. Tüm çalışanlar hemen Akayın peşine düşüvermişti.
"Allah kahretsin! Hemen boşaltın rafları hemen." diye bağırdı. Ne yapacağını şaşırmıştı. Yektanın işi olduğumu hemen anlamıştı. Tam o sırada polis sirenlerini duydu ve malları boşvererek acil çıkış kapısına yöneldi.
Polisler içeriye daldığında tüm müşteriler panikle dışarı koşuşturmaya başlamıştı. Bir kaç poliste Çınarın peşine düşmüştü. Yekta da bütün hızıyla dışarıya Çınarı aramaya çıktı.
*****
"Evet babacığım şimdi çıktım kitapçıdan."
Masal dükkanının yanındaki yokuştan yukarı çıkarken babasıyla konuşuyordu. O sırada birden arkasından gelen darbeyle telefonunu yere düşürdü ve ağzından küçük bir çığlık kaçıverdi. Çınar polislerden kaçamayacağını anlamış, Masalı koluyla sabit tutarken belinden çıkardığı silahı kafasına dayamıştı.
Genç kız neye uğradığını şaşırmışken karşısında iki silahlı polis ve bir de Yekta beliriverdi.

Aşkın GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin