İkisi de şaşkınlıkla Bay Kim'in pimini çekip ellerine verdiği bombaya odaklanmıştı. Oluşan sessizliği yine Kim Ta Sun'un sesi bozdu 'Gerçi bu tanışma biraz ani oldu ama sonuçta siz de çocuk değilsiniz' dedi.
İkisinin de ifadesiz yüzlerini keyifle izlerken önündeki çaydan bir yudum daha alıp devam etti.
'Neyse, bu akşam ki yemekte birbirinizi daha iyi tanırsınız' dedikten sonra ikisi de şaşkınlıkla başını kaldırmıştı ilk konuşan Jeong oldu 'Ne yemeği, gördük işte birbirimizi birkaç haftaya da imzaları atarız ayrıntıya gerek yok!' Jeong'un bu sert tavrı Yuhwa'nın başından aşağı kaynar suların dökülmesine neden olsa da sinirlenip hata yapmadı. Sakince Bay Kim'e dönüp 'Efendim ben de oğlunuza katılıyorum' dedi.
Jeong Yuhwa tarafından destek görünce çok şaşırsa da bir şey demedi savaş meydanında kazandığı müttefikini de kaybedecek değildi.
Ama Bay Kim onlarla aynı fikirde değildi.
'Bu şirkette ne zamandan beri kararlarıma karşı çıkılıyor' diye gürledi, o anda Yuhwa da Jeong da Ta Sun'u sinirlendirmenin hiç akıl karı olmadığını anlamışlardı ve el mahkum akşamki yemeği kabul ettiler.
Ta Sun'un birkaç dakika daha süren fırçasının ardından kendilerini zorlukla dışarı atan ikili birbirlerinin yüzüne bakmadan kendi bölümlerine geçmişti.
Jeong sıkıntıyla ofisine geçerken bir eliyle de kravatını gevşetmekle meşguldü. İçeri girdiğinde neşe içinde Minah'la konuşan Tae'yi görünce "Bu adamın hiç derdi yok mu?" diye düşündü kendi kendine. Hafifçe öksürüp geldiğini belli ettikten sonra hızla ofisine girip kapıyı arkasından gelen Tae'nin yüzüne kapattı masasına oturduğunda Tae içeri girdi 'Dostum bu ne hal? Yüklü olduğun elektrik nükleer santrallerde yok' dedi sırıtarak
'Ha! Ha! Ha! Çok komik! neden harcanıyorsun ki buralarda gidip bir talkshow falan sunsana sen'
'Tamam tamam ne oldu hadi anlat dinliyorum yada... Dur ben tahmin edeyim' dedi ve elini çenesine koyup düşündü işaret parmağını ona uzatıp 'Müstakbel eşini gördün değil mi?'
Jeong "evet" anlamında başını sallarken Tae'nin nasıl olup da aklını okuyabildiğini düşünüyordu.
'Kim peki?'
Jeong sıkıntıyla nefes verip 'Lee Yuhwa'
Jeong'un son derece keyifsiz bir ifadeyle söylediği bu söz Tae'nin şen bir kahkaha atmasına neden olmuştu ancak Jeong'un sinirli suratını görünce zorlukla kendini toparlayıp konuşmaya başladı. 'Ah dostum "Busan'ın köylerinden gelen, 1.40 boylarında çirkin biri." dediğin Yuhwa'ysa senin bir göz doktoruna görünmen lazım' dedi Jeong'u çıldırtmak istercesine.
Jeong'un yüzüne yayılan gülümseme o konuşmayı hatırladıkça büyüyordu ama yine de fazla uzun sürmedi bu durum hemen yüzündeki gülümsemeyi silip 'Kabul edersin ki babamın hamlelerini tahmin etmek çok zor oluyor' dedi ve dalıp gitti hiç istemediği halde...
Öte yandan Yuhwa odadan çıktığı andan itibaren donup kalmıştı aklında sürekli akşam katılmak zorunda olduğu yemek vardı oysa Jeong odadan çıkar çıkmaz unutmuştu. Öyle ki akşam Tae'yi yine yanına takmış şirketten çıkarken Se Jong'un uyarısıyla hatırlamıştı.
Vakit gelince istemeye istemeye restorana gitti çok önceden adına rezerve edilmiş mekânın en güzel manzaralı masasına geçip Yuhwa'yı beklemeden sipariş verdi.
Kararlıydı eğer Yuhwa bir dakika bile geç kalacak olursa beklemeden gidecekti zaten fırsat kolluyordu bu yüzden yarım saat kadar erken gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buz İçindeki Aşk [Tamamlandı]
General Fiction•Her şeyin doğrusunu bilen güçlü bir kadın. Asla düşünmeden, hesap yapmadan hareket etmez. • Her şeye sahip olan ama ne yapacağı hiç belli olmayan serseri mayın bir adam. Bir sonraki adımının ne olacağını ise kimse hesaplayamaz. •Ve kaderle satranç...