Jeong önündeki kağıdı sanki değişme ihtimali varmış gibi tekrar tekrar okurken, başını kaldırmadan 'Seninle kim görüştü?' diye sordu
Tae, Jeong'daki bu değişimin farkına varsa da sesini çıkarmadı 'Şirketin sahibi Ken Hiramatsu'nun danışmanı, Bay Yamada beni aradı. Tarım havzası için o bölgede her türlü destek ve kolaylığın sağlanması için ellerinden geleni yapacaklarmış. Hem oradaki Türk Kızılayı da çok etkin olduğu için onlarla da bağlantı kurmamızı sağlamak adına bir Türk diplomatın ismini de vermişlerdi...' diyerek notlarını karıştıran Tae 'İşte burada' dedi 'Ahmet Kayı, onun da durumdan haberi olduğunu ve tüm yetkisini bize kolaylık sağlamak için kullanmaktan çekinmeyeceğini sana bildirmemi istediler'
Bir anda ayağa kalkıp elini saçlarından geçiren Jeong 'Oldu olacak tüm projeyi onlar üstlensin!'
Jeong'un sinirlenmesinin nedenini anlayamayan Tae 'Ne oluyor?' diye sordu kollarını önünde birleştirip soru soran gözlerini arkadaşına dikti. 'Bir şey olduğu yok San Tae Jin! Bir şey olduğu yok!'
Arkasına yaslanan Tae 'Kim Jeong Hoon kendinde misin?' diyerek, memnuniyetsiz bir ifade ile Jeong'a baktı. 'Birkaç gün içinde The Queen Project'i yönetim kuruluna sunacağız ve böyle bir işbirliği olduğu sürece bize itiraz etmeyi akıllarından bile geçiremezler'
Saçlarını karıştırıp duran Jeong 'Olmaz' dedi 'Kabul edemeyiz'
Ayağa kalkıp ellerini iki yana açan Tae 'Tamam' dedi pes ederek, eğer Jeong söylüyorsa mutlaka geçerli bir nedeni vardır.
Tae çıktıktan sonra daha fazla ofisinde duramayan Jeong kravatını düzeltip çıktı. Yuhwa'nın odasına giderken Ken'in amacının ne olduğunu anlamaya çalışıyordu, Yuhwa'yı yeniden elde etmeye çalışmak olabilir miydi? Kahretsin! Tanımadığı bir adamın ne düşündüğünü nasıl anlayabilirdi ki?
Karısının ofisine gelince durdu, elini kaldırdı kapıyı çalıp çalmamak konusunda kısa biran tereddütte kalmıştı ama sadece kısa bir an. Ve sonra yapacağı şeyden emin olup kapıyı çaldı, Yuhwa'yla evli olsa da onun tarafından kabul edildiğine dair inancı kaybetmişti.
Başını önündeki raporlara gömmüş bir halde işiyle ilgilenen Yuhwa 'Girin' dedi, gelenin kocası olabileceği tabiki aklının ucundan bile geçmemişti.
Jeong kapıyı açıp 'Müsait misin?' diye sorunca bir anda duyduğu sesle hızla kafasını kaldıran Yuhwa 'Tabi ki' dedi hemen ardından ayağa kalkıp ona yaklaştı. Tabi Jeong'un bu mesafeli davranışını fark etse de belli etmeden gülümsemeye çalıştı 'Geç otur lütfen' dedi eliyle masasının önünde karşılıklı konulmuş koltukları gösterdi.
'Teşekkür ederim' deyip oturan Jeong Yuhwa'nın kendi koltuğu yerine tam karşısına oturmasına şaşırmış daha doğrusu gerilmişti.
'Seni hangi rüzgar attı buraya?' diyerek kocasına bakan Yuhwa sımsıcak bir şekilde gülümsüyordu, Jeong ise kafası karma karışık bir şekilde nasıl davranacağına hala karar veremiyordu. O sırada koltuğunda öne çıkıp Jeong'un elini tutan Yuhwa 'Hani bazen gülümseyip, gülümsememek konusunda kararsız kalıyorsun ya, hah işte yüzündeki o muhteşem ifadeyi sonsuza dek izleyebilirim'
Duyduğu sözler üstüne kocaman olmuş gözleriyle eşine bakan Jeong, Yuhwa'nın yaklaşıp dudağının yanına hafif bir öpücük kondurmasının ardından ikinci bir şok dalgasına daha kapılmıştı. Resmen cadısı level atlayıp melekliğe geçiş yapmıştı "Bu olamaz" dedi kendi kendine, kafası zaten allakbullakken cadısından beklemediği bu davranışlar çıkmaz sokağa girdiğini hissettiriyordu.
'Yuhwa' dedi ellerini çekip arkasına yaslanırken 'Sormak istediğim bir şeyler var'
'Seni dinliyorum?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buz İçindeki Aşk [Tamamlandı]
General Fiction•Her şeyin doğrusunu bilen güçlü bir kadın. Asla düşünmeden, hesap yapmadan hareket etmez. • Her şeye sahip olan ama ne yapacağı hiç belli olmayan serseri mayın bir adam. Bir sonraki adımının ne olacağını ise kimse hesaplayamaz. •Ve kaderle satranç...