23. Bölüm

4.3K 298 6
                                    

Derler ki sen bir yerlerde acı çekmeye başladığında başka bir yerde senin şifan hazırlanıyordur.

Yekta bir hışımla arkasını döndüğünde Çınar çoktan dışarı çıkmıştı. Bu da neydi böyle? Kendini Sherlock falan mı sanıyordu bu? Bir an nasıl öğrenmiş olabileceğini düşündü. Hemen Akayla bunu konuşması doğrumuydu acaba? Yakınlarda birileri duymuş olabilir miydi? Akayla ayrıldığında Akay hala çay bahçesinde oturuyordu. Belki bir şeyler biliyordur diye düşünerek tam onu arayacaktı ki Masalın yanında olduğunu farketti. Bunu daha sonraya ertelemeliydi çünkü Masalın bakışları hiçte iç açıcı değildi.
"Bir sorun mu var? Biraz... tedirgin bakıyorsun."
Masal Yektanın sözleriyle silkindi ve kendine gelmeye çalıştı. Bu adam onu tedirginleştiriyordu.
"Şu Çınar denilen adam içime sürekli huzursuzluk aşılıyor. Çok farklı bir aurası olduğu kesin."
Yekta ortamı biraz hafifletmek için Masalı bu konudan uzaklaştırmaya çalıştı.
"Hmm demek aurası farklı. Benim auram nasılmış merak ettim şimdi. "
Bu sözlerini söylerken cam kenarındaki koltuğa yerleşti. Masal da yüzüne muzip bir gülümseme yerleştirirken yanına kuruldu.
"Imm bir düşüneyim bakalım. Senin auran daha çok... burası gibi."
Yekta gözlerini anlamsızca sabitledi ve başını 'yani' anlamında aşağı eğdi.
"Yanii burası gibi işte yaklaştığın zaman, yanımda olduğun zaman hep huzurluyum, rahatım, sonra bunların birazcık dışında heyecanlı da olabilirim."
Bu sefer muzipçe gülümseme sırası Yektadaydı.
"Hımm heyecanlı olabilirsin demek. "
Masal hafifçe gözlerini kısarak baktı ve daha sonra gülümsedi.
" Tamam tamam heyecan kesin var." Bu cevapla Yektanın gülümseyen dudakları daha da genişledi.
Masal Yektanın gülüşünü seviyordu. O güldüğünde sanki içinin eridiğini hissediyordu. Gözlerinin içi gülümsemesiyle dolduğunda ve ona bu şekilde baktığında sanki dünyada başka hiçbir şeye ihtiyacı yokmuş, onun yanında olsa yetermiş gibi hissediyordu. Sevgi miydi bu? Hayır sevgiden daha öte bir şey olmalıydı. Aşktı ama sanki aşktan da öteydi. Adını bir türlü koyamıyordu ama bu adını koyamadığı şey içinde bir yerlerde onu besliyordu. Bu onun en büyük yaşama sevinci oluvermişti bir anda. Bir anda mı olmuştu her şey yoksa zamanla mı, bunun ayrımını yapmak şu an çok zordu. Nerden çıkıp geldiğini bilmeden hayatına girivermişti.
Fakat içinde bir yerlerde bazı huzursuz edici şeylerde vardı. Yektanın en başlarda sessizce burda oturup uzun uzun daldığını hatırlardı. Niçindi bu? Sonra tam olarak ne iş yapıyordu? Ne okumuştu? Nerde okumuştu? Nerede yaşıyordu?
Hiçbirini bilmediğini farketti. Bu farkındalık bir anda yüzünü düşürmüştü.
"Bir şey daha var. " dedi sesindeki kaygıyı oldukça dışarı çıkararak. Yekta bu kaygıyı sezmiş olmalıydı ki bir anda ciddiyete büründü ve söylemesini bekledi.
"Auran çok fazla gizem taşıyor. Düşününce öyle çok bilmediğim şey var ki."
Sitem edercesine söylemişti bunları Masal. Yekta da farkındaydı bu sitemin. Ama ne yapmalıydı? Zamanı gelince anlatırım dediği şeylerin zamanı gelmemiş miydi? Öyle çok korkuyordu ki tarihin tekerrür etmesinden. Geçmişte yaşadığı şeyleri anlatmalıydı. Ondan öncesini de. Kim olduğunu anlatmalıydı. Aslında ne iş yaptığını anlatmalıydı. Ama bu korku büyüktü. Kaybetme korkusu en büyük korkulardan biriydi Yekta için.
Bir an için, çok küçük bir an için her şeyi anlatmak istedi. Ama sonra Masalın babasının başına gelenleri hatırladı. Masalı kaybetmek öyle korkunç bir düşünceydiki. Hem de daha yeni bulmuşken. Şimdilik sadece küçük meselelerden bahsetmeyi düşündü. Bir yerlerden başlamalıydı çünkü.
Masalın elini tuttu ve asılı mantosunu eline aldı.
"Haydi gel." diyerek onu dışarıya çıkarttı.
Genç kız nereye gidyoruz demeye kalmadan Yekta ona mantosunu giydirmişti bile.
Hava henüz kararıyordu ve akşam soğuğu bastırmıştı. Soğuk öyle keskindi ki iliklerine kadar sızıyordu. Yekta Masalı biraz olsun ısıtmak için atkısını onun boynuna dolamış ve kollarını ona sararak sokak lambaları eşliğinde yürüyordu.
Masal en son sorduğu soruya herhangi bir cevap alamadığı için hala biraz kızgındı. Hep böyle kestirip atması canını sıkıyordu.
"Nereye gittiğimizi söyleyecek misin artık?"
Yekta Masala bakmadan kolunu biraz daha sardı.
"Gidince görürsün." dedi ve daha sonra muzipçe gülümsedi. Masal yumuşamamaya çalıştığı için sessiz kalmayı tercih etti çünkü eğer bir şeyler söylerse hemen yumuşardı.
On beş dakika kadar yürüdükten sonra Yekta bir apartmanın önünde durdu. Oldukça büyük ve lüks bir yer olmasının yanısıra küçük bir bahçesi de vardı apartmanın.
Masal neden burada durduklarını anlamaya çalışırken Yekta ellerini siyah mantosunun cebine yerleştirdi.
"İşte burası. Benim evim."
Masal önce Yekta'ya sonra da eve baktı. Burada yaşadığına göre iyi bir gelir kaynağı olmalıydı. Mesleği neydi? Ah ne çok şey bilmiyordu..
"Güzel bir evin varmış." genç kız tatmin olmuşa benzemiyordu. Babasının holding sahibi olduğunu ve kendisinin tek varis olduğunu bilmesini hiç istemiyordu. Hele ki babasının yaptıklarını öğrenmesinden öyle çok korkuyordu ki. Bunu şimdilik bir kenara sakladı.
"Dergi ve gazetelerde köşe yazarlığı yapıyorum bazen. Küçük bir editörlük durumum da var ama fazla ilgilenemediğim söylenebilir."
Masal bunları aklında tarttı. Bunları daha yeni öğrendiği için içten içe Yektaya çok kızıyordu. Ama en azından söylemişti.
"Hmm demek öyle." genç kız hala durgun ve emeline ulaşamamış gibiydi. Her ne kadar bunları öğrenmiş olsa bile hala geçmişteki o kızı, Yektanın kitapçı da o sürekli okuduğu kitabı hepsini merak ediyordu. Ama sormayacaktı. Bunları kendisinin söylemesi gerekirdi.
Daha sonra biraz daha dolaştılar ve en sonunda Yekta Masalı evine bıraktı.
Ona haksızlık mı ediyordu? Birçok şeyi bilmesi gerekirdi belki ama söylemekten korkuyordu.
Ama Masal Yektayı tüm bu gizemine rağmen sevip kabulleniyordu. İşte bu gerçek olmalıydı. Irmakla yaşadığının aksine bu hisler gerçek hislerdi.
Gecenin karanlığı sokak lambalarının cansız ışıklarıyla hafifte olsa aydınlanıyordu. Yekta ıssız sokakta sessiz adımlarını ilerletti ve Çınarın malum ne olduğu belirsiz kitapçısına geldi. Çınar kapıda bekliyordu. Masalla birlikteyken Yektanın telefonuna bir mesaj gelmişti ama o sırada bakamamıştı. Demek Çınar Bey hala bekliyordu.
"Ooo beyzademiz teşrif ettiler."
Yekta karanlık ve soğuk bakışlarının tüm alaycılığını Çınara savurdu. Ellerini siyah kabanının içinden çıkardı.
"Neden çağırdın beni buraya?"
Çınar sinir bozucu bir şekilde güldü.
"Aa bugün söylediğim şeyler sende hiç mi merak uyandırmadı?"
Yekta merak ediyordu. Nasıl öğrenmişti? Ama bunu dile getirmeyecekti.
"Pekala madem merak etmedin ben yine de söyleyeyim. Önemli meseleler konuşurken etrafınızda o meseleye mensup olan insanlar var mı yok mu kontrol etmeniz lazım öyle değil mi? "
Lanet olsun diye düşündü Yekta. Orada bir yerde miydi gerçekten? Öyle olmalıydı çünkü başka açıklaması yoktu.
Yekta sonunda konuşmaya hazırlandı.
"Burada ne pislikler döndüğünü farketmeyeceğimi mi sandın?"
Çınarın yüzü az önceki alaycı ifadesinden sonra birden ciddiye büründü.
"Bizim de kendimize göre tedbirlerimiz var öyle değil mi?"
Yekta elini yavaşça cebine soktu ve cebindeki küçük aletin düğmesine bastı.
"Yani burada uyuşturucu işi yaptığını kabul mü ediyorsun?" küçük bir kahkaha savurdu. "Ne kadar da ironik."
Çınar tam da istediği cevabı vermişti.
"Burada uyuşturucu işi yaptığımı bilmen hiçbir şeyi değiştirmez. Çünkü artık ne kadar arasan da bulamazsın. Güvenlik önemli şey sonuçta."
Ne demek istiyordu? Demek içeride sakladıkları gizli bir yer vardı. Aklına gelen hain plan dudağının Çınarın görmediği kısmının kıvrılmasına neden olmuştu.
"Evet kesinlikle güvenlik önemli şey."
Bunu söyledikten sonra kurnaz gülümsemesiyle oradan uzaklaştı.
****
"Her şeyi anladın öyle değil mi? " Sokağın başından içeri girerlerken gözlerini Akaya çevirmişti Yekta. Çınar ona bunları söyleyerek hayatının en büyük hatasını yapmıştı. Fakat farkında bile değildi.
"Anladım. Seni tanıdıkları için görev bana kaldı. Yani şimdi bensiz yapamayacağını ikimizde biliyoruz." dedi bilmiş tavırla. Yekta kafasını sallayarak gülümsedi.
"Hadi hadi çok konuşma işinin başına."
Akay ciddiyetle kalabalık kitapçıya adımını attı.
Yekta da her zamanki gibi Masalın yanına doğru yol aldı.
İçeri girdiğinde kasada Mi sal yerine başka birini gördü. Biraz etrafa bakındı ama yine görememişti Masalı.
"Masala baktıysan çıktı." Baharın sesi gözlerini dolaştırdığı yerlerden çekip Bahara sabitlemesini sağlamıştı.
"Nereye gitti bir şey söyledi mi? "
Bahar kafasını olumsuz anlamda salladı.
"Hiçbir fikrim yok."
****
Her yeri buram buram tarih kokan kitap kokan dükkana adımını attı Masal. Atar atmaz buram buram huzur doldu ciğerleri. En son Yektayla geldikten sonra bir daha gelmemişlerdi buraya. Oysa biraz uzaklaşmaya, kendini derinden anlayabilecek birileriyle konuşmaya ihtiyavı vardı Masalın.
"Ooo hanım kızım hoşgeldin." ilerideki merdiven başında enerjikliğinden hiçbir şey kaybetmemiş Kadir amca belirdi. 70 li yaşlarında olmalıydı ama hala çok dinçti. Onu böyle dinç tutan en az onun kadar hatta çok daha yaşlı olan bu kitaplar mıydı acaba?
"Hoşbuldum Kadir amcacım." güler yüzle cevap verdi Masal.
"Ne bekliyosun orda hadi aşağı geç bakalım ben de hemen geliyorum. "
Kadir amcanın sözünü dinleyerek merdivenlere yöneldi genç kız.
Aşağısı yukarıdan çok daha güzeldi. Tozlu raflara bakmaktan kendini alamadı. O kadar güzel ve huzur kokan bir yerdi ki burası. Bütün bu yeri içine alıp onlarla yaşama isteği vardı tüm hücrelerinde.
Ahşap eski merdivenlerden inen Kadir amcayı görünce yüzünden hiç düşmeyen gülümsemesi daha da genişledi.
"Geç bakalım otur şöyle kızım" dedi elindeki çayları masanın üstüne bırakarak.
"Bizimki nerede bakalım? "
"Ben tek geldim bu sefer."
Yaşlı adam biraz süzdü genç kızı. Sonra çayından bir yudum aldı.
"Bir şey mi yaptı bizimki? " diye sordu Kadir amca.
Masal utangaç bir ifadeye büründü. Bir şey diyemedi
"Hadi hadi söyle. Daha o gün anlamıştım senin o kız olduğunu. "
Masal bunu duyduktan sonra hafifçe kaşlarını çattı.
" Hangi kız? "
Yaşlı adamın küçük kahkahası doldurdu odayı.
"Hangi kız olacak bizimkini adam edecek türden bir kız. Söyle bakalım ne yaptı?"
Yüzü düştü birden Masalın. Söylemek istediği çok şey vardı ama dökülemiyordu dilinden.
"Yekta.. Çok gizemli. Yani birçok şeyi söylemiyor. Önceden aramızda kocaman bir duvar vardı. Bunu kırması çok uzun zaman aldı. Ama şimdi hala onun hakkında ne çok şey bilmediğimi düşünüyorum. Elbet zamanı gelince söyleyecek ama kendimi bunları düşündükçe kötü hissediyorum."
Kadir amca yılların yaşanmışlığını taşıdığı omuzlarını dikleştirdi. Yüzündeki her senenin bir hatrı olan çizgiler bir anda canlandı. Çayından bir yudum daha aldı ve konuşmaya başladı.
"Yekta hep böyle bir çocuktu kızım. Bir çok şeyi içinde yaşar kimseyle paylaşmazdı. Babası kılıklı o mendebur yüzündendir elbet ya neyse. Kızım bak, bu çocuk yaralı. Yarasını seninle sardı belli ki. Çok büyük yara almıştı ama sen çıkıverdin karşısına. Derler ya sen bir yerlerde acı çekmeye başladığında başka bir yerde senin şifan hazırlanıyordur. Sen de onun şifası oluverdin. Belli ki yeni yeni kapanıyor yarası. Elbet anlatacaktır sana her şeyi. Ama sen bu yolda sabırlı olmalısın. Her şeyini açık açık yaşayamaz o. Sen öğreteceksin ona açılabilmeyi. Seninle öğrenecek ayakta kalabilmeyi tıpkı gerçek aşkı seninle öğrendiği gibi."
Bu tecrübe dolu konuşma içini biraz olsun rahatlatmış mıydı Masalın bilinmez. Ama kendisinin Yektaya iyi geldiğini ve bir o kadar da Yektanın kendisine iyi geldiğini düşündü. Şimdilik bu kadarı yeterdi. Çayından bir yudum daha aldı.

Aşkın GökyüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin