Yavaşça kahvemden bir yudum aldım ve Berk'in yüzünü incelemeye başladım. Üzerindeki beyaz t-shirt ve lacivert pantolon ile tam bir kaptana benzemişti. Elindeki telefonla uğraşırken kaçamak bakışlarını bana gönderiyordu. Benim onu izlediğimi fark etmesin diye bakışlarımı kaçırıyordum.
Sonunda garson kız yanımıza geldi ve gülümseyerek Berk'e baktı.
"Pardon beyefendi ama istediğiniz tatlı siparişi şuan elimizde yok. Başka bir tatlı seçmek isterseniz, buyurun." dedi ve elindeki menüyü Berk'e uzattı. Ben delici bakışlarımla ikisini izliyordum.
Akşamüstü güneşi tamda Berk'in oturduğu yere vuruyordu ve saçlarının bazı tutamları alnına gelmişti. Bu tutamlar güneş ışığında açık kahve rengine bürünmüştü. Garson kız ise sadece hayranlıkla Berk'e bakıyordu.
"Şef ne öneriyor acaba?" diye bir soru yöneltti ve bana bakıp gülümsedi. Bakışlarımı fark etmişti.
"Şefimiz tatlı önerimi yapamıyor ama ben size isterseniz bir öneride bulunabilirim." dedi ve gülümsedi. "Kızarmış dondurmalı tatlıya ne dersiniz?"
Berk alt dudağını büzüştürdü ve düşünüyormuş gibi yaptı. Ardından gülümsedi. O yılışık kıza gülümsedi!
"Pekala, zevkinize güveniyorum."
Kız ağzı kulaklarına vararak içeri gitti. Bende uzun uzun arkasından bakıp kusur aramaya çalıştım ama kızın vücudu resmen 90-60-90!
Berk hala sırıtıyordu. "Sevgilim, bugün annemle konuşmaya gideceğim. Şu düğün meselesini."
"Sevgilim mi?" dedim şaşırarak. "Kızın yanında neden ben yokmuşum gibi davranıyorsun?"
Berk gözlerini şaşkınlıkla büyüttü. Ardından derin bir nefes aldı. Tam bir şey söyleyecekken kız geldi ve tabağı Berk'in önüne koydu.
"Dışı çıtır, içi yumuşak mükemmel bir tatlı." dedi kız. Bende o anı fırsat bilip elimi Berk'in masanın üzerinde duran elinin üzerine koydum. Gülümseyerek Berk'e baktım.
"Tabi sevgilim, bende daha büyük babamla görüşeceğim." dedim. Berk gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmıştı.
"Afiyet olsun." dedi kız. Yüzü düşmüştü. O gittikten sonra arkasından bir el salladım ona.
Tam elimi çekecekken bu sefer elimi Berk bırakmadı.
"Öyle kolay kolay kurtulamazsın küçük hanım. O el bir kere tutuldu mu bir daha bırakılmaz."
Gülümsedim ama ona hala kızgındım. Parmağımızdaki yüzükler birbirine değince tüm kızgınlığım gitmişti. Berk beni karşısından alıp yanına oturtmuştu. Bende sıkıca beline sarıldım. O sırada kafeye Barış girdi. Normal şartlarda onu asla fark edemezdik ama içeri girerken düşebilecek ve sonra 'Bu kapıyı buraya kim koydu?!' diye bağırabilecek bir arkadaşa sahiptik.
"Kim koydu bunu buraya lan?! Bu kapının burada ne işi var?!" diye bağırdıktan sonra kafasını tutmaya başladı. Yanına gelen garson genç iyi olup olmadığını sorunca Barış çocuğa düz düz baktı.
"Kardeşim iyi olsam burada seninle muhabbet eder miydim? Şu tipe bak, seninle birinin konuşması için eğilmesi lazım bunu biliyorsun değil mi?" dedi çocuğa.
Çocuk gerçekten kısa görünüyordu. Bunu görünce gülmeye başlamıştım. Berk'te elini ağzına götürüp gülmüştü. Barış yine ortalığı dağıtıyordu.
"Beyefendi kapıyı görmüyorsanız bizim hatamız ne?" diye çıkıştı çocuk.
"Senin hatan zaten dünyaya bu boyda biri olarak gelmek." dedi Barış ve gülmeye başladı. Çocuk gittikçe sinirleniyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk mı ?
Teen Fiction"Ya ne yapıyorsun? Dikkat etsene." Ben bunu diyince çocuk afallasa da laf unutmadı. "Asıl sen ne yapıyorsun?" "Böyle fotoğraf çekilmez. Ben mi öğreteyim sana?" "5 metre yayılan ben değilim kızım." ---------------------------- Ataberk ve Alya'nın...