İçinde beliren sıkıntıyla birlikte koltuğundan kalkıp camın kenarına geçen Jeong derin bir nefes alıp rahatlamaya çalıştı ama olmadı.
O sırada Jeong'un verdiği tepkiyi memnuniyetle izleyen Tae durumu açıklamanın zamanı geldiğini fark etti 'Biraz araştırdım. Bak, bu bilgiler sadece bilgisayarlarımızdan alınmış olabilirdi'
Jeong tek kaşını kaldırıp Tae'ye baktı aklındaki ihtimali söylemeden edemedi 'Böyle bir şey mümkün değil! Kullandığımız o şeyler korumalı'
'Unuttuğun bir şey var, sadece ikimizin bilgisayarı sistemden ayrı. Yani Yuhwa'nın bilgisayarı şirketteki diğer yüzlercesinden farklı değil, durum böyle olunca o bilgilere ulaşmak pek de zor olmamalı'
'Dediğin gibi olsa bile... Yani... Babam o şeyleri öğrenmek için böyle küçük oyunlar oynamaz' Jeong her ne kadar babasıyla çatışıp dursa da onun asaletinin hep farkında olmuştu. O yaşlı kurt asla bu derece saygısız bir davranışta bulunmazdı, buna emindi.
Tebessüm eden Tae 'Haklısın dostum, zaten projenin bilgilerini, bilgi işlem bölümü için geçen ay işe alınan elemanlardan biri Yuhwa'nın bilgisayarından sızdırmış. Bilirsin işte Bay Kim'in gözüne girme çabası. Ee durum böyle olunca o aradığın "hain"in Yuhwa gibi görünmesi pek de sürpriz olmadı' Açıklamasını yapıp rahatlayan Tae, Jeong'un ilk andaki korkusunu ve üzüntüsünü hatırlayınca gülmemek için zor tuttu kendini. Bu deli adamın, karısını böylesine önemserken görmezden gelmeye çalışmasına bir türlü anlam veremiyordu.
Tae'nin bu sözleriyle yeni bir düşünce dalgasına daha kapılan Jeong, sadece bu konunun açıklığa kavuşturulmasıyla her şeyin hallolup düzelmesini umut etmenin saçma olduğuna inanıyordu. Karısı tarafından ihanete uğramadığı için tabi ki mutluydu ama adı gibi biliyordu ki Yuhwa'yla arasında çok daha zor problemler vardı ve o kadın kraliçelik ile cadılık arasında gidip gelmeye devam ettiği sürece de bu problemler varlığını sürdürecek gibi duruyordu. 'Teşekkür ederim' dedi sakince ve ayağa kalkıp ceketini giydi. Tae Jin'le garajda ayaküstü bir şeyler daha konuştuktan sonra direk evine geçti. Son zamanlarda o villa, Yuhwa'nın varlığıyla gizemli bir hal almaya başlamıştı. Eve gideceği her zaman "acaba bugün ne olacak?" diye düşünmekten alamıyordu kendini. Bunu fark edince, güldü. Evliliğin "monotonluk" olduğunu da kim söylemişti¿
Kapının önüne geldiğinde ilk önce elini kaldırdı, zili çalmak istedi ama sonra vazgeçti. Evcilik oynamanın zamanı değildi, şifreyi girip kapıyı açtı. O sırada Yuhwa da mutfak kapısından içeri girmişti, bir süre göz göze gelince duraksayan ikili ne yapacağını bilememişti.
Çabuk toparlanan Yuhwa 'Hoş geldiniz' dedi gözlerini kaçırıp
Cevap vermeyen Jeong, Yuhwa'yı izliyordu. Tuğla kırmızısı boğazlı kazağı, asker yeşili pantolonu ve dağılmış saçlarıyla o kadar güzel görünüyordu ki yüzüne yayılan gülümsemeye engel olamadı.
Suyunu içtikten sonra Jeong'un neden güldüğünü merak eden Yuhwa 'Ne oldu?' diye sorunca, yüzündeki gülümsemeyi daha da büyüten Jeong 'Anneme çok benziyorsun' dedi ve sonra ellerini cebine koyup mutfağa geldi
Bayan Hye Jin'e hangi konuda benzediğini anlayamayan Yuhwa 'Ne gibi?' diye sordu.
Buzdolabının kapağını açıp eline bir kutu dondurma alan Jeong, 'Annem de güzel görünmek için uğraşmasa da, her zaman güzeldir' dedi ve sonrasında Yuhwa'ya bakmadan odasına çıktı.
Duyduğu bu güzel sözlerle mutlu olan Yuhwa, Jeong mutfaktan çıktıktan sonra 'Teşekkür ederim' dedi kısık bir sesle, bu onun tarafından beğenildiği anlamına geliyordu öyle değil mi? Biranda kendi haline gülen Yuhwa, uzun yıllardır bir erkeğin iltifatıyla bu kadar mutlu olmamıştı. Ken'den sonra ilk defa belirmişti bu garip his, üstelik çok daha yoğun bir şekilde
Öte yandan duş aldıktan sonra üstüne çöken yorgunlukla kendini yatağına bırakan Jeong, sabah erkenden uyanmıştı. Perdeleri açtığında güneşin yoğun bulutlar arasından cılız bir ışık verdiğini fark etti. Sonbahar bu sene tüm ihtişamıyla gelmişti, eşofmanlarını giyip koşuya çıktığı sırada çiseleyen yağmura aldırış etmedi. Yarım saat koştuktan sonra yağmurun şiddetini arttırmasıyla mutfak kapısından içeri girdi.
O sırada mutfağa giren Yuhwa'nın da karşısında gördüğü manzara karşısında nutku tutulmuştu. İçeri girdiğinde hafifçe başını sallayıp elini saçlarından geçiren Jeong, ıslandığı için karın kaslarını daha da belli eden beyaz t-shirtü çıkarmayı sonraya bırakıp kupasına doldurduğu kahvesiyle salona geçti.
Öte yandan gözlerini hala kocasından ayıramayan Yuhwa varlık içinde yokluk çekmenin ne demek olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu. Lanet olsun ki, böyle "taş" biriyle evli olmanın nimetlerinden yararlanamıyordu! Kafasını iki yana sallayıp 'Aishh kendine gel Yuhwa' diyerek başına vuran Yuhwa hızla gözlerini kaçırıp başını öne eğdi. Bir süre boş gözlerle etrafa bakındıktan sonra kahvaltı yapması gerektiğini -nihayet- hatırlayıp eline aldığı mısır gevreğini bir kaba boşaltıp mutfaktaki barın üstüne koydu. Sütü de döktükten sonra kafasını yemeğinden kaldırmayan Yuhwa 'O ıslak kıyafetleri değiştirseniz daha iyi olacak sanırım, malum havalar...' dedi ve devamını getirmedi.
Kaldırdığı kupayı tekrar yerine koyup üstüne kısa bir süre göz atan Jeong 'Şey galiba haklısın' dedi ve ayağa kalkıp odasına giyinmeye gitti. Holdinge gitmek için hazırlandıktan sonra aşağı indiğinde Yuhwa'yı görememişti. Arabasının anahtarlarını alıp hızla dışarı çıktı, o sırada büyük demir kapıdan çıkmak üzere olan Yuhwa'yı fark edince koşup yetişti.
Biranda kolundan tutulup çekilmesiyle neye uğradığını şaşıran Yuhwa kulaklığını ve şapkasını çıkarıp şaşkın gözlerle Jeong'a baktı. Jeong'un 'Nereye gidiyorsun?' sorusuna sakin bir şekilde 'Şirkete' diye cevap veren Yuhwa, gözlerini kocasının o ışıl ışıl gözlerine dikmişti.
'İkimizde aynı yere gidiyoruz, neden beklemiyorsun?' Bu sorudan çok sitem gibiydi.
'Şey sadece yürümek iyi geliyor'
'Bu yağmurda mı? Saçmalama metroya kadar yürüsen bile sırılsıklam olursun'
Ellerini yana açıp gülerek 'Şimdi olduğu gibi mi?' diye soran Yuhwa, Jeong'un da gülmesine neden olmuştu.
'Af edersin' dedikten sonra karısının elinden tuttuğu gibi peşinden sürükledi, garaja girince dönüp ona baktı. 'Hangisini seviyorsun?'
Şaşkınlıkla önünde duran 3 canavarı gözden geçiren Yuhwa ne diyeceğini bilemedi.
Jeong yüzündeki güzel gülümsemeyle karısının yanına geldi, elini beline sarıp 'Şaşıracak ne var? Seç işte birini' dedi. Gerçi cebinde RangeRover'ın anahtarı vardı ama diğerlerinin ki de nasıl olsa üstündeydi.
'Sizin için de uygunsa' diyerek RangeRover'ı işaret eden Yuhwa jip sevgisinin motor sevgisinden çok daha ağır bastığına bir kez daha emin olmuştu.
'Tabi' diyerek araba yönelen Jeong, karısıyla zevklerinin uyuştuğunu görünce mutlu oldu, böyle küçük şeyler hayata zevk katıyordu ne de olsa. Yuhwa da bindikten sonra lüks aracın rotasını TS Holding'e çevirdi. Silecek ön cama düşen yağmur damlalarını rutin aralıklarla silerken Whitney Houston'ın ölümsüz şarkısı "I will always love you"nun hoş ve bir o kadar da manidar müziği kulakları dolduruyordu. Yuhwa bu şarkıyı Ken'le söylediği o günleri hatırlayınca yüzüne acı bir gülümseme yayılmasına engel olamamıştı, her şey tahmin edildiği gibi gitmiyordu işte. Her insan, verdiği her sözü tutamıyordu. Ken'e sıkıca sarılıp tüm benliğiyle "seni daima seveceğim" dediği günler ne çabuk da anılar arasına karışmıştı? Şimdi evliydi ve adı gibi biliyordu ki kocasına aşık olmak üzereydi -korktuğunun çoktan başına geldiğinden ise haberi bile yoktu-, hayat ona ciddi bir oyun oynamıştı ve şimdi o oyunda, üstelik kurallarını bilmeden hayatta kalmaya çalışıyordu. Başını camdan çevirip Jeong'a baktı ve ona bakınca içinde oluşan hissi uzun zamandır ilk defa edebildi. Bu, tıpkı Ken'e bakarken hissettiği şey gibiydi sadece çok daha yoğun ve acı bir şekilde. Bunu fark edince kafasını iki yana sallayan Yuhwa "Hayır, hayır. Bu olamaz" diye söylendi.
O sırada hiç konuşmadan karısının bu acayip hareketlerini izleyen Jeong onun ne düşündüğünü bilmeyi çok istiyordu ama sormadı. Onun yerine son zamanlarda iyiden iyiye kronikleşen karın ağrılarını çözmek amacıyla 'Yuhwa, bir şey istesem yapar mısın?' diye sordu.
Daldığı dünyadan sıyrılan Yuhwa 'Sizi dinliyorum?' deyince, gözlerini yoldan ayırmadan 'Bana ne kadar kızgın olsan ve benden nefret etsen bile, benimle böyle resmi konuşmanı istemiyorum. Senin yüzünden insanlar bize ufo görmüş gibi bakıyorlar' dedi. Bu durumdan kesinlikle kurtulmak istediği yüzünden belliydi.
Bunu fark eden Yuhwa, başını öne eğip 'Bilmiyorum, sadece...' dedi ve durdu. Derin bir nefes alıp 'Böyle olması gerektiğini hissettim'
Kendinden utanan Jeong 'Özür dilerim, benim yüzümden böyle davrandığının ve sana dokunmamdan hoşlanmadığının farkındayım' dedi. Bu sözleri söylemek onu gerçekten üzmüştü. Yuhwa tam telaşla, ağzını açıp bunun doğru olmadığını söylemek istese de Jeong ona engel olmuştu.
'Bak, beni uzak tutmak için böyle davransan da işe yaramadığını sende gördün. Üzgünüm ama yapabileceğim bir şey yok. Ben böyleyim işte, insanları hayatıma ya en yakınım ya da en büyük düşmanım olarak alırım ve inan bana seninle düşman olup, daha fazla kalbini kırmayı hiç istemiyorum'
Duyduklarını kısa bir süre aklından geçiren Yuhwa 'Anlıyorum' dedi 'Bende seninle düşman olmak istemiyorum. İnan bana çok korkunç' diyerek gözlerini kısan Yuhwa Jeong'u güldürmüştü.
'Tamam o zaman' diyerek kolunu Yuhwa'nın omzuna saran Jeong karısını kendine sarıp saçlarının arasına hafif bir öpücük kondurdu. Yuhwa gerilse de sesini çıkarmamıştı ve o jip şirketin otoparkına girene kadar da başını kocasının omzundan kaldırmadı.
Arabadan indikten sonra tekrar Yuhwa'nın elini tutan Jeong'un amacı evli oldukları gerçeğin karısına iyice benimsetmekti. O sırada elini çekmeye çalışan Yuhwa arabada konuştukları konuya atıfta bulunarak 'Şu hayatına aldığın insanlar... Yani... Bu işin bir orta yolu yok mu?' dedi yavru kedi bakışıyla
Duyduklarıyla gülmesini zorlukla gizleyen Jeong, Yuhwa'yı hızla çekip, ince bedenini kolları arasına aldı 'Üzgünüm dedim ya. Beni böyle kabul edemez misin?' Yuhwa'nın kullandığı o kedi bakışlarını şimdi kendisi kullanıyordu ve çok daha işe yaramıştı.
Yuhwa yüzündeki ince gülümseme ile birlikte Jeong'un kulağına uzanıp 'Kadınları kandırmayı iyi biliyorsunuz Bay Kim' dedi
'Beni siz mecbur bırakıyorsunuz hanımefendi' diyerek Yuhwa'nın saçlarına elini daldıran Jeong o keskin bakışlarını bir süre karısının dudaklarında gezdirdikten sonra tam öpecekken Yuhwa'nın duyduğu sesle geri çekilmesi sonucu şanssızlığına bir posta sövüp gelen kişiye baktı.
Öte yandan şaşkınlıkla Jeong ve Yuhwa'ya bakan Yuri duruma mantıklı bir açıklama getirmeye çalışıyordu ama başaramadı. Jeong'u tanıdığı andan itibaren onun yanında olan kızlardan hep rahatsız olmuştu ama içinden bir his Yuhwa'nın çok farklı olduğunu söylüyordu ve bu his bile büyük bir korkuya kapılmasına neden oldu, ona yıllar sonra kavuşmuşken tekrar kaybetmeyi göze alamazdı. Kendini toparlayıp 'Merhaba, günaydın' dedi gülümsemeye çalışarak
Pek de canlı olmayan bir şekilde 'Günaydın' diyerek cevap veren ikili Yuri gelmeden önceki ana dönmeyi istiyordu ama iş işten geçmişti bir defa.
Yuri Jeong'a dönüp 'Bayan Yuhwa ile eviniz yakın herhalde şirkete beraber geldiğinize göre' diye sorunca Jeong gülümseyerek Yuhwa'ya baktı 'Evet evimiz çok yakın'
Durumu kıskanan Yuri 'Ya öyle mi? Aynı sitede falan mısınız?'
Yüzündeki gülümsemeyi daha da büyüten Jeong 'Teknik olarak öyle, hatta aynı ev desek daha doğru olur'
Duyduklarına anlam veremeyen Yuri 'Na...Nasıl? Hangi patron ticari danışmanıyla aynı evde kalır ki?'
Artık kahkaha atma noktasına gelen Jeong tabi ki kendini tutup Yuhwa'ya göz kırptıktan sonra 'Tabi ki, o ticari danışmanla evli olan bir patron' dedi, Yuhwa'yı kendine kolunun altına aldı. Evli olduğunu belli etmek için daha ne yapması gerekiyordu¿
İlk başta donup kalan Yuri hiç bir şey diyemedi. Jeong'un, sevdiği adamın günün birinde evlenebileceğini daha doğrusu başka bir kadına, tek bir kadına ait olabileceğini hiç tahmin etmemişti. Kalbine zuhur etmiş olan acı hissin pişmanlık mı, üzgünlük mü yoksa kıskançlık mı olduğuna karar veremedi. Emin olduğu tek bir şey vardı o da; Yuhwa'nın gülen gözlerine bir saniye daha katlanırsa kendini tutamayıp gözyaşlarını bırakacaktı. Bunu fark edince bir şeyler geveleyip hızla Mini Cooper'ına kaçtı. Kırmızı minik BMW'nin kapısını sertçe kapatıp motoru çalıştırdığı gibi gaza yüklendi. Mini Cooper trafiğe karıştığı sırada çoktan gözyaşları oluk oluk boşalmaya başlamıştı bile. Hem yağan yağmur, hem de ıslanan gözleri yolu görmesini iyice zorlaştırınca geçtiği sahil yolunda aniden frene bastı. Islak zeminde kayganlaşan yolda biraz kaydıktan sonra duran otomobilin etrafında hiç araba yoktu. Islanıp ıslanmayacağını umursamadan üstündeki incecik gömlek ve lacivert etekle dışarı çıkan Yuri, deniz kenarındaki taşların üstüne oturdu. Kalbi acıyordu, aşık olduğu adamın başkasıyla mutlu olduğunu görmek içini yakmıştı. 'Bunu yapmış olamaz, beni silmiş olamaz!' diyerek kayalara vuran dalgalara derdini anlatmaya çalışan Yuri uzun süre ağladı. Neden her zaman kaybediyordu? Neden hep diğer kadınlar mutlu oluyordu? Küçüklüğünden beri yaşadığı şeylerle birlikte şimdi de yıllardır kalbinde taşıdığı adamı kaybetmiş olmak iyice mahvetmişti onu "Artık buna izin veremem" diyerek ayağa kalktı "Bedeli ne olursa olsun Jeong'u geri alacağım..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buz İçindeki Aşk [Tamamlandı]
General Fiction•Her şeyin doğrusunu bilen güçlü bir kadın. Asla düşünmeden, hesap yapmadan hareket etmez. • Her şeye sahip olan ama ne yapacağı hiç belli olmayan serseri mayın bir adam. Bir sonraki adımının ne olacağını ise kimse hesaplayamaz. •Ve kaderle satranç...