18. Bölüm

4.3K 317 11
                                    

Bu bölüm biraz kısa oldu. İlham perilerim beni terk etmiş olmalı :/ Neyse size iyi okumalar ^^

Hayat, aniden karşımıza çıkan olaylardan ibaret. Bu yüzden hazırlıklı olmak yapabileceğimiz en iyi şey.

Soğuk, bu derin sessizliğin içinde içlerine işliyordu. Leyla Hanım ve Masalın başlarındaki siyah örtü rüzgarla birlikte uçuşuyor, toprağın kokusu burunlarını daha çok yakıyordu. Masal duasını bitirdikten sonra mezarın başına oturarak getirdiği beyaz gülleri acımasız toprağın üzerine bıraktı. Acımasızdı toprak. Aldıklarıyla acımasızdı. Alıpta vermedikleriyle.

Toprağı avuçlarının içine hafifçe alarak yavaşça geri süzdü. Ağlamıyordu. Yılların öğrettiği en büyük şey de metanetti çünkü.

"Merhaba miniğim. Beyaz güller getirdim sana. Sen küçücükken güllerin hep kırmızı olmasından yakınır ve beyazların daha güzel olduğunu söylerdin. Hatırladın mı? Bugün 15. yaş günün. Kocaman adam oldun. Paytak yürüyüşlerinle 'abla, abla'  diye gezindiğini hatırlıyorum.

Her neyse.

Yokluğunu hiç sevmiyorum. On yaşımdan beri sevmedim ama alışmak zorundaydım. İnsanın minik kardeşinden ayrılması gerçekten çok zor. Ama bugün senin doğumgünün. Bize geldiğin gün. Sana bunları hatırlatmak istemiyorum. Beyaz güllerinle mutlu olmanı istiyorum sadece."

Kendisinden habersiz süzülen gözyaşlarını farkettiğinde elinin tersiyle yavaşça sildi.

"Biliyorum bu imkansız. Ama keşke şu an burada olsan. Bu saçma mezarın altında değilde bir doğum günü partisinde olsak birlikte. Senin doğumgünü partinde."

Elini 'Burak Can Özdoğan' yazılı soğuk mezar taşında gezdirdi. Daha sonra metanetlerini hala koruyan, belki de korumaya çalışan, anne ve babasına baktı. Mezar başında dikilmiş öylece duruyorlardı.

Masal kendini düzeltmeye çalışarak gözyaşlarını sildi ve yüzüne küçük bir tebessüm yerleştirdi.

"Şimdi gitme vakti. Ama yine geleceğiz. Her zaman. Doğum günün kutlu olsun miniğim."

Daha sonra yavaşça ayağa kalktı ve soğuk rüzgara meydan okuyarak arabaya doğru yürümeye başladı.

Kapalı hava denizi karartmıştı. Kızgın bakan dalgalar kıyıya sertçe vuruyordu. Rüzgar da bir o kadar her şeyi savurmak istercesine sertti. Bahar bugün işe gelmese bir sorun çıkmayacağını söylemişti ve Masal da buna ihtiyacı olduğunu bildiği için kabul etmişti.

"Nasıl bildin?"

Yanına sessizce oturan adamın sıcaklığını hissetmişti. Gözlerini onunkilere hiç değdirmeden sorduğu soruya bir cevap bekliyordu.

"Bahar burada olabileceğini söyledi."

Daha sonra kısa süren sessizliği Yektanın yumuşak sesi dağıttı.

"Hiç bahsetmemiştin. Kardeşinden."

Masal hala gözlerinin özgürlüğünü korurken cevap verdi.

"Konusu hiç açılmamıştı."

"Nasıl oldu?" Yekta bu soruyu sorduktan sonra pişman olmuştu. Böyle bir şeyi sormaması gerekirdi.

"Kalbi delik doğmuştu. Beş yıl çok zorluklarla büyüdü zaten. Sonra daha fazla dayanamadı. Onun minicik bir kalbi vardı Yekta. Küçücüktü. O küçücük kalpteki acımsız delik çok yersizdi. Onun yeri orası değildi. Mutluluğun verdiği heyecanla atması gereken bir kalbi olması gerekirken, her an bir şey olacak mı acaba diye düşündüğümüz bir kalbi vardı. Gereken her şey yapılıyordu ama zaten çok zayıftı. En sonunda da gitti işte"

Aşkın GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin