11-Not

1.1K 42 1
                                    

Gerçekten müthiş bir cafeye gelmiştik. Burada klasik müzik çalıyordu. Cafenin girişinde bahçe gibi bir yer vardı. Orada oturanlar sohbet ediyor, sigara içiyor, kahvelerini yudumluyorlardı. Cafenin içerisinde oturanlar ise yemek yiyor sohbet ediyorlardı. Bu soğukta dışarda oturan maldır. Ve biz dışarıda oturuyorduk.

Berk'e göre dışarısı daha güzeldi. Ama aynı fikirde değildik. Cafenin arka tarafında bir göl vardı. Bu göl ışıl ışıl parlıyordu. Cafenin arka tarafında çimlere oturabiliyorduk.

Çimlere oturduk ve sırtımızı bir ağaca yasladık. Bizden başka kimse yoktu. Cafenin arka tarafı daha soğuk gibi görünüyordu.

Berk garson geldiğinde 2 kahve söyledi. Ben gölü izlerken gözlerini yüzümde hissediyordum.

"Ne merak ediyorsun?" Berk'e döndüğümde yüzüme bakmayı bırakıp gözlerimin içine bakmaya başladı.

"Hiç... Öyle gölü seyrediyordum."
Berk bu dediğime tabi ki de inanmamıştı. Kahvesinden bir yudum aldı. Ve gölü seyretmeye başladı.

"Berk, bir şey sorucam?" Berk hafifçe gülümsedi ve kahvesinden bir yudum daha aldı. Kahve fincanında dudağının izi kalmıştı.

"Derdin neymiş bakalım?" derin bir nefes aldım ve cesaret vermesi için kahvemden bir yudum aldım. Berk bana değil, önümüzde ki süslü göle bakıyordu. Yandan profili mükemmeldi. Yüzünün her ayrıntısını ezberleyebiliceğim kadar derin yüz hatları vardı.

"Annenle aranda ne var?" bir çırpıda söylemiştim. Berk'in kaskatı olmuş yüzü hızla bana dönerken içimden dua etmeye başlamıştım. Yüzü kaskatıyken birden yumuşadı ve dudağının bir kenarı kıvrıldı.

"O kadar belli oluyor mu kavgalı olduğumuz?" kavga etmişlerdi. Annesiyle arasında ki sorunu sormaya korkuyordum. Bana az önce ki sert bakışını hiç unutmuyucaktım.

"Yoo... Hayır, ben..." sözümü neyle tamamlıyıcağımı bulamadım. Tam aptalca birşeyler düşünürken imdadıma yetişti.

"Sen ne?" tabii olaylar daha karmaşık olmuştu. Şimdi ben ne diyicektim bu çocuğa? Allah benim cezamı versin yaa.

"Ben, sadece bir içgüdü. Yoksa nerden anlıyıcam ki?"

Berk gözlerini dikmiş gözlerime bakıyordu. Aptal aptal bakan ben, karşısında adeta erimiş gibiydim. Gerçekten sert bakıyordu. Gözlerinin rengi simsiyah olmuştu.

"Bana yalan söyleme." yüz ifadesine göre sesi gayet yumuşak çıkmıştı. Ama bu sessizlik, fırtına öncesi sessizlikti. Ve ben kendi sonumu yazıyordum.

"Ne yalanı?" Berk gitgide sinirlenmeye başlamıştı. Gözlerime, gözlerini kırpmadan bakıyordu. O delici bakışları karşısında kendimi yok olmuş gibi hissediyordum.

"Alya, sabrımı sınama bence."
Yüz hatları daha da sertleşmeye başlayınca artık yalanın bir yere götüremiyiceğini farkettim. Gerektiğinde mükemmel yalan söylerdim. Ama bu mükemmel yüz benim önüme geçmişti.

"Ya tamam ama kızma olur mu? Ben senin telefon konuşmalarını dinledim. Annenle tartışıyordun. Özür dilerim. Anlatmak zorunda değilsin." ellerimle yüzümü kapattım gerçekten utanmıştım. Çocuk arkasını ağaca yaslamış öyle rahatça oturuyordu. Kahvesinden bir yudum aldı. Derin bir nefes aldı. Ben ellerimi yüzümden çekip ağaca sırtımı verdim. Kahvemden bir yudum aldım ve gölü izlemeye başladım.

"Annemle aram bozuk, özellikle şu aralar." işte bunu beklemezdim. Anlatıcaktı. Ne anlatıcağını merak edip kulak kabarttım.
"Dedem, Cemal Arslan öldükten sonra bütün holding hisselerini annemin üzerine yaptırdı. Tek bir şartla annemin soyadı değişmezse o parayı sonsuza kadar kullanabilir ama evlenmeyi düşünüyor." durdu ve kahvesinden bir yudum aldı.

Aşk mı ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin