Arkadaşlar bu resimde ki Alya'nın en yakın arkadaşı Peri.
iyi okumalar...Valizim hazır. Şu aptal geziye, şu aptal valizle gitmek zorunda mıyım? Şimdi anneme haber verme zamanı bugün 02:00'da yola çıkıcakmışız. Tam kapıdan çıkıcakken bir mesaj sesiyle ilkildim.
Tabi ki de Peri'den... Sabahtan beri bana mesaj atıyor. 'Alya, bize bir form vericeklermiş. Ben okuldayım senin formunuda alıyorum.' Ayy okula kadar hiç yürüyemem. 'Tamam, alabilirsin.' Anneme haber vermeye aşağıya indim.
"Annee"
"Efendim tatlım. Oturma odasındayım." Odaya girdiğimde annemin telefonunu attırdığını gördüm. Hiç birşey olmamış gibi davranarak, benim köşemde ki kahverengi koltuğa oturdum.
"Saat 02:00 'de."
"Tamam canım ben seni götürürüm okula." dediğinde başımı salladım ve odama doğru yol aldım. 'Biraz dinlensem iyi olur.' düşüncesiyle yatağa attım kendimi.
Bir cafe, klasik müziğin hafif mırıltısı kulaklarımı doldururken insanların konuşması da bir yerden saldırı yapıyor kulaklarıma. Yabancı ülkelerde ki kapı açılınca çalan hafif zil sesini duyduğumda benim dışında herkes kafasını kapıya çevirmiş. En sonda merakımı bastıramayıp döndüğümde, uyandım.
Kalktığımda başımda ki çalar saatin sesini duyabiliyordum. Klasik müzikten eser kalmamış karanlık odada boş boş duvara bakıyordum. Terlemiştim, sanki korku dolu bir rüyadan uyanmış gibi. Saate bakmamla kalkmam bir oldu, saat 01:35'di üzerime hemen düz renk, uzun kollu bir kazak giydim. Altıma da siyah, dar kot giydim. Saçlarımı açtım ama kabarınca, hafif bir küfür mırıldanıp topuz yaptım. Annem arabayı hazırlamış, ısıtıcıyı bile açmıştı. Bu havada arabaya girince insan huzura kavuşuyor sanki ya. Okulun önüne geldiğimde Peri'yi camdan gördüm.
Hafif mavi, dar kot ve beyaz kazakla üzerine mavi şişme mont giymişti, saçlarını at kuyruğu yapmıştı. İlk defa gözüme sade gelmişti. Taa ki pembe tokasını görene kadar 'İşte bu benim tanıdığım Peri.' dedim içimden.
"Hoşçakal anne,"
"Seni seviyorum tatlım, kendine dikkat et."
"Sende."
Peri elime bir form sıkıştırdı ve hemen beni arabaya yönlendirdi. Arabaya bindiğimde Enes arkasına bakarak geliyordu. Enes bizim arkamızda ki koltuğa oturdu.
"Otobüsle mi gidicez." bunu soran Enes'ti. Sanki birşeyden kaçıyormuş gibi arabaya Sarp binince olayı anladım ve içimden bir gülme hissi geldi.
"Otobüsle gitmiyicekmişiz. Havaalanına ve ordanda bekle bizi Yunanlar." Peri bunu söylerken Sarp'ı farketmemişti.
Sarp, Enes'in yanına oturunca gülmemi bastıramadım. Hafif bir gülüş patlattım. Arkadan bir el beni dürterken canım yanmıştı.
"Gülme, ya ben bu deveyle aynı odada kalıcam." Peri bunu duyunca güldü ve telefonunu alıp hemen bir check-in yaptı. Hiç eksik kalır mı? Hanımefendiyi sosyal ağlardan topluyoruz.
Size Sarp'ı anlatayım. Bizim okulun güreş kulübünde. Enes bir zamanlar bu kulübe girip artistlik yapmış hemde bu çocuğa. Güreş takımının kaptanı olduğunu bilmeden önce, sıkı bir dayak yedi. Şimdide o çocukla aynı odada kalıcak.
Uçakta biraz kestirmek istedim. Ama kestirmem uzun sürmüş olmalı ki beni uyandıran Peri geldiğimizi söyledi.
"Saat kaç?"
"Sabahın 6'sı" uçaktan indiğimde soğuk hava yüzüme çarpınca ayıldım. Uçakta tek biz yoktuk. 2 okul gelmiştik. Diğer okul malın teki gibi görünüyor.
Uçaktan sonra otele geldiğimizde hemen uyumak istedim. Ama sabah kahvaltısı için bizi bekliyorlarmış. Geziye başladığımız zaman sıkıcı olucağı belliydi. Garip ama sıkılınca elimdeki formu inceledim. Üstünde ismim, soyadım, okulum, numaram, sınıfım, doğum tarihim ve en önemlisi okul fotoğrafım yüzümü ekşitip kağıdı kıvırdım. Bizimkinlerin suratına bakınca Peri heyecanlı, Enes korkmuş görünüyordu. Gene gülme istediği geldi ama rehberi dinlemeye başlayınca istek köreldi.
Akşam olmuştu. Yunanistan'ın güzel serin bir sahilinde dinlenmemiz için süre tanıdılar. Denizi gören Peri sahile koştu. Garip ama onları görünce denize girme istediğim arttı. Evet yapabildiğim 2. en iyi şey yüzmek. Birincisi koşmak, benimle yarışan herhangi bir çocuğun nefesi tükenip ölme ihtimali var. Gözlerimin maviliğinin buradan geldiği söyleniyor. Hatta eski yazlığımızda arkadaş saydığım bazıları bana "Denizkızı" derdi.
"Alyaa!! Burada fotoğrafımı çekmelisin." Peri bunu diyince tuhaf tuhaf ona baktım. Çevrede fotoğraf çeken gıcık bir kız vardı. Flaş patladıkça sinirim yükseliyordu resmen. Peri'yi kıramayıp telefonu elinden aldım.
Objektifte mükemmel görünen bu kız yakından berbat görünüyordu.
"Uzaktan çek."
Peri'ye gözlerimi devirerek baktım. Geri geri yürümeye başladım. Tam fotoğrafı çekicekken arkamda sert bir gövde hissetmemle öne doğru atılmam bir oldu. Bir an afalladım. Bu her kimse küfürü basıcaktım.
Arkamı döndüğümde yüzünde ki kemikleri sayılacak kadar mükemmel bir yüze sahip biriyle karşılaştım. Saçları dağınık ama bir düzen içinde duran gülünce gamzesi ortaya çıkabilicek çocuklardan biriydi. Yüz yapısı kadar vücut yapısıda iyi olan biriydi bu. 'Ne diyorum ben ya, çocuğun ağzına sıçmam lazım.' düşüncesiyle ilk lafı yapıştıran ben oldum.
"Ya ne yapıyorsun dikkat etsene."
Ben bunu diyince çocuk afallasa da laf yetiştirmeyi unutmadı mal."Asıl sen ne yapıyorsun? "
"Böyle fotoğraf çekilmez ben mi öğretiyim sana?"
"5 metre yayılan ben değilim kızım."
"Aa, manyak mısın sen ya?"
Bunu dedikten sonra havalı havalı giderdimde, çocuk hala laf yetiştiriyordu. Ben hiç durur muyum? Tam gidicektim ki arkamı dönmemi sağlayan bir söz söyledi."Bela mısın kızım ya?" biraz daha ona yaklaşıp işaret parmağımı havaya kaldırdım.
"Belayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk mı ?
Teen Fiction"Ya ne yapıyorsun? Dikkat etsene." Ben bunu diyince çocuk afallasa da laf unutmadı. "Asıl sen ne yapıyorsun?" "Böyle fotoğraf çekilmez. Ben mi öğreteyim sana?" "5 metre yayılan ben değilim kızım." ---------------------------- Ataberk ve Alya'nın...