66- Nohutlu Pilav

511 19 0
                                    

Yemeklerimiz bittikten sonra eve gitmeyi planlıyorduk ama büyük babam izin vermemişti. Vazgeçemediği bir geleneği -yemekten sonra içilen Türk Kahvesi- yerine getirmemizi istedi.

Berk'le aram limoniydi. Türk kahveleri yapılırken içine tuz ve bir sürü baharat koymayı bile planlamıştım. Ama tabi ki de yapmamıştım. Annem ve ben kahveleri ikram ettiğimizde Berk yüzüme bile bakmadan kahvesini almıştı. Büyük babam hepimiz için önemli olan bir şeyler olduğunu söylediğinde pür dikkat onu dinlemeye başlamıştık.

"Ben onu buldum..." dedi ve elindeki fincanı koltuğun kenarına koydu. Neyden bahsettiğini anlamadığım için kaşlarımı çatmıştım. Berk'te benimle aynı tepkiyi verirken dikkatle büyük babamı izliyordum. Yüzündeki gülümseme bugün daha bir fazlaydı. "Selda'yı buldum."

Selda'da kimdi?

"Baba, Selda kim?" diye sorduğumda babam gülümseyerek bana döndü.

"Büyük annen."

Gözlerim şaşkınlıkla büyürken büyük babama baktım. "Büyük baba, gerçekten mi?"

"Evet... Şuanda adresi elimde ama gidecek cesaret kalbimde değil. Beni affetmesi için elimden gelen her şeyi yapacağım."

Bakışlarımı Berk'e çevirdiğimde büyük babama bir garip bakıyordu.

"Ne zamandır ortalarda yok?" diye bir soru yöneltti.

"Uzun zamandır. Alya daha bebekken aramız bozuldu ve beni terk etti. Hala evliyiz ama bir arada değiliz."

Berk'in kaşları daha da çatıldı. "Uzun zamandır ortalarda olmayan birini nasıl buldunuz?"

Büyük babam dik bakışlarını önce bana ardından Berk'e çevirdi. Zorla gülümsedi. "Eski bir dosttan yardım aldım." Bunu fısıltıyla söylemişti. Berk kaşlarını kaldırıp indirdi ve kahvesinden bir yudum aldı.

Kahvelerimiz bittiğinde içeride yemek hazırlayan kişiler gelip fincanları aldı. Berk ayağa kalktı. Daha tatlı yiyecektik ya! Şimdi olmaz!

"Biz gitsek iyi olur." dediğinde bende ayağa kalkmak zorunda kaldım.

"Nereye oğlum daha tatlınızı yemediniz."

"Barış'ın yanına uğramam gerekiyor da, şirket işleri biraz yoğunlaştı." dedi ve elini elime kenetledi. Bir anda taktığımız yüzükler çarpışınca bana baktı ve hafifçe gülümsedi. "Alya'yı da eve bırakayım."

Dudaklarımı büzdüm. Bunu sadece Berk görmüştü. Ne oldu, dercesine baktı. Tabi bir şey söyleyemedim. Herkesin içinde söylersem bir garip olurdu. Herkesi öptükten sonra Berk'in elini geri tuttum. Beraber çıkış kapısına doğru ilerlerken annemde peşimizden geliyordu. Bizi uğurlarken gülümsedi ve sulu sulu öptü.

"Aslan damadım. Hadi gidin bakalım." Berk'i mi övmüştü o?! Burada asıl kızı dururken hemde! Elin oğlunu mu övdü o?!

Annem kapıyı kapattıktan sonra Berk beni arabaya doğru çekiştirdi. Gitmek istemiyordum, bu yüzden ayaklarımı hiç hareket ettirmiyordum. Sadece Berk beni çekiştiriyordu. Birden ayağımdaki topuklu bir yere takıldı. Tam yeri boylayacak iken Berk beni belimden kavradı. Tam gözlerimin içine bakınca kaşlarımı çattım ve geri çekildim.

"Çok kötüsün!" dedim. Hafifçe sırıttı. "Biliyorum." dedi ve arabaya ilerlemeye başladı. Arabayı açıp oturdu. Ben öylece orada dikiliyordum. Arabayı çalıştırdı ve beyaz farlarını yaktı.

"Alya, sabaha kadar beklemeyeceğim seni. Daha işlerim var güzelim."

"Bekleme! Git!"

"Ya sen bana neden trip atıyorsun?!" diye bağırdı. Hızla yolcu koltuğunu açtım ve içeri girdim.

Aşk mı ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin