12. Bölüm

1.2K 72 25
                                    

Paris : Troia kralı Priamos ile Kraliçe Hekabe'nin oğlu. Troia savaşının en büyük sorumlularından biri. Çok kuvvetli olduğundan onu Aleksandros diye çağırırlardı. Yunanlı Helena'ya olan aşkı onun ve hem Troia halkının hem de Troia şehrinin sonu oldu.
14. Bölüm
Jeong kendine yıllar gibi gelmiş şu an içinde kendiyle çok büyük savaşlar vermişti ama kazanamıyordu Yuhwa'nın dudaklarından ayrılamıyordu. Şimdi de karısının üst dudağını almış dudakları arasına "Ne olur Yuhwa, lütfen bana engel ol" diye içinden geçiriyordu, bu sebeple daha sert bastırdı sıkıca içine çekip hafifçe ısırdı biranda daha da ateşli olmuştu dokunuşları ama bu cadının büyüsünden kurtulmak için başka çaresi yoktu. Belini sıkıca tutup kendisiyle birlikte çardağa yaklaşmak zorunda bıraktı. Hızla Yuhwa'yı çevirip oradaki geniş dekora yaslarken büyük bir kumar oynamıştı çünkü eğer Yuhwa hemen bir şeyler yapmazsa bu gece burada bitmeyecekti. Genç adam karısının dudaklarını ne yapsa doymayacak bir arzuyla öptüğü sürece zaten kendine hakim olmayı başaramayacaktı.

Öte yandan yavaş yavaş düşünmeye başlayan Yuhwa, yaptığı hatanın büyüklüğü karşısında eziliyordu. Jeong'un dokunuşlarına dilediğince karşılık verme isteği her şeyin önüne geçmişti biranda ama sırtı o büyük ve soğuk dekora çarptığı sırada kesin kararını verdi. Ayrılmak zorundaydı aksi takdirde şuana kadar zaten yeterince basitleşmiş bedeni daha ileri gidip kendini bu yakışıklı genç adama verecekti. Jeong'u eliyle itmeye çalışıp, 'Artık yeter' dedi inilti gibi çıkan bir sesle o sırada dudaklarını konuşabilmek için zor ayırmıştı kocasından.

'Tamam bitsin' diyen Jeong sözlerinin tam aksinde davranıyordu eli Yuhwa'nın saç tokasına giderken kendine lanetler yağdırıyordu bu kadar ileri gidebileceğini hiç tahmin etmemişti.

'Lütfen' dedi Yuhwa yalvarır gibi, eli Jeong'un boynunda yüzünü tutarken. Aslında Jeong, geri çekilebilmesi için imkan tanıyordu ona istese Yuhwa ayrılabilirdi ama yapmadı, kendi iradesi ondan ayrılmaya yetmiyordu. Tenine baskı yapan dudakları sevmişti ne yazık ki.

'Tamam biraz bekle' dedi Jeong, eğer biranda ayrılırsa kalbinin atmayı bırakacağının farkındaydı. Hızını azalttı, yavaşça elini saçlarından çekti, dakikalardır keşfe çıktığı dudaklardan ayrılırken küçük küçük öpücükler konduruyordu yinede. En sonunda tıpkı başladığı hafif ilaç gibi dokunuşlar yapmaya başlamıştı iki eliyle yüzünü kavrayıp alnını alnına dayadı 'Gördün mü bak. Bitti işte' dedi son bir öpücük kondurduktan sonra Yuhwa'nın kıpkırmızı olmuş yanaklarını okşayıp ayrıldı. Kollarını önünde birleştirip çardağa yaslanırken göğsünü tutmuş nefes almaya çalışan karısına bakıp 'Neyse kavgamıza devam edebiliriz nerde kalmıştık?' diye sordu içinde taşıdığı heyecanı ancak bu şekilde bastırabilirdi.

Eli hala göğsünde olan Yuhwa kocaman olmuş gözleriyle Jeong'a bakıp 'Biz...Biz normal değiliz' dedi ve ardından koşar adımlarla içeri girdi. Öpüşme işine zirveden başlamış, daha ilk deneyiminde alabileceği en büyük tadı almıştı, şanslı bir kadındı.

Öte yandan Yuhwa'nın arkasından bakan Jeong "Uslu bir kız olduğun için teşekkür ederim" diye fısıldadı. Aldığı haz, yaşadığı heyecan dahası reddedilmemiş olmanın verdiği sınırsız mutluluk... Hepsi, hepsi Yuhwa'nın sayesindeydi. Tamam, belki Jeong'da Yuhwa'yı memnun etmişti ama bir erkek olarak onun tarafından kabul görmek en güzeliydi. Yuhwa'nın dudaklarına dokunabilmiş olmak gururunu okşamıştı, hangi erkek bir kadını öptüğü için kendiyle gurur duyardı ki? Jeong duyuyordu işte. Sonra aklına sabah kendiyle iddialaştığı o zaman geldi, "sahi ya, bir de 48 saat meselesi vardı değil mi" diye söylenip 'Oğlum Hoon kralsın be, kral!' dedi. Keyifle çardağa uzanırken şuan Yuhwa'nın da kendisi gibi heyecanlı olduğuna emindi. Ancak bilmediği bir şey vardı, Yuhwa'nın hissettiği şeylere "heyecan" demek hafif kalırdı.

Buz İçindeki Aşk [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin