Yekta, yağmurlu havadan kaçmak istercesine dükkanın kapısından hızlıca girdi. Aynı hızla gelen Akın da ona yetişmiş içeri beraber girmişlerdi. Oldukça sakin olan kitapçıya göz gezdirdi genç adam. Ve bugün sürekli okuduğu kitabın yanı sıra yanına başka bir kitap daha aldı. Bir şiir kitabıydı. Şiirleri severdi.
"Hava ne kadar da güzel değil mi?" Bahar boş bulunmasını fırsat bilerek etrafı düzenlerken Akının sorduğu soruya umarsız bir cevap verdi.
"Insanın içini karartıyor."
Akın tezgahın önündeki taburelerden birine oturdu."Garip.Bu düşünceyi hiç sevmezdin. Hatta en sevdiğin havaydı yağmurlu hava. En çokta yağmurda yürümeyi severdin. Benim tanıdığım kız sırılsıklam olsa da, hasta olsa da inatla damlaların altında yürümekten vazgeçmezdi. Severdi çünkü."
Akın keskin ve geçmiş rüzgarları esen bir bakışla baktı kıza. Bahar bir an olduğu yerde kaldı. Kafasını kaldırıp bakamıyordu o gözlere. Acı çekiyordu yüreği.
Kararlı ve güçlü bir şekilde gözlerini çocuğun keskin bakışlarına çevirdi. Öyle iğrenç bakıyordu ki çocuk. Iğrenç olan gözleri değildi. Gözlerindeki umarsızlık, hadsizlik, cürretkarlıktı. Bütün bunları yoksayarak cevap verdi Bahar, "O kız bir gün yağmurda yüreğine büyük bir darbe aldı. Acı veren bir darbe. Artık yağmurun her damlası acı veriyor yüreğine. Her damla yüreğine saplanan bir hançer gibi o inatçı kızın. Ondan yağmuru sevmesi beklenemez artık. Yağmur ona o yağmura sırtını dönmüş çoktan."
Bu sözler göğüs kafesini sıkıştırdı çocuğun. Yağmur bahaneydi, kendisine söylenmişti. Belliydi. Bahar her ne kadar büyük bir acıyla dile getirmişse bu sözleri aynı acıyı karşısındakine de hissettirmişti.
Verecek bir cevap bulamadı Akın. Söylenecek bir şey yoktu çünkü. Yaptığı hatayla yüzleşmenin bu kadar acı verici olduğunu düşünememişti.
Bay yeşil gözü gördüğü zaman içinin neden rahatladığına anlam verememişti hala. Adını bilmediği bu kişiye bay yeşil göz demeye başlamıştı Masal.
Bu sefer hiç bakmamıştı, incelememişti, hatta ne okuduğunu bile bilmiyordu. Bütün bunların bir saçmalıktan ibaret olduğunu farketmişti çünkü. Ona neydi başkasının gizeminden ya da ne okuduğundan.
Kendisini tersleyen bu gurur abidesiyle bir daha konuşmaya tenezzül edeceğinden bile şüpheliydi. 'O sadece bir müşteri' diye düşündü içten içe. Okur, alır, gider. Bu kadar. Yeşil gözleri onu her ne kadar çok etkilese de bakmadığı sürece sorun da yoktu.
Bir süreliğine Besteyi kasada görevlendirmiş kendisi rafları düzenliyordu.
Yekta rafları düzenleyen kıza bakarak tebessüm etti. Dünkü hali gelmişti aklına. Geçen günlerin aksine gözünü gözüne bile değdirmemişti genç kız. Oysa her gün değerdi o mavi gözler kendisine. Genç adam birden bu düşündüğü şeylerin ne kadar saçma olduğunu farketti. O ve bir kızı düşünmek bir arada olabilecek en son şeydi belki de. Gözlerini kızdan çekerek şiirlere yöneltti. Onu bu dünyadan alıp götüren sihirli kelimelere.
Yağmurdan sonra ki toprak kokusunu içine çekerek yavaş adımlarla yürüyordu Masal. Sahil gece bir başka güzeldi. Denizdeki yakamozlar gökyüzüyle bütünleşmişti adeta.
Aklı Bahar da kalmıştı genç kızın. Bu gece onlarda kalmasını teklif etti ama yalnız kalmak istediğini söylemişti. Bu durumda yalnız kalmak ona ne kadar iyi gelirdi bilinmez ama madem öyle istiyordu yapabileceği bir şey yoktu.
Akının yaklaşık bir buçuk yıl önce, onu bırakıp gittiğinden beri, yeni yeni toplamaya başlamıştı kendini Bahar. Masal, şimdi birden çıkıp gelen lise arkadaşına hem öfkeliydi hem de merak ediyordu gelişini. Gerçi gidişinin nedenini de bilmiyordu. Kimse bilmiyordu. Kafasına esmiş gitmişti. Hiçbir neden söylemeden hemde.
Serin havanın etkisiyle biraz üşümüştü genç kız. Sahil sakin görünüyordu. Tek tük insanlar vardı. Iki ağacın altındaki bir banka oturdu. Etrafa bakarken iki, üç bank ötesinde oturan biri çekmişti dikkatini. Biraz daha baktıktan sonra Bay yeşil göz olduğunu anladı.
Burası kitapçının biraz aşağısında olduğu için karşılaşmaları olasıydı.
Onu görmesi utanç vericiydi Masal için. Biraz uzağa gitmeyi düşündü ama adamın düşünceli tavrını gördükten sonra vazgeçti. Denizden başka hiçbir yere bakmıyordu.
Masal içindeki merakı yenemeden tekrar düşündü. Acaba nesi vardı ki bu adamın. Kendisi etrafa neşe saçan, gayet mutlu bir insandı. Ama bay yeşil göz onun tam tersiydi. Belki de kötü şeyler yaşamıştı. Masal da yaşamıştı kötü şeyler.
10 yıl önce 5 yaşındaki kardeşini kaybetmişti. Ama geçen 10 yılda atlatabilmeyi başarmıştı. Belki hala içindeki boşluk yerini koruyordu ama alışmayı öğrenmişti. Acının ne demek olduğunu o da biliyordu.
Birden bu düşünceler göğsünü sıkıştırdı ve derin bir nefes aldı. Bu adamı düşünmeyi bırakması gerekiyordu. Hiç tanımadığı bu kişiyi neden sürekli düşündüğüne anlam veremiyordu. Evet çok gizemliydi ama bu onun sorunuydu. Düşünmesi yersizdi.
Yekta deniz havasını içine çekti. Uzun zamandır, çok uzun zamandır şiir yazmıyordu. Giden kahverengi gözlerin ardından içinden gelmemişti hiç. Bırakmıştı yazmayı. Ama bugün okuduğu şiir kitabıyla şiirleri ne kadar özlediğini farketmişti. Edebi ruhları edebiyata aç bırakmamak gerekiyordu. Deniz havası bu şairene ruhu besliyordu adeta.
Tam kalkacakken bir kaç bank ötede gözleri kapalı olan kızı gördü. Saçları rüzgarın etkisiyle etrafa uçuşuyordu. Çok mu soğuk davranmıştı bu kıza. Belki selamına karşılık verebilirdi. Hem belki bir şey soracaktı. Çok mu önyargılıydı? Sonra silkinerek kendine gelmeye çalıştı O böyle şeyleri önemseyen bir insan değildi. Düşünmekten vazgeçerek sahilden ayrıldı.
Ikisi de gururlarının önüne geçemiyor düşüncelerine engel koymadan edemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Gökyüzü
Romance"Kimsin sen?" Adam duyduğu soruyla yeşil gözlerini kızın gözleriyle birleştirdi. Masal'ın sesinde meraktan çok öfke ve kırgınlık vardı. Genç adam cürretkar gözleriyle kıza bakmayı sürdürürken "Özür dilerim" diyebildi sadece. Söylenebilecek hiçbir sö...